Sunday, February 18, 2007

Haksız Tahrik Hakkında Açıklamalar

HAKSIZ TAHRİK.. 1
Haksız Tahrikin Diğer Müesseselerle İlişkisi 1
Haksız tahrikin şartları 2
a) Bir eylemin bulunması 2
b) Eylemin haksız olması ve tahrik edici olması 2
c) Gazap veya elemin bulunması 3
d) Haksız tahriki oluşturan eylem ile gazap veya elem hali arasında nedensellik bağının bulunması 3
e) İşlenen suçun, gazap veya elemden kaynaklanan bir tepki olması 3
f) Haksız tahriki teşkil eden eylem, eylemi işleyen kimseye yönelmiş olmalıdır. 4

HAKSIZ TAHRİK
Haksız tahrik, failin haksız bir eylemin doğurduğu gazap veya elemin et­kisi altında hareket ederek, bir suç işlemesidir.
fail haksız bir eylemin doğurduğu öf­ke veya üzüntü altında kaldığı için, faili harekete geçiren saikler kanun koyucunun gözünde daha az ağır sayılmıştır; kendini yönlendirme ve belli fiilleri işlemekten alıkoyma yeteneğinin tam olmadığından ve bundan başka, suçun işlenmesine mağdur da ken­di hukuka aykırı eylemi ile sebebiyet verdiği için, failin daha az kusurlu sayılması ve bunun sonucu olarak da cezasında indirim yapılması uygun görülmüştür. Ancak tahrikin, TCK 129. maddesi dışında, yönlendirme yeteneğini tamamen kaldırdığı kabul edilmemiştir.

HAKSIZ TAHRİKİN DİĞER MÜESSESELERLE İLİŞKİSİ

Haksız tahrik, bir hukuka uygunluk sebebi olan meşru müdafaadan ay­rılır.
Meşru müdafaada haksız saldırı henüz sona ermiş ve bitmiş değildir ve bunu ortadan kaldırmak zorunluluğu vardır; haksız tahrikte ise, faile yönelmiş olan hak­sız eylem sona ermiştir ve sadece karşılıkta bulunulmakta olup ayrıca böyle bir karşılıkta bulunmak hiç bir suretle zorunlu değildir; meşru müdafaa ile haksız tahrik aynı eylemde bir arada bulunamaz. Buna karşılık, haksız tahrik üzerine tepkide bulanan kimse, daha önce, haksız tahriki teşkil eden eylemi yapmış olan kişiyi meşru müdafaa haline sokmuş olabilir.
İlk defa haksız harekette bulunan kimse, karşısındakini yasal savunma haline koymuş ise artık kendisi yasal savunma halinde kaldığını ileri süremez

Haksız tahrik bir tepki olması; bunun ise yapılan hareketin ve bundan doğa­cak neticenin bilinmesini ve istenmesini gerektireceğinden taksirli suçlarda haksız tahrik söz konusu olamaz. Yargıtay’da bu görüşte olup, doktrinde aksi görüşte mevcuttur.

Tasarlama (taammüt) hakkındaki soğukkanlılık teorisi ile plan kurma teoriden birinin benimsenme­si, tasarlamanın tahrikle bir arada bulunup bulunmayacağı sorununda değişik sonuçlara götürür. Gerçekten, haksız tahrikin bulunması için, suçun "gazap veya elem"in etkisi altında işlenmesi şarttır. Tasarlamanın varlığı için, soğukkanlılık teorisi gereğince, şartlardan soğukkanlılığın bulunması gerektiğinden, bu iki zıt ruhsal durumun aynı kişide ve aynı anda bulunması imkansız olacağı için, tahrik, tasarlama ile birleşemeyecektir. Buna karşılık tasarlama, plan kurma teorisi gereğince, failin karar vermesi ile harekete geçmesi arasında bir sürenin geçmesi ve bu süre içinde failin, ana hatları ile olsa dahi, yapaca­ğı hareketi düşünüp taşınması ve bunu planlaması şeklinde anlaşıldığı takdirde, tasarlama, tah­rik ile bir arada bulunabilir.

Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarıyla oluşmuş olan tasarlamanın unsurları arasında, soğukkanlılık da bulunduğundan Yargıtay’ın tasarlama ile haksız tahrikin aynı anda bulunamayacağını kabul ettiği düşünülebilinirse de Yargıtay, çok önceleri verdiği kararların aksine haksiz tahrik ile tasarlamanın aynı anda bulunabileceğini açıkça kabul etmiştir.
Haksız tahrikin kısmi akıl hastalığı ile bir arada bulunabileceği, hatta kısmi akıl hastasının içinde bulunduğu durum itibariyle, daha kolaylıkla öfkelenebi­leceği ya da eleme uğrayabileceği genel olarak kabul olunmaktadır. Ancak, haksız tahriki teşkil eden eylem, failin şuur veya harekat serbestisini önemli derecede ortadan kaldıracak bir nitelik almış ve bunun sonucu olarak da fail geçici bir sebeple 47. maddedeki duruma girmiş ise, ortada artık haksız tahrikin değil, arızi sebebin bulunduğu kabul edileceği için, her iki halin bir arada bulunamayacağı sonucuna varmak gerekir.Keza fail kısmi akıl hastası olup da kendi aleyhine herhangi bir haksız saldırı bulun­madığı halde, sırf hastalığı, mesela takip olunmak manisi yüzünden böyle bir saldı­rının bulunduğu zannına kapılmış olur ve bundan doğan öfke veya elemin etkisi al­tında suç işlemiş bulunursa, öfke veya elem, olmayan haksız tahrikten değil de, fai­lin kısmi akıl hastalığından ileri gelmiş bulunacağından, yine bu iki halin birleşme­sinden söz etmek doğru olmaz. Ancak, bu iki istisnai halin dışında, kısmi akıl has­tasının haksız tahrikin etkisi altında kalabileceği açıktır.
Kan gütme nedeniyle adam öldürme suçlarında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına imkan yoktur. Zira kan gütme nedeniyle adam öldürme suçlarında sebep, diğer adiyen katil suçlarında mümkün olan acı ve öfke duygusu değil, öç almak şeklinde beliren ahlaka aykırı bir düşüncedir.

Haksız tahrikin şartları
a) Bir eylemin bulunması

Tahriki teşkil eden eylem tek olabileceği gibi birden çok ve birbiri peşinden gelen çok sayıda eylemden de oluşabilir:
Tahriki teşkil eden eylemin, mutlaka tepkide bulunan kimseye karşı işlenmiş ol­ması şart değildir: ona yakın bir kimseye, failce sevilen veya sayılan bir kişiye hat­ta bir yabancıya karşı yapılan bir eylem de faili öfke veya elem haline sokabilir. Bunun gibi, failin eşyası­na ve özellikle hayvanlarına veya bahçesindeki bitkilere karşı işlenen eylemler de, onu gazaba getirebilir ve tahrik teşkil edebilir.
Haksız tahrikin bulunması için, tahriki oluşturan eylemin bir insan tarafından yapılması gerekir: Ancak hayvanın yap­tığı harekete hayvan sahibi kastıyla veya taksiriyle sebep olmuşsa, haksız tahrikin bulunduğu kabul edilebi­lir.
Mefruz tahrikin, yani gerçekte bulunmayan fa­kat failce var sayılan bir eylemin doğurduğu öfke veya elemin haksız tahrik teşkil edip etmeyeceği konusunda; doktrinin çoğu failin zan ve kanaatinin nedensellik değeri taşımayacağını, ortada haksız bir eylem bulunmadıkça, failin bunun varlığına inanmasının bir rol oynamayacağını ileri sürürler. Bunlara göre, mefruz meşru müdafaa halinin kabul edilmesi ile, haksız tahrikte bunun red­dedilmesi arasında çelişki yoktur; zira meşru müdafaa halinde bir hakkın kullanıl­ması söz konusu olduğu halde, haksız tahrik üzerine tepkide bulunan kişi esasen yapmaması gereken bir harekette bulunmuştur; bu hususta yanılması ise bir etki yapmamalıdır.
Diğer bazı yazarlara göre ise, haksız tahrikte cezanın indirilmesinin esas se­bebi psikolojiktir ve failin gazap veya elem saiki ile hareket etmiş olmasıdır: bu psi­kolojik esas, mefruz haksız tahrik halinde de vardır. Bundan başka, duygularının ve­ya zihni yeteneklerinin faili yanıltmış olması dolayısıyla bu sebepten yararlandırılması da adaletsiz olur.
Yargıtay’ın da mefruz haksız tahrik halinde, haksız tahrik hükümlerinin uygulanabileceği kanaatindedir, ancak bunun için elbetteki bu yanılgıya düşmesinde faile isnat edilebilecek bir kusurun bulunmaması yani hataya düşmenin kaçınılmaz olması gerekir.



b) Eylemin haksız olması ve tahrik edici olması

Bir eylemin tahrik edici niteliği haiz olup olmadığı tahrik edildiğini ileri süren kimsenin kişi­sel niteliklerine, tahriki oluşturan eylemi yapan kimsenin durumuna, bu kimseler ara­sındaki ilişkiye, zaman ve yer şartlarına göre takdir olunur. Bu eylem olumlu ya da olumsuz bir hareket olabileceği gibi, bir söz, yazı veya işaret ve davranış biçimin­den de ibaret bulunabilir.
Eylemin haksız olup olmadığı, belirli bir dönemde yine belirli bir toplulukta ge­çerli olan sosyal değer hükümlerine göre, hakim tarafından takdir edilir. Haksız fiil terimi, bir davranışın hukuk düzenince kabul edilmediği anlamına gelmektedir. Eylemin haksız olması için, suç teşkil etmesi veya Borçlar hukukunun anladığı manada bir "haksız eylem" sayılabilmesi şart değildir: hatta esasta hukuka uygun olan bir eylem, iş­leniş tarzı bakımından hakkın kötüye kullanılması sayılabiliyorsa, yine hukuka ay­kırı bir nitelik alabileceğinden haksızlık niteliğini taşıyabilir. Ceza hukukunda hakkın kötüye kullanılması, hakkın, kasten amacı dışında kullanılmak suretiyle başkasının hukuki yararına zarar verilmesidir.
Haksız tahriki oluşturan eylemin normal olarak öfke veya elem doğurucu bir nitelik taşımadığı halde, failin fazla alıngan, faz­la duygulu olması sebebiyle onun üzerinde tahrik meydana getirmesi, haksız tahrikin hükümlerinin uygulanmasını gerektirmez.
Eylem haklı yani hukuka uygun olduğu takdirde failde ne kadar şiddetli bir öfke veya elem meydana getirmiş olursa olsun, haksız tahrikten söz edilemez.
İsnat yeteneğine sahip bulunmayan kimse cezalandırılamazsa da, onun yaptığı hareketin hukuka aykırı olması, hatta suç teşkil etmesi mümkün olduğundan isnat yeteneğine sahip olmayan bir kişinin de eylemleri haksız tahrik oluşturabilir. Doktrinde aksi kanaatte olanlar da vardır.
Önce haksız bir eylem ile bir kimseyi tahrik eden kişi, bu kimsenin tepki­si karşısında kalınca, aynı tepki dolayısıyla kendisinin tahrik edildiğini kural olarak ileri sürümez. Fakat tepki kendi yaptığı eylem bakımından çok aşırı bir nitelik almışsa, tek başına haksız bir nitelik alacağı için, ilk tahrik eden bakımından haksız bir tah­rik teşkil edebilir.
Mesela basit bir sövmeye kasten yaralamanın nitelikli şekilleri ile karşılık veren kimse, bu hareketiyle, sövmede bulunan kişiyi haksız tahrikten faydalandırmış ve böylelikle karşılıklı tahrik hali oluşmuş olur.

c) Gazap veya elemin bulunması

Haksız tahrikten bahsedebilmek için, tahriki oluşturan haksız eylem hem failde hiddet veya şiddetli elem şeklinde psikolojik durum doğuracak, hem de suç bu durumun etkisi altında işlenecektir.
Tahrikin tamamıyla ortadan kalkmaması ve özellikle faille, tahriki yapan kimse arasın­da normal ilişkiler kurulmamış olmak şartıyla, tahriki doğuran eylemle suça konu eylem arasında belli bir sürenin geçmesi tahrik hükümlerinin uygulanmasını engellemez.
Hakim, etkinin devam edip etmediğini tespit bakımından yapılan haksız hare­ketin niteliği ve failin kişiliği yanında önemli bir kıstas da bunun normal bir kimse üzerinde ne kadar süre ile bir ga­zap veya elem halini sürdürebileceğidir; ne sırf belirli bir sürenin geçmesi, ne de bu süre içerisinde failin başka işlerle uğraşması, kesin bir ölçü sayılamaz.

d) Haksız tahriki oluşturan eylem ile gazap veya elem hali arasında nedensellik bağının bulunması

Failin içinde bulunduğu öfke veya şiddetli elem hali, tahriki oluşturan haksız eylemin sonucu olmalıdır; tahriki teşkil eden eylem ile failin sübjektif durumu ara­sında nedensellik bağı bulunmalıdır. Gazap ve elem başka bir kaynaktan ileri gel­mişse, haksız tahrikten söz edilemez.
Ayrıca haksız tahrik oluşturan suçtan daha önce suç işleme kararı verilmesi durumunda olduğu gibi suçun, işlenmesinin haksız tahrikle bir ilgisi yoksa elbetteki fail, haksız tahrik hükümlerinden faydalanamayacaktır.

e) İşlenen suçun, gazap veya elemden kaynaklanan bir tepki olması

Suçun haksız tahrikin etkisi altında işlenmiş sayılabilmesi için, fail ta­rafından yapılan hareketin, haksız tahriki oluşturan eylemin sebebiyet verdiği gazap ve­ya elemin bir tepkisi olması gerekir. Kanunumuz haksız tahriki genel bir hafifletici sebep olarak kabul ettiği için, tepki oluşturan suçun niteliği önemli değildir; hatta taksirli bir suç dahi olabilir (çünkü taksirli harekette, kusurludur) .
Tepki bakımından en önemli husus, bunun haksız tahriki teşkil eden eylem ile orantılı olmasından ibarettir: tahriki teşkil eden eylem ile, tepki olarak beliren eylem ara­sında nedensellik bağının bulunması gerekir ve her nedensellik bağı bir oranı, bir öl­çüyü gerekli kılar.
Ancak bu konuda bir hususu göz önünde tutmak gerekir: tahriki oluşturan eylem ile tepki arasında oran bulunması demek, tahriki teşkil eden eylemden daha ağır bir tep­kinin gösterilememesi demek değildir: bir kelime ile söven kimseye karşı fail tokat atsa veya daha ağır kelimelerle cevap verse, yine haksız tahrik vardır. Fakat ortada kesin ve açık bir ölçüsüzlük varsa, o zaman haksız tahrikin bulunduğundan söz edilemez: fail fazla alıngan olup da, ölçülü bir tepkiyi gerektiren bir eylem karşısında öl­çüsüz bir tepkide bulunmuşsa, tahriki teşkil eden eylemin gazap veya elemin sebebi ol­duğu, bu eylem ile failin ruhsal durumu arasında nedensellik bağının bulunduğu artık ileri sürülemez.
Bazı suçların bizatihi niteliği dolayısıyla tahrik halinin söz konusu ola­mayabilir: Yargıtay 6136 sayılı kanuna muhalefeti şekli suç saymış ve bu eylemde tahrikin uygulama yeri bulunmadığına karar vermiştir. Ayrıca hırsızlık, yağma, dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma suçlarında da haksız tahrik hükümleri uygulanamaz.

f) Haksız tahriki teşkil eden eylem, eylemi işleyen kimseye yönelmiş olma

Kanun, birisine kızıp da hıncını başkasından alanları korumayacağı ci­hetle, haksız tahrikin bulunması için, tepkinin, tahriki teşkil eden eylemi yapan kim­seye yönelmiş olmasının gerekli olduğu anlaşılır.
Ancak, bu konuda, bazı yazarlar tahriki oluşturan eylemi yapan kimseye değil de, onun yakınlarına yönelmiş olan bir tepkinin de haksız tahrik çerçevesi içine gire­bileceğini kabul etmektedir, ancak bu azınlıkta olan bir görüştür.
Çocuğun attığı bir taş üzerine çocuğun babasının to­katlanması halinde haksız tahrikin bulunmamaktadır, ancak, mağdurun başkası tarafından yapılan haksız bir hareketi engellemeyip buna seyirci kalması haksız ise, (velisi olduğu çocuğun haksız hareketlerini görmesine ve bu hareketleri önleme sorumluluğu olmasına rağmen engellemeyen velinin davranışı gibi) bu hareket­sizliğin bir haksız tahrik teşkil edebileceği kabul edilmektedir. Buradaki ölçü, bir başkasının haksız hareketinden, en azından toplulukta ge­çerli olan sosyal değer hükümlerine göre sorumlu tutulabilmesidir.

Diğer Hususlar

Şahısta hata hallerinde esas hedefe yönelik tahrikten failin ya­rarlanması gerekir.
Tahrik teşkil eden fiilin faili, bu eylemi nedeniyle yargılanarak mahkum edilmiş ve cezası infaz edilmiş olsa bile, bu haksız fiilin doğurduğu öfke ve şiddetli elemin etkisi altında bulunup, bu ruhi durumunun tepkisi ile suç işleyen kimse hakkında haksız tahrik kuralları uygulanılır.Doktrinde aksi kanaatte olan yazarlar da vardır.

Haksız tahrik altında suç işleyen aslı veya fer’i fail gibi, bu suça iştirak eden asli veya fer’i failler de haksız tahrik hükümlerinden faydalanır.
Eylemin özel saik nedeniyle cezalandırılması halinde, failin özel saikle hareket etmesi nedeniyle haksız tahrik altında suçu işlediği kabul edilemeyeceği için, hakkında da haksız tahrik hükümleri uygulanamayacaktır.
Kasten adam öldürmenin, kan gütme amacıyla veya töre nedeniyle işlendiğinin kabulü halinde, haksız tahrik hükümleri uygulanamaz.


İndirim Oranı

Haksız eylemin, failin psikolojisinde meydana getirdiği öfke veya elemin derecesine göre cezanın indirilmesini uygun saymıştır. eylemin haksızlık derecesi­ni ve failde meydana getirdiği kızgınlık veya elemin yoğunluğunu
İndirim oranını, tahrikin ağırlık derecesine göre tespit edilecektir. Ağırlık derecesi de, olayın özelliklerine (haksız tahrik teşkil eden eylemin nerede ve hangi durumda yapıldığı, haksız tahrik teşkil eden fiille, işlenen suçun ...özelliklerine) göre belirlenecektir. Örneğin haksız tahrik oluşturan kasten yaralama eylemine karşılık fail de hakarette bulunmuşsa haksız tahrik indiriminden üst sınırdan veya yakınından faydalandırılması uygudur.
Basit nitelikteki tahrikler, zaman içerisinde tekrarlanması halinde tahrikin ağırlığına göre indirim oranında alt sınırdan uzaklaşmak gerekecektir.

Haksız Tahrike İlişkin İçtihatlar

CGK.. 1
a) Bir eylemin bulunması 1
b) Eylemin haksız olması ve tahrik edici olması 11
c) Gazap veya elemin bulunması 21
DİĞER.. 27
e) İşlenen suçun, gazap veya elemden kaynaklanan bir tepki olması 35
TAHRİKİN DERECESİ 39
Sübut 44
Haksız Tahrikin Diğer Müesseselerle İlişkisi 50
İndirim oranı 55
f) Haksız tahriki teşkil eden eylem, eylemi işleyen kimseye yönelmiş olması 60
CGK 95-1-374
a) Bir eylemin bulunması
CG 00 <> E: 2003/1-173 <> K: 2003/198 <> Tarih: 24.06.2003

* TAHRİK
* AĞIR TAHRİK
* HAKSIZ TAHRİK KOŞULLARI

Dosya kapsamında bu savunmanın aksini kanıtlayan herhangi bir bilgi, belge ve anlatım bulunmamaktadır. Mağdure, her ne kadar kolluktaki ifadesinde maktûlün bulunduğu odanın kapısının kilitli olduğu hususunda herhangi bir şey söylememişse de, sanığın savunmasını çürütecek bir şey de söylememiş, C.Savcılığında ve duruşmadaki ifadelerinde sanığın bu konudaki anlatımını doğrulamıştır. Sanığın yetiştiği ortam, içinde yaşadıkları sosyal çevrenin durumu ve olağan yaşam koşulları nazara alındığında, evli bir kadının gündüz vakti evde bir erkekle birlikte bulunmasının ve erkeğin kuşku uyandıracak şekilde bir odada kapıyı kilitleyip oturmasının doğal karşılanamayacağı açıktır. Bu koşullar altında ablası ile maktûl arasında ahlak dışı bir ilişki bulunduğu kanaatine varan sanığın,... TCK.nun 29. maddesi gözetilerek adil oranda TCK.nun 51/2. maddesinin uygulanması gerekirken

(765 s. TCK. m. 29, 51)

Kasten adam öldürmek ve etkili eylem suçlarından sanık Allattin Tarhan'ın TCY.nın 448, 55/3, 59/2, 456/4, 457/1, 457/1, 55/3 ve 59/2. maddeleri uyarınca 11 yıl 8 ay ağır hapis ve 140.608.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, suçta kullanılan bıçağın TCY.nın 36. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesince 08.04.2002 gün ve 119-115 sayı ile verilen kararın katılan vekilleri ve sanık vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 26.12.2002 gün ve 4097-5011 sayı ile;

"Sanığın ablası Rukiye'nin evine gündüz saat 10'da geldiği kapının 7-8 dakika geç açılması ve ablasının tedirgin olmasının dikkatini çektiği evde kim var dediğinde Rukiye'nin kimse yok demesine rağmen 4 yaşlarındaki Özlem'in maktûl Mehmet'i kasdederek Mehmet amca var dediği Mehmet'in bulunduğu odanın kapısının kilitli olduğu, bunun üzerine sanığın mutfaktan bıçak aldığı bir sandalyeye çıkarak kapının üst camından baktığında odadaki maktûlle göz göze geldiği yolundaki savunması Rukiye'nin duruşmadaki anlatımı ile de teyit edildiğinden evli bir kadının evine eşi evde olmadığı saatlerde gelmesi ve sanığın gelişinde evde gizlenmesi aralarında gayri ahlaki ilişkinin bulunduğu yolundaki sanıkta oluşan elem ve gazabın ağır tahrik oluşturur ağırlıkta olduğu TCK.nun 29. maddesi gözetilerek adil oranda TCK.nun 51/2. maddesinin uygulanması gerekirken TCK.nun 51. maddesinin uygulanmaması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise; 05.03.2002 gün ve 43-53 sayı ile;

"Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında, haksız tahrik failin haksız bir eylemin doğurduğu öfke ve elemin etkisi altında hareket ederek suç işlemesi olarak tarif edilmiştir. Hal böyle iken mağdure ve maktûl , sanığın eve geldiğinde aralarında bir ilişkinin varlığından şüphelendiğini fark ederek müteaddit defa sanığa aralarında hiçbir ilişkisinin bulunmadığını söylemişlerdir. Nitekim gerek maktûl gerekse mağdure evde giyinik vaziyette olup maktûl oturma odasında bulunmaktadır ve yargılamanın hiçbir safhasında mağdure Rukiye'nin iffetsizliği iddia edilmemiş, sanık tarafından da böyle bir savunma yapılmamıştır.

Maktûlün oturduğu odanın kilitli olduğu mağdure Rukiye tarafından başlangıçta ileri sürülmemiş bilahare daha sonra kardeşi olan sanığı koruma kaygısı ile kapının kilitli olduğunu ve baş örtüsünün olmadığını ifade etmiş, önceki ifadesine aykırılığı nedeniyle sonraki beyanına itibar edilmemiştir.

Sanığın mağdure ablasının maktûlle ilişkisi olduğuna dair iddiası bulunmamasına ve esasen böyle bir ilişkinin varlığının mevcut olmamasına rağmen sanık olmayan bir olguyu araştırmadan şüphe üzerine olayı gerçekleştirmesinin lehine tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirmeyeceği kabul edilmelidir.

Nitekim Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, mahkememizin 2003/71 esasında kayıtlı ve halen derdest olan davada 5.6.2001 tarih ve 2001/246 esas ve 2001/2559 karar sayılı bozma ilamında belirtildiği gibi "sanık Mehmet'in üvey babası maktûl Hakkari'yi öldürmesi fiilinde annesi Fatma'yı para karşılığı başka erkeklere satmasının ağır tahrik teşkil edeceği sanığın bu inançla fiili işlediği kabul edilerek hakkında TCK.nun 51/2. maddesi uygulanmış ise de, toplanan delillere, dosya içeriği, tanık anlatımlarına göre bu iddianın varit olmadığı, aksine maktûlün çevresinde iyi bir insan olarak tanındığı ailesine karşı böyle bir durumun söz konusu olmadığı, bu itibarla sanık lehine tahrik hükümlerinin kabulünü gerektirir haklı bir neden oluşturmayacağı" gerekçesiyle verilen bozma ilamından sonra aynı olayda Ceza Genel Kurulunun 24.12.2002 tarih ve 2002/1-311 esas ve 2002/443 karar sayılı ilamı da "Hiçbir zaman meydana gelmemiş ve kendisine yönelmemiş bir eylemin haksız olduğu inancı içerisinde hareket ederek suç işlenmesinde hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına da olanak yoktur" demek suretiyle bu hususu teyit etmiştir." gerekçesi ile ilk hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de, sanık vekili ve o yer C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya,Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 14.05.2003 günlü tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın, kasten adam öldürmek ve etkili eylem suçlarından cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, tahrik hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

Yasal bir indirim nedeni olan tahrik, ceza hukuku bakımından, failin haksız bir fiilin yarattığı gazap veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir. Bu halde fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin tesiri altında, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışardan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Buna göre, haksız tahrikten söz edebilmek için;

a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalıdır,

b) Bu fiil haksız olmalıdır,

c) Fail, öfke ve şiddetli elemin etkisi altında bulunmalıdır.

d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Mağdure Rukiye Yıldız kolluk tarafından alınan ifadesinde; 5-6 yıl önce evlendiği eşi Ekrem Yıldız'ın market çalıştırdığını, aile düzenlerinin iyi olduğunu, görümcesi Emine Gümüşkalan ve maktûl eşi Mehmet ile sık sık ailece görüştüklerini, birbirlerinin evlerine gidip geldiklerini, olaydan 4 ay kadar önce eşi evde olmadığı sırada Emine ve maktûl Mehmet ile gündüz vakti kendi evlerinde otururlarken kardeşi sanık Allattin'in de geldiğini ve birlikte sohbet ettiklerini, daha sonra da bir gün eşi evde olmadığı sırada maktûl Mehmet'in kızı ile birlikte evlerine geldiğini ve bakması için kızı kendisine bıraktığını, o sırada kardeşi Allattin'in de bunu gördüğünü ve kendisine maktûl Mehmet'in niye gelip gittiğini sorduğunu, ancak başka bir şey söylemediğini, olaydan yaklaşık 2 gün önce annesinin evine gittiğini, maktûl Mehmet'in, Irak'tan kendilerine getirdiği çaydan bir miktarını da onlara götürdüğünü, olay günü de maktûl Mehmet'in kendilerine satmış olduğu çayın parasını almak üzere evlerine geldiğini, yabancı olmadığı için eve aldığını, vereceği parayı ararken kapının çalındığını, elektrikler kesik olduğundan kapıya yumrukla vurulduğunu, açtığında kardeşi sanık Allattin'in evde kimin olduğunu sorduğunu, maktûl Mehmet'in olduğunu belirterek içeri davet ettiğini, zaten 4 yaşındaki kızının kendisinden önce evde kim olduğunu söylediğini, sanık kardeşinin "bu adamın burada ne işi var?" diye bağırmasını duyan maktûlün bunu üzerine sanığı içeriye davet ettiğinde, "gelmem, ben bunun evinde oturmam, senin burada ne işin var" diye bağırıp çağırmaya başladığını, mutfağa yöneldiğini, geri geldiğinde elinde bıçak olduğunu, maktûl Mehmet'e zarar verir düşüncesiyle sanığı tuttuğu sırada kendisine kafa attığını, ağzının yaralandığını, sonra maktûlün yanlarına geldiğini ve birlikte sanığın elinden bıçağı aldıklarını, otur demelerine rağmen deli gibi olduğunu, maktûl gittikten sonra kendisiyle konuşacağını söyleyerek maktûlü gönderdiğini ve kapıyı arkadan kilitleyip anahtarlarını yanına aldığını, kardeşi sanığa yanlış anlamamasını söylemesine rağmen deliliğini sürdürüp, "seni öldüreceğim" diye bağırarak anahtarları istediğini, mutfağa giderek bıçağı yeniden aldığını, ve kendisine doğrultarak anahtarları istediğini, vermek istemediği için bıçağı kendisine doğru salladığında arka omuz kısmından yaraladığını, sonra anahtarları vermek zorunda kaldığını, kardeşi sanığın bıçağı beline koyarak evden ayrıldığını, birkaç dakika sonra arkasından çıktığında sokakta kalabalık ve yerlerde kan izleri olduğunu, maktûlün yaralı halde hastaneye götürüldüğünü gördüğünü, eve dönüp telefonla durumu ailesine bildirdiğini, maktûl ile aralarında kesinlikle ilişki bulunmadığını, kardeşi sanıktan şikayetçi olmadığını beyan etmiştir.

C.Savcısı tarafından alınan ifadesinde ise; olay günü görümcesinin eşi olan maktûl Mehmet'in, kendilerine satmış olduğu çayın parasını almak için geldiğinde eve buyur ettiğini ve parayı vereceği sırada kapının çalındığını, kapı dürbününden baktığında kardeşi Allattin olduğunu görerek hemen kapıyı açtığını, bu sırada maktûlün oturduğu odanın kapısını içeriden kilitlemiş olduğunu, bundan haberinin olmadığını, küçük kızının maktûlün de evde olduğunu söylemesi üzerine sanığın, "ne işi var bu adamın" diye bağırdığını ve maktûlün bulunduğu odaya yöneldiğini, kapıyı zorlayıp kilitli olduğunu anlayınca kendisinden anahtar istediğini, getirmek için gittiğinde, sanığın sandalye üzerine çıkarak kapının üzerindeki pencereden maktûl Mehmet'i gördüğünü, tam bu sırada maktûlün kapıyı açıp dışarıya çıktığını ve kardeşi sanığa "gel seninle oturup konuşalım" dediğini, sanığın ise "ne işin var burada, seni öldürürüm" diyerek mutfaktan bir bıçak alarak maktûle yöneldiği sırada, sanığın elinden bıçağı almayı başardığını ve mutfağa götürüp bıraktığını, bu sırada sanık ve maktûlün karşılıklı olarak birbirlerine bağırarak tartışmakta olduklarını, kardeşi ile konuşacağını belirterek maktûle gitmesini söylediğinde onun kapının önünde yere çömeldiğini, buna da kızan sanığın "sen daha oturuyor musun, kalk git buradan" demesi üzerine maktûlün çıkıp gittiğini, kapıyı kilitleyerek anahtarı üzerine aldığını ve kardeşine, "bizi yanlış anladın, aramızda ilişki yok, bana güven, güvenmiyorsan ver bıçağı ben kendimi öldüreyim" dediğini, ancak sanığın kendisini dinlemeyip ısrarla anahtarı istediğini, anahtarı vermemekte direndiğini, sanığın mutfaktan bıçağı alıp gelerek tekrar anahtarı istediğini, vermeyince bıçağı karnına dayadığını, direnip eğilince bıçakla sırtına vurduğunu, kendisinin de anahtarları sanığın yüzüne fırlattığını, sanığın kapıyı açarak evden ayrıldığını, bir süre sonra peşinden aşağıya sokağa indiğinde kan izleri gördüğünü, olay sonrasında bunalımda olduğundan kaygıya kapılarak can güvenliği nedeniyle yetkililerce barındırılmayı istediyse de ailesi ile görüştükten sonra bu düşüncesinden vazgeçtiğini, ailesi ile birlikte kalmak istediğini, maktûl ile aralarında duygusal bir ilişki bulunmadığını, onu ağabeyi olarak gördüğünü, kocasının da görüşme olaylarını bildiğini, sanığın neden böyle bir düşünceye kapıldığını bilemediğini, çaldığında kapıyı hemen açtığı gibi, her aman olduğu gibi başının da bağlı olduğunu belirtmiştir.

Duruşmada ise benzer şekilde anlatımda bulunmakla birlikte, olay öncesinde sanık Allattin'in, maktûlün tavırlarını beğenmediğini söyleyerek kendisini uyardığını, olay günü maktûlün ailesi ile geldiğini düşünerek kapıyı açtığını, yalnız geldiğini gördüğünde akraba oldukları için eve almamazlık edemediğini, para aradığı sırada kapı çalınıp kardeşi gelince bu nedenle korkuya kapılarak önce kapıyı açmadığını, çalmakta ısrar edince kapıyı açtığında sorması üzerine evde kimse olmadığını söylediğini, ancak küçük kızı Özlem'in, maktûlün evde olduğunu söylediğini, bunun üzerine sanığın sinirlendiğini, devamlı baş örtüsü ile dolaşan bir insan olduğunu, olay günü de baş örtüsünün bağlı olduğunu, örf ve adetlerine göre yabancı bir erkekle bir bayanın aynı evde yalnız kalmalarının uygun karşılanmadığını, kardeşi sanığın da maktûlü ayrı bir odada kilitli olarak bulması nedeniyle olayı namus davası olarak gördüğünü, daha önceki ifadeleri alınırken namus davası yapıp kendisini öldüreceklerinden korktuğu için farklı anlatımda bulunduğunu, duruşmadaki ifadesinin daha doğru olduğunu, eşi ile aralarında bir sorun bulunmadığını, boşanmamakla beraber şu anda ayrı yaşadıklarını, olaydan sonra kocasının kendisini ailesine teslim ettiğini söylemiştir.

Sanık Allattin Tarhan, müdafii huzurunda kolluk tarafından alınan ifadesinde; ablası olan mağdur Rukiye'nin yaklaşık 7 yıl kadar önce Ekrem Yıldız adlı kişi ile evlendiğini, olaydan 4 ay kadar önce evlerine gittiğinde eniştesinin evde olmadığını, fakat eniştesinin arkadaşı olan Mehmet adlı kişinin hanımı ve çocukları ile evde olduklarını, sonradan soyadının Gümüşkalan olduğunu öğrendiği bu kişinin aile hayatı ile ilgili olarak ablası ile samimi konuşmalarından moralinin bozulduğunu ve içinde bir şüphe oluştuğunu, eniştesi eve gelene kadar bekleyip sonra ayrıldığını, ancak aklının da orada kaldığını, bunun üzerine yeğeni Özlem kendilerine geldiği vakit Mehmet adlı bu kişinin eve sık sık gelip gittiğini sorduğunda, arada sırada gelip gittiğini söyleyince şüphelerinin arttığını, olaydan 2-3 gün kadar önce ablasının gündüz vakti kendilerine geldiğini, ve yanında çay getirdiğini, sorduğunda maktûl Mehmet'in getirdiğini söyleyince, ablasına bir şey söylememekle birlikte sinirlendiğini, 4 yıldır sinir hastası olduğunu, ancak bu konuda tedavi görmediğini, ailesinin de haberi olmadığını, ablası ile ilgili düşüncelerinden de kimsenin haberi olmadığını, olay günü işi olmadığı için sabah 10.00 sıralarında ablasının evine gittiğini ve kapıyı tıklayarak çaldığında açılmadığını, fakat kapı deliğinden bakıldığını hissettiğini, ikinci kez çaldıysa da kapının açılmadığını, kapı önünde yaklaşık 7-8 dakika bekledikten sonra ablasının kapıyı açtığını, yüz hatlarında bir tedirginlik bulunduğunu, her zamankinin aksine başının örtülü olmayıp açık olduğunu, yanına gelen yeğeni Özlem'in, "içerde odada Mehmet amca var" dediğini, oturma odasının kapısını yokladığında kilitli olduğunu, ablasının, misafirliğe gideceği için kapıyı kilitlediğini söylemesine rağmen ikna olmadığını, anahtarı istediğini ve ablası ararken mutfağa geçerek bir ekmek bıçağı aldığını, o sırada yeğeninin yeniden maktûl Mehmet'in içeride olduğunu söylemesine rağmen ablası Rukiye'nin olmadığını söylediğini, bu arada evin diğer odalarını da kontrol ettiğini, kontrol etmediği bir tek kilitli oda kaldığından bir sandalyenin üzerine çıkarak kapı üzerindeki camdan içeriye baktığında maktûl Mehmet Gümüşkalan'ı üzeri giyinik vaziyete fakat tedirgin bir halde ayakta dururken gördüğünü, gözgöze geldiklerinde maktûlün kapının kilidini açtığını, bu sırada ona "ne işin var senin ablamın evinde" diye bağırdığını, elindeki bıçakla maktûlün üzerine yürüdüğünü, ablasının ve maktûlün birlikte elindeki bıçağı aldıklarını, sonra kendisini oturtup yanlış bir şey olmadığına ikna etmeye çalıştılarsa da onları dinlemediğini, gitmek istediğinde ablasının göndermediğini, maktûlü görmek istemediğini söyleyerek onun gitmesini istediğini, maktûl dışarı çıktıktan sonra ablasının kapıyı kilitleyerek kendisiyle konuşmak istediyse de dinlemeden evden çıkmaya çalıştığını, bu arada mutfağa bırakılmış olan bıçağı da yeniden aldığını ablasının kapı anahtarını vermemesi üzerine korkutmak için bıçağı ona doğru bir defa sallamasından sonra ablasının anahtarı verdiğini ve bıçağı beline sokarak sokağa çıktığını, amacının konuyu aile büyüklerine anlatmak olduğunu, sokak üzerinde pide fırınının 30-40 metre yukarısında maktûl Mehmet'in dikilmekte olduğunu ve kendisine baktığını gördüğünü, ona doğru yönelip aralarında 1 metre kadar kaldığında maktûlün, "yanlış anlama, herhangi bir şey yok, ablanla aramızda bir şey geçmedi" dediğinde kendisini kaybettiğini, belindeki bıçağı çıkartarak maktûlün karnına doğru salladığını, sonra vücuduna doğru gelişi güzel savurduğunu, koluna sarılıp bıçağı almaya çalışan maktûlün karın kısmından yaralandığının farkına vardığını, bir ara kaçmaya çalışan maktûlün yere düştüğünü görerek yeterli olduğunu düşünüp olay yerinden ayrıldığını, bir telefon kulübesinden evine telefon ederek durumu bildirmek istediğinde telefona çıkan kız kardeşinin ağlayarak neden ablasını bıçakla yaraladığını sorması üzerine gidip karakola teslim olduğunu, yaptığından pişmanlık duyduğunu beyan etmiştir.

C.Savcısı tarafından alınan ifadesinde de benzer şekilde anlatımda bulunmuş, ayrıca amacının maktûlü öldürmek olmadığını, olay anında ne yaptığını tam olarak bilemediğini, sinir hastası olduğunu, bu konuda tedavi görüp hap kullandığını belirtmiştir.

Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusunda ise, kolluk ve C.Savcılığı ifadelerinin doğru olduğunu, olayı samimi olarak anlattığını, maktûl ile ablasının ilişkisi olduğu düşüncesine kapıldığını, maktûlü ablasının evinde görünce içinde yetiştiği koşullar ile gelenek ve göreneklerine göre çok sinirlendiğini belirtmiş ve olayın gelişimini C.Savcılığı ifadesine uygun olarak anlatmıştır.

Duruşmada da benzer şekilde anlatımda bulunmakla beraber, daha önce ruh ve sinir hastalıkları tedavisi görmediğini, sakinleştirici kullandığını, herhangi bir doktora gitmediğini söylemiştir.

Tanık Zeliha Eyüpoğlu kolluk tarafından alınan ifadesinde, evinin balkonunda çamaşır sererken sokağın üst başından üzerinde yeşil mont bulunan bir kişinin, peşinden de tanımadığı 16-17 yaşlarında bir kişinin gelmekte olduklarını gördüğünü, genç olanın yeşil montlu kişinin yanına geldiğini ve karın kısmından çıkarttığı bıçağı bu kişiye salladığını, ilk iki sefer yeşil montlu kişinin kendisini kolladığını, ancak üçüncü sefer yaralandığını, korkup içeriye girdiğini, görse bıçaklayan kişiyi tanıyabileceğini beyan etmiştir.

Duruşmada benzer şekilde anlatımda bulunmuş, huzurda bulunan sanığın maktûlün arkasından geldiğini, maktûlün sanığı gördüğünü, herhangi bir konuşma ve tartışma olmadan sanığın o anda çıkarttığı bıçakla aniden maktûle vurmaya başladığını, aralarında konuştularsa da kendisinin duymadığını söylemiştir.

Tanık Ekrem Yıldız ise, C.Savcısı tarafından sanık sıfatıyla alınan ifadesinde; maktûl Mehmet'in, hem halasının oğlu hem de eniştesi, mağdur Rukiye'nin ise kendi eşi olduğunu, maktûlün kardeşi Reşat'ın iddia ettiği gibi maktûl ile aralarında herhangi bir ticari ilişki veya husumet bulunmadığını, sık sık birbirlerine gidip geldiklerini, sanık Allattin'i, maktûlü öldürmesi için azmettirmesinin söz konusu olmadığını, olay günü sanık, maktûlü kendi evinde görünce yanlış anlamadan dolayı o anki kızgınlıkla söz konusu cinayeti işlediğini, sanığın olaydan önce maktûlü tanımadığını ve aralarındaki samimiyeti bilmediği için maktûlün, evlerine gidip gelmesini yanlış anladığını beyan etmiştir.

Duruşmada tanık olarak alınan ifadesinde de benzer şekilde anlatımda bulunmuş, ayrıca olaydan sonra eşi mağdur Rukiye ile boşandıklarını, olay gününe kadar eşi ile aralarında herhangi bir sorun ya da geçimsizlik bulunmadığını, o güne kadar eşinin kötü bir alışkanlığını veya iffetsiz bir davranışını görmediğini, ancak olay sonrasında dedikodular çıktığını, bu nedenle geçimlerinin bozulabileceği düşüncesi ile ayrıldıklarını, bilahare boşandıklarını söylemiştir.

Bütün bu kanıtlar bir arada ele alınıp değerlendirildiğinde;

Sanık aşamalardaki ifadelerinde tutarlı bir şekilde, olay günü ablası olan mağdure Rukiye'nin evine gittiğinde kapının geç açıldığını, maktûlün evde olduğunu mağdurenin saklamaya çalıştığını ve yeğeni Özlem'in söylemesi üzerine maktûlün evde olduğunu öğrendiğini, maktûlün bulunduğu odanın kapısının kilitli olması nedeniyle sandalyeye çıkıp kapının üstündeki camdan baktığında gözgöze geldiklerini, bunun üzerine maktûlün kapıyı açıp dışarıya çıktığını savunmuştur. Dosya kapsamında bu savunmanın aksini kanıtlayan herhangi bir bilgi, belge ve anlatım bulunmamaktadır. Mağdure, her ne kadar kolluktaki ifadesinde maktûlün bulunduğu odanın kapısının kilitli olduğu hususunda herhangi bir şey söylememişse de, sanığın savunmasını çürütecek bir şey de söylememiş, C.Savcılığında ve duruşmadaki ifadelerinde sanığın bu konudaki anlatımını doğrulamıştır. Sanığın yetiştiği ortam, içinde yaşadıkları sosyal çevrenin durumu ve olağan yaşam koşulları nazara alındığında, evli bir kadının gündüz vakti evde bir erkekle birlikte bulunmasının ve erkeğin kuşku uyandıracak şekilde bir odada kapıyı kilitleyip oturmasının doğal karşılanamayacağı açıktır. Bu koşullar altında ablası ile maktûl arasında ahlak dışı bir ilişki bulunduğu kanaatine varan sanığın, yaşadığı bu olayın yarattığı şiddetli öfke ve elemin etkisiyle mağdureye etkili eylemde bulunup, maktûlü öldürdüğü gözetilerek, hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması zorunluluğu bulunmaktadır. Yerel Mahkemece, somut olay ile örtüşmeyen bir başka olaya dayanılarak, dosya kapsamına uymayan gerekçelerle direnme kararı verilmesi isabetsizdir.

Öte yandan, 10.02.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4806 sayılı Yasa ile TCY.nın 30. maddesinde sanık lehine yapılan değişiklik nazara alındığında, TCY.nın 2/2. maddesi hükmüne göre, bin liranın küsurunun hesaba katılmaması, buna bağlı olarak da somut olayda temel ağır para cezasının ve 647 sayılı Yasanın 4. maddesindeki miktarların 2000 yılından itibaren bin lira küsurlarının atılması suretiyle yeniden hesaplanıp belirlenmesi gerekirken, Yerel Mahkemece bu husus dikkate alınmadan etkili eylem suçundan dolayı sanığa fazla ağır para cezası tayin edilmesi de yasaya aykırıdır.

Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMA-SINA, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 24.06.2003 tarihinde tebliğnamedeki isteme kısmen uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.


Mefruz Tahrik
CG 00 <> E: 2003/1-173 <> K: 2003/198 <> Tarih: 24.06.2003

Sanığın yetiştiği ortam, içinde yaşadıkları sosyal çevrenin durumu ve olağan yaşam koşulları nazara alındığında, evli bir kadının gündüz vakti evde bir erkekle birlikte bulunmasının ve erkeğin kuşku uyandıracak şekilde bir odada kapıyı kilitleyip oturmasının doğal karşılanamayacağı açıktır. Bu koşullar altında ablası ile maktûl arasında ahlak dışı bir ilişki bulunduğu kanaatine varan sanığın, yaşadığı bu olayın yarattığı şiddetli öfke ve elemin etkisiyle mağdureye etkili eylemde bulunup, maktûlü öldürdüğü gözetilerek, hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması zorunluluğu bulunmaktadır.


(765 s. TCK. m. 29, 51)

Kasten adam öldürmek ve etkili eylem suçlarından sanık Allattin Tarhan'ın TCY.nın 448, 55/3, 59/2, 456/4, 457/1, 457/1, 55/3 ve 59/2. maddeleri uyarınca 11 yıl 8 ay ağır hapis ve 140.608.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, suçta kullanılan bıçağın TCY.nın 36. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesince 08.04.2002 gün ve 119-115 sayı ile verilen kararın katılan vekilleri ve sanık vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 26.12.2002 gün ve 4097-5011 sayı ile;

"Sanığın ablası Rukiye'nin evine gündüz saat 10'da geldiği kapının 7-8 dakika geç açılması ve ablasının tedirgin olmasının dikkatini çektiği evde kim var dediğinde Rukiye'nin kimse yok demesine rağmen 4 yaşlarındaki Özlem'in maktûl Mehmet'i kasdederek Mehmet amca var dediği Mehmet'in bulunduğu odanın kapısının kilitli olduğu, bunun üzerine sanığın mutfaktan bıçak aldığı bir sandalyeye çıkarak kapının üst camından baktığında odadaki maktûlle göz göze geldiği yolundaki savunması Rukiye'nin duruşmadaki anlatımı ile de teyit edildiğinden evli bir kadının evine eşi evde olmadığı saatlerde gelmesi ve sanığın gelişinde evde gizlenmesi aralarında gayri ahlaki ilişkinin bulunduğu yolundaki sanıkta oluşan elem ve gazabın ağır tahrik oluşturur ağırlıkta olduğu TCK.nun 29. maddesi gözetilerek adil oranda TCK.nun 51/2. maddesinin uygulanması gerekirken TCK.nun 51. maddesinin uygulanmaması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise; 05.03.2002 gün ve 43-53 sayı ile;

"Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında, haksız tahrik failin haksız bir eylemin doğurduğu öfke ve elemin etkisi altında hareket ederek suç işlemesi olarak tarif edilmiştir. Hal böyle iken mağdure ve maktûl , sanığın eve geldiğinde aralarında bir ilişkinin varlığından şüphelendiğini fark ederek müteaddit defa sanığa aralarında hiçbir ilişkisinin bulunmadığını söylemişlerdir. Nitekim gerek maktûl gerekse mağdure evde giyinik vaziyette olup maktûl oturma odasında bulunmaktadır ve yargılamanın hiçbir safhasında mağdure Rukiye'nin iffetsizliği iddia edilmemiş, sanık tarafından da böyle bir savunma yapılmamıştır.

Maktûlün oturduğu odanın kilitli olduğu mağdure Rukiye tarafından başlangıçta ileri sürülmemiş bilahare daha sonra kardeşi olan sanığı koruma kaygısı ile kapının kilitli olduğunu ve baş örtüsünün olmadığını ifade etmiş, önceki ifadesine aykırılığı nedeniyle sonraki beyanına itibar edilmemiştir.

Sanığın mağdure ablasının maktûlle ilişkisi olduğuna dair iddiası bulunmamasına ve esasen böyle bir ilişkinin varlığının mevcut olmamasına rağmen sanık olmayan bir olguyu araştırmadan şüphe üzerine olayı gerçekleştirmesinin lehine tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirmeyeceği kabul edilmelidir.

Nitekim Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, mahkememizin 2003/71 esasında kayıtlı ve halen derdest olan davada 5.6.2001 tarih ve 2001/246 esas ve 2001/2559 karar sayılı bozma ilamında belirtildiği gibi "sanık Mehmet'in üvey babası maktûl Hakkari'yi öldürmesi fiilinde annesi Fatma'yı para karşılığı başka erkeklere satmasının ağır tahrik teşkil edeceği sanığın bu inançla fiili işlediği kabul edilerek hakkında TCK.nun 51/2. maddesi uygulanmış ise de, toplanan delillere, dosya içeriği, tanık anlatımlarına göre bu iddianın varit olmadığı, aksine maktûlün çevresinde iyi bir insan olarak tanındığı ailesine karşı böyle bir durumun söz konusu olmadığı, bu itibarla sanık lehine tahrik hükümlerinin kabulünü gerektirir haklı bir neden oluşturmayacağı" gerekçesiyle verilen bozma ilamından sonra aynı olayda Ceza Genel Kurulunun 24.12.2002 tarih ve 2002/1-311 esas ve 2002/443 karar sayılı ilamı da "Hiçbir zaman meydana gelmemiş ve kendisine yönelmemiş bir eylemin haksız olduğu inancı içerisinde hareket ederek suç işlenmesinde hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına da olanak yoktur" demek suretiyle bu hususu teyit etmiştir." gerekçesi ile ilk hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de, sanık vekili ve o yer C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya,Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 14.05.2003 günlü tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın, kasten adam öldürmek ve etkili eylem suçlarından cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, tahrik hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

Yasal bir indirim nedeni olan tahrik, ceza hukuku bakımından, failin haksız bir fiilin yarattığı gazap veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir. Bu halde fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin tesiri altında, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışardan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Buna göre, haksız tahrikten söz edebilmek için;

a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalıdır,

b) Bu fiil haksız olmalıdır,

c) Fail, öfke ve şiddetli elemin etkisi altında bulunmalıdır.

d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Mağdure Rukiye Yıldız kolluk tarafından alınan ifadesinde; 5-6 yıl önce evlendiği eşi Ekrem Yıldız'ın market çalıştırdığını, aile düzenlerinin iyi olduğunu, görümcesi Emine Gümüşkalan ve maktûl eşi Mehmet ile sık sık ailece görüştüklerini, birbirlerinin evlerine gidip geldiklerini, olaydan 4 ay kadar önce eşi evde olmadığı sırada Emine ve maktûl Mehmet ile gündüz vakti kendi evlerinde otururlarken kardeşi sanık Allattin'in de geldiğini ve birlikte sohbet ettiklerini, daha sonra da bir gün eşi evde olmadığı sırada maktûl Mehmet'in kızı ile birlikte evlerine geldiğini ve bakması için kızı kendisine bıraktığını, o sırada kardeşi Allattin'in de bunu gördüğünü ve kendisine maktûl Mehmet'in niye gelip gittiğini sorduğunu, ancak başka bir şey söylemediğini, olaydan yaklaşık 2 gün önce annesinin evine gittiğini, maktûl Mehmet'in, Irak'tan kendilerine getirdiği çaydan bir miktarını da onlara götürdüğünü, olay günü de maktûl Mehmet'in kendilerine satmış olduğu çayın parasını almak üzere evlerine geldiğini, yabancı olmadığı için eve aldığını, vereceği parayı ararken kapının çalındığını, elektrikler kesik olduğundan kapıya yumrukla vurulduğunu, açtığında kardeşi sanık Allattin'in evde kimin olduğunu sorduğunu, maktûl Mehmet'in olduğunu belirterek içeri davet ettiğini, zaten 4 yaşındaki kızının kendisinden önce evde kim olduğunu söylediğini, sanık kardeşinin "bu adamın burada ne işi var?" diye bağırmasını duyan maktûlün bunu üzerine sanığı içeriye davet ettiğinde, "gelmem, ben bunun evinde oturmam, senin burada ne işin var" diye bağırıp çağırmaya başladığını, mutfağa yöneldiğini, geri geldiğinde elinde bıçak olduğunu, maktûl Mehmet'e zarar verir düşüncesiyle sanığı tuttuğu sırada kendisine kafa attığını, ağzının yaralandığını, sonra maktûlün yanlarına geldiğini ve birlikte sanığın elinden bıçağı aldıklarını, otur demelerine rağmen deli gibi olduğunu, maktûl gittikten sonra kendisiyle konuşacağını söyleyerek maktûlü gönderdiğini ve kapıyı arkadan kilitleyip anahtarlarını yanına aldığını, kardeşi sanığa yanlış anlamamasını söylemesine rağmen deliliğini sürdürüp, "seni öldüreceğim" diye bağırarak anahtarları istediğini, mutfağa giderek bıçağı yeniden aldığını, ve kendisine doğrultarak anahtarları istediğini, vermek istemediği için bıçağı kendisine doğru salladığında arka omuz kısmından yaraladığını, sonra anahtarları vermek zorunda kaldığını, kardeşi sanığın bıçağı beline koyarak evden ayrıldığını, birkaç dakika sonra arkasından çıktığında sokakta kalabalık ve yerlerde kan izleri olduğunu, maktûlün yaralı halde hastaneye götürüldüğünü gördüğünü, eve dönüp telefonla durumu ailesine bildirdiğini, maktûl ile aralarında kesinlikle ilişki bulunmadığını, kardeşi sanıktan şikayetçi olmadığını beyan etmiştir.

C.Savcısı tarafından alınan ifadesinde ise; olay günü görümcesinin eşi olan maktûl Mehmet'in, kendilerine satmış olduğu çayın parasını almak için geldiğinde eve buyur ettiğini ve parayı vereceği sırada kapının çalındığını, kapı dürbününden baktığında kardeşi Allattin olduğunu görerek hemen kapıyı açtığını, bu sırada maktûlün oturduğu odanın kapısını içeriden kilitlemiş olduğunu, bundan haberinin olmadığını, küçük kızının maktûlün de evde olduğunu söylemesi üzerine sanığın, "ne işi var bu adamın" diye bağırdığını ve maktûlün bulunduğu odaya yöneldiğini, kapıyı zorlayıp kilitli olduğunu anlayınca kendisinden anahtar istediğini, getirmek için gittiğinde, sanığın sandalye üzerine çıkarak kapının üzerindeki pencereden maktûl Mehmet'i gördüğünü, tam bu sırada maktûlün kapıyı açıp dışarıya çıktığını ve kardeşi sanığa "gel seninle oturup konuşalım" dediğini, sanığın ise "ne işin var burada, seni öldürürüm" diyerek mutfaktan bir bıçak alarak maktûle yöneldiği sırada, sanığın elinden bıçağı almayı başardığını ve mutfağa götürüp bıraktığını, bu sırada sanık ve maktûlün karşılıklı olarak birbirlerine bağırarak tartışmakta olduklarını, kardeşi ile konuşacağını belirterek maktûle gitmesini söylediğinde onun kapının önünde yere çömeldiğini, buna da kızan sanığın "sen daha oturuyor musun, kalk git buradan" demesi üzerine maktûlün çıkıp gittiğini, kapıyı kilitleyerek anahtarı üzerine aldığını ve kardeşine, "bizi yanlış anladın, aramızda ilişki yok, bana güven, güvenmiyorsan ver bıçağı ben kendimi öldüreyim" dediğini, ancak sanığın kendisini dinlemeyip ısrarla anahtarı istediğini, anahtarı vermemekte direndiğini, sanığın mutfaktan bıçağı alıp gelerek tekrar anahtarı istediğini, vermeyince bıçağı karnına dayadığını, direnip eğilince bıçakla sırtına vurduğunu, kendisinin de anahtarları sanığın yüzüne fırlattığını, sanığın kapıyı açarak evden ayrıldığını, bir süre sonra peşinden aşağıya sokağa indiğinde kan izleri gördüğünü, olay sonrasında bunalımda olduğundan kaygıya kapılarak can güvenliği nedeniyle yetkililerce barındırılmayı istediyse de ailesi ile görüştükten sonra bu düşüncesinden vazgeçtiğini, ailesi ile birlikte kalmak istediğini, maktûl ile aralarında duygusal bir ilişki bulunmadığını, onu ağabeyi olarak gördüğünü, kocasının da görüşme olaylarını bildiğini, sanığın neden böyle bir düşünceye kapıldığını bilemediğini, çaldığında kapıyı hemen açtığı gibi, her aman olduğu gibi başının da bağlı olduğunu belirtmiştir.

Duruşmada ise benzer şekilde anlatımda bulunmakla birlikte, olay öncesinde sanık Allattin'in, maktûlün tavırlarını beğenmediğini söyleyerek kendisini uyardığını, olay günü maktûlün ailesi ile geldiğini düşünerek kapıyı açtığını, yalnız geldiğini gördüğünde akraba oldukları için eve almamazlık edemediğini, para aradığı sırada kapı çalınıp kardeşi gelince bu nedenle korkuya kapılarak önce kapıyı açmadığını, çalmakta ısrar edince kapıyı açtığında sorması üzerine evde kimse olmadığını söylediğini, ancak küçük kızı Özlem'in, maktûlün evde olduğunu söylediğini, bunun üzerine sanığın sinirlendiğini, devamlı baş örtüsü ile dolaşan bir insan olduğunu, olay günü de baş örtüsünün bağlı olduğunu, örf ve adetlerine göre yabancı bir erkekle bir bayanın aynı evde yalnız kalmalarının uygun karşılanmadığını, kardeşi sanığın da maktûlü ayrı bir odada kilitli olarak bulması nedeniyle olayı namus davası olarak gördüğünü, daha önceki ifadeleri alınırken namus davası yapıp kendisini öldüreceklerinden korktuğu için farklı anlatımda bulunduğunu, duruşmadaki ifadesinin daha doğru olduğunu, eşi ile aralarında bir sorun bulunmadığını, boşanmamakla beraber şu anda ayrı yaşadıklarını, olaydan sonra kocasının kendisini ailesine teslim ettiğini söylemiştir.

Sanık Allattin Tarhan, müdafii huzurunda kolluk tarafından alınan ifadesinde; ablası olan mağdur Rukiye'nin yaklaşık 7 yıl kadar önce Ekrem Yıldız adlı kişi ile evlendiğini, olaydan 4 ay kadar önce evlerine gittiğinde eniştesinin evde olmadığını, fakat eniştesinin arkadaşı olan Mehmet adlı kişinin hanımı ve çocukları ile evde olduklarını, sonradan soyadının Gümüşkalan olduğunu öğrendiği bu kişinin aile hayatı ile ilgili olarak ablası ile samimi konuşmalarından moralinin bozulduğunu ve içinde bir şüphe oluştuğunu, eniştesi eve gelene kadar bekleyip sonra ayrıldığını, ancak aklının da orada kaldığını, bunun üzerine yeğeni Özlem kendilerine geldiği vakit Mehmet adlı bu kişinin eve sık sık gelip gittiğini sorduğunda, arada sırada gelip gittiğini söyleyince şüphelerinin arttığını, olaydan 2-3 gün kadar önce ablasının gündüz vakti kendilerine geldiğini, ve yanında çay getirdiğini, sorduğunda maktûl Mehmet'in getirdiğini söyleyince, ablasına bir şey söylememekle birlikte sinirlendiğini, 4 yıldır sinir hastası olduğunu, ancak bu konuda tedavi görmediğini, ailesinin de haberi olmadığını, ablası ile ilgili düşüncelerinden de kimsenin haberi olmadığını, olay günü işi olmadığı için sabah 10.00 sıralarında ablasının evine gittiğini ve kapıyı tıklayarak çaldığında açılmadığını, fakat kapı deliğinden bakıldığını hissettiğini, ikinci kez çaldıysa da kapının açılmadığını, kapı önünde yaklaşık 7-8 dakika bekledikten sonra ablasının kapıyı açtığını, yüz hatlarında bir tedirginlik bulunduğunu, her zamankinin aksine başının örtülü olmayıp açık olduğunu, yanına gelen yeğeni Özlem'in, "içerde odada Mehmet amca var" dediğini, oturma odasının kapısını yokladığında kilitli olduğunu, ablasının, misafirliğe gideceği için kapıyı kilitlediğini söylemesine rağmen ikna olmadığını, anahtarı istediğini ve ablası ararken mutfağa geçerek bir ekmek bıçağı aldığını, o sırada yeğeninin yeniden maktûl Mehmet'in içeride olduğunu söylemesine rağmen ablası Rukiye'nin olmadığını söylediğini, bu arada evin diğer odalarını da kontrol ettiğini, kontrol etmediği bir tek kilitli oda kaldığından bir sandalyenin üzerine çıkarak kapı üzerindeki camdan içeriye baktığında maktûl Mehmet Gümüşkalan'ı üzeri giyinik vaziyete fakat tedirgin bir halde ayakta dururken gördüğünü, gözgöze geldiklerinde maktûlün kapının kilidini açtığını, bu sırada ona "ne işin var senin ablamın evinde" diye bağırdığını, elindeki bıçakla maktûlün üzerine yürüdüğünü, ablasının ve maktûlün birlikte elindeki bıçağı aldıklarını, sonra kendisini oturtup yanlış bir şey olmadığına ikna etmeye çalıştılarsa da onları dinlemediğini, gitmek istediğinde ablasının göndermediğini, maktûlü görmek istemediğini söyleyerek onun gitmesini istediğini, maktûl dışarı çıktıktan sonra ablasının kapıyı kilitleyerek kendisiyle konuşmak istediyse de dinlemeden evden çıkmaya çalıştığını, bu arada mutfağa bırakılmış olan bıçağı da yeniden aldığını ablasının kapı anahtarını vermemesi üzerine korkutmak için bıçağı ona doğru bir defa sallamasından sonra ablasının anahtarı verdiğini ve bıçağı beline sokarak sokağa çıktığını, amacının konuyu aile büyüklerine anlatmak olduğunu, sokak üzerinde pide fırınının 30-40 metre yukarısında maktûl Mehmet'in dikilmekte olduğunu ve kendisine baktığını gördüğünü, ona doğru yönelip aralarında 1 metre kadar kaldığında maktûlün, "yanlış anlama, herhangi bir şey yok, ablanla aramızda bir şey geçmedi" dediğinde kendisini kaybettiğini, belindeki bıçağı çıkartarak maktûlün karnına doğru salladığını, sonra vücuduna doğru gelişi güzel savurduğunu, koluna sarılıp bıçağı almaya çalışan maktûlün karın kısmından yaralandığının farkına vardığını, bir ara kaçmaya çalışan maktûlün yere düştüğünü görerek yeterli olduğunu düşünüp olay yerinden ayrıldığını, bir telefon kulübesinden evine telefon ederek durumu bildirmek istediğinde telefona çıkan kız kardeşinin ağlayarak neden ablasını bıçakla yaraladığını sorması üzerine gidip karakola teslim olduğunu, yaptığından pişmanlık duyduğunu beyan etmiştir.

C.Savcısı tarafından alınan ifadesinde de benzer şekilde anlatımda bulunmuş, ayrıca amacının maktûlü öldürmek olmadığını, olay anında ne yaptığını tam olarak bilemediğini, sinir hastası olduğunu, bu konuda tedavi görüp hap kullandığını belirtmiştir.

Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusunda ise, kolluk ve C.Savcılığı ifadelerinin doğru olduğunu, olayı samimi olarak anlattığını, maktûl ile ablasının ilişkisi olduğu düşüncesine kapıldığını, maktûlü ablasının evinde görünce içinde yetiştiği koşullar ile gelenek ve göreneklerine göre çok sinirlendiğini belirtmiş ve olayın gelişimini C.Savcılığı ifadesine uygun olarak anlatmıştır.

Duruşmada da benzer şekilde anlatımda bulunmakla beraber, daha önce ruh ve sinir hastalıkları tedavisi görmediğini, sakinleştirici kullandığını, herhangi bir doktora gitmediğini söylemiştir.

Tanık Zeliha Eyüpoğlu kolluk tarafından alınan ifadesinde, evinin balkonunda çamaşır sererken sokağın üst başından üzerinde yeşil mont bulunan bir kişinin, peşinden de tanımadığı 16-17 yaşlarında bir kişinin gelmekte olduklarını gördüğünü, genç olanın yeşil montlu kişinin yanına geldiğini ve karın kısmından çıkarttığı bıçağı bu kişiye salladığını, ilk iki sefer yeşil montlu kişinin kendisini kolladığını, ancak üçüncü sefer yaralandığını, korkup içeriye girdiğini, görse bıçaklayan kişiyi tanıyabileceğini beyan etmiştir.

Duruşmada benzer şekilde anlatımda bulunmuş, huzurda bulunan sanığın maktûlün arkasından geldiğini, maktûlün sanığı gördüğünü, herhangi bir konuşma ve tartışma olmadan sanığın o anda çıkarttığı bıçakla aniden maktûle vurmaya başladığını, aralarında konuştularsa da kendisinin duymadığını söylemiştir.

Tanık Ekrem Yıldız ise, C.Savcısı tarafından sanık sıfatıyla alınan ifadesinde; maktûl Mehmet'in, hem halasının oğlu hem de eniştesi, mağdur Rukiye'nin ise kendi eşi olduğunu, maktûlün kardeşi Reşat'ın iddia ettiği gibi maktûl ile aralarında herhangi bir ticari ilişki veya husumet bulunmadığını, sık sık birbirlerine gidip geldiklerini, sanık Allattin'i, maktûlü öldürmesi için azmettirmesinin söz konusu olmadığını, olay günü sanık, maktûlü kendi evinde görünce yanlış anlamadan dolayı o anki kızgınlıkla söz konusu cinayeti işlediğini, sanığın olaydan önce maktûlü tanımadığını ve aralarındaki samimiyeti bilmediği için maktûlün, evlerine gidip gelmesini yanlış anladığını beyan etmiştir.

Duruşmada tanık olarak alınan ifadesinde de benzer şekilde anlatımda bulunmuş, ayrıca olaydan sonra eşi mağdur Rukiye ile boşandıklarını, olay gününe kadar eşi ile aralarında herhangi bir sorun ya da geçimsizlik bulunmadığını, o güne kadar eşinin kötü bir alışkanlığını veya iffetsiz bir davranışını görmediğini, ancak olay sonrasında dedikodular çıktığını, bu nedenle geçimlerinin bozulabileceği düşüncesi ile ayrıldıklarını, bilahare boşandıklarını söylemiştir.

Bütün bu kanıtlar bir arada ele alınıp değerlendirildiğinde;

Sanık aşamalardaki ifadelerinde tutarlı bir şekilde, olay günü ablası olan mağdure Rukiye'nin evine gittiğinde kapının geç açıldığını, maktûlün evde olduğunu mağdurenin saklamaya çalıştığını ve yeğeni Özlem'in söylemesi üzerine maktûlün evde olduğunu öğrendiğini, maktûlün bulunduğu odanın kapısının kilitli olması nedeniyle sandalyeye çıkıp kapının üstündeki camdan baktığında gözgöze geldiklerini, bunun üzerine maktûlün kapıyı açıp dışarıya çıktığını savunmuştur. Dosya kapsamında bu savunmanın aksini kanıtlayan herhangi bir bilgi, belge ve anlatım bulunmamaktadır. Mağdure, her ne kadar kolluktaki ifadesinde maktûlün bulunduğu odanın kapısının kilitli olduğu hususunda herhangi bir şey söylememişse de, sanığın savunmasını çürütecek bir şey de söylememiş, C.Savcılığında ve duruşmadaki ifadelerinde sanığın bu konudaki anlatımını doğrulamıştır. Sanığın yetiştiği ortam, içinde yaşadıkları sosyal çevrenin durumu ve olağan yaşam koşulları nazara alındığında, evli bir kadının gündüz vakti evde bir erkekle birlikte bulunmasının ve erkeğin kuşku uyandıracak şekilde bir odada kapıyı kilitleyip oturmasının doğal karşılanamayacağı açıktır. Bu koşullar altında ablası ile maktûl arasında ahlak dışı bir ilişki bulunduğu kanaatine varan sanığın, yaşadığı bu olayın yarattığı şiddetli öfke ve elemin etkisiyle mağdureye etkili eylemde bulunup, maktûlü öldürdüğü gözetilerek, hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması zorunluluğu bulunmaktadır. Yerel Mahkemece, somut olay ile örtüşmeyen bir başka olaya dayanılarak, dosya kapsamına uymayan gerekçelerle direnme kararı verilmesi isabetsizdir.

Öte yandan, 10.02.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4806 sayılı Yasa ile TCY.nın 30. maddesinde sanık lehine yapılan değişiklik nazara alındığında, TCY.nın 2/2. maddesi hükmüne göre, bin liranın küsurunun hesaba katılmaması, buna bağlı olarak da somut olayda temel ağır para cezasının ve 647 sayılı Yasanın 4. maddesindeki miktarların 2000 yılından itibaren bin lira küsurlarının atılması suretiyle yeniden hesaplanıp belirlenmesi gerekirken, Yerel Mahkemece bu husus dikkate alınmadan etkili eylem suçundan dolayı sanığa fazla ağır para cezası tayin edilmesi de yasaya aykırıdır.

Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMA-SINA, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 24.06.2003 tarihinde tebliğnamedeki isteme kısmen uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.

CD 08 <> E: 1999/3786 <> K: 1999/4655 <> Tarih: 07.04.1999

* KORKU, KAYGI VE PANİK YARATACAK ŞEKİLDE ATEŞ ETMEK

TV kanallarından birinde yayınlanan haber programında bir kanun kaçağının, D... Genel Başkanı hakkında beyanlarda bulunmasından sonra sanıkların bu yayın kuruluşunun...binasına girerek...camları ve yayın araçlarını tahrip etmeleri ...:yayınlanan program sanıkların şahsına yönelik olmadığından tahrik hükmü uygulanamaz.

(765 s. TCK. m. 264/7, 51)

6136 sayılı Kanuna aykırılık, toplu ızrar, korku, kaygı ve panik yaratacak şekilde F.... TV. binasına ateş etmekten sanıklar Mehmet, Erdal, Hacı, Erkan’ın yapılan yargılanmaları sonunda; Sanıklar Hacı ve Erkan’ın toplu ızrar suçundan, diğer sanıklar Mehmet ve Erdal’ın 6136 sayılı Kanuna aykırılık, toplu ızrar, korku ve panik yaratacak şekilde ateş etmek suçlarından hükümlülüklerine ve zoralıma dair (Beyoğlu Altıncı Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 6.3.1998 gün ve 846 esas, 139 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığından tebliğname ile 16.3.1999 günü daireye gönderilmekle incelenip gereği düşünüldü:

Kamu adına yayın yapan F... TV. isimli Televizyon Kanalının, olaydan bir gün önceki "23. SAAT" adlı haber programına yurtdışından telefonla katılan D.... Y.... Partisi Genel Başkanı T.... Ç.... hakkında iddialarda bulunan kanun kaçağı A..... Ç.....’nın beyanlarını yayınlamasından sonra 50-60 kişilik grupla adı geçen yayın kuruluşunun yayın stüdyosunun bulunduğu binanın önünde toplanıp içeriye giren sanıklar, girişten itibaren 3. kata kadar binadaki cam ve yayın araçlarını tahrip etmenin yanında, yine bu sanıklardan Mehmet ve Erdal’ın hamili oldukları ruhsatsız tabancalarla korku, kaygı ve panik yaratacak biçimde sağa - sola ateş ettikleri dosyadaki kanıtlardan, bilgi ve belgelerden anlaşılmış, böylece mahkemenin suçun kanıtlanmasına ve suç vasfının tayinine ilişkin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiş, yayın kuruluşunun programına canlı katılan kanun kaçağı A.... Ç...’nın iddialarının doğrudan sanıkların şahsına yönelik olmaması ve sanıkların iddianın muhatabı olan D... Y... Partisi Genel Başkanı T.... Ç.... ile de hiçbir yakınlık bağlarının bulunmaması karşısında, tebliğnamedeki sanıklar lehine tahrik hükümlerinin uygulanmasına yönelik bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli’ eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya münderecatına göre sanıklar vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün (ONANMASINA), 7.4.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak : YKD. Temmuz-1999 s: 1012

CD 04 <> E: 1996/1885 <> K: 1996/3547 <> Tarih: 17.04.1996

* YARALAMA
* HAKSIZ KIŞKIRTMA HÜKMÜ
* VARSAYILAN KIŞKIRTMA
* NEDENSELLİK BAĞLARININ ARAŞTIRILMASI


Failin, bu davranışı kendine yöneldiği sanısıyla ve bunun etkisiyle suç işlemesi durumunda da, "varsayılan kışkırtma" nedeniyle bu indirici nedenden yararlanması gerekir.

(765 s. TCK. m. 456/1-2, 51/1, 59/2) (647 s. CİK. m. 4, 6)

Yaralama suçundan sanıklar Kasım, Ayhan ile Pakize hakkında, TCY.nın 456/1-2, 51/1, 59/2; 647 sayılı Yasanın 4-6. maddaleri uyarınca sanık Ayhan’ın 750.000 lira, sanık Kasım’ın 1.500.000 lira ağır para cezalarıyla hükümlülüklerine, sanık Kasım’ın cezasının ertelenmesine ve sanık Pakize’nin beraatine ilişkin, (Sivrihisar Asliye Ceza Mahkemesi)’nden verilen 1994/87 esas, 1995/127 karar sayılı ve 20.6.1995 tarihli hükmün temyiz yoluyla incelenmesi sanıklar Ayhan ve Kasım müdafii, katılan Mehmet vekili ve Üst C. Savcısı tarafından istenilmiş ve temyiz edilmiş olduğundan; Yargıtay C. Başsavcılığı’nın 6.3.1996 tarihli kısmen onama ve bozma isteyen tebliğnamesiyle 14.3.1996 tarihinde Daireye gönderilen dava dosyası, başvurunun nitelik ve kapasmına göre görüşüldü.

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede:

1- Sanık Pakize’nin eylemine ve yükletilen suça yönelik katılan Mehmet vekilinin temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnameye uygun olarak, (TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA).

2- Öbür sanıklarla ilgili hükümlere yönelik temyizlere gelince:

Katılan vekilinin tüm itirazları ile ileri sürülen başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak; haksız kışkırtma hükmünün uygulanabilmesi için, failin hukuka aykırı düşen haksız bir davranışla karşılaşması, bu haksız davranışın nedensel sonucu olarak failde üzüntü ve öfke doğması, failin de bu üzüntü ve öfkenin nedensel sonucu olarak suç işlemesi gerekir. Duruşma yapan ve hüküm kuran mahkemenin bu olguların, sonuçların ve nedensellik bağlarının var olup olmadığının saptaması ve yasa yolu denetimine olanak verecek oranda gerekçelerin de tutarlı biçimde irdelemesi zorunludur.

Failin bu davranışı kendine yöneldiği sanısıyla ve bunun etkisiyle suç işlemesi durumunda da, varsayılan kışkırtma nedeniyle bu indirici nedenden yararlanacağı açıktır.

Olayda, yerel mahkeme, sanık Ayhan’ın koyunlara atılan taşın kendisine atıldığını sandığı ve böylece varsayılan haksız kışkırtmayı kabul ettiği halde hakkında bu indirici nedeni uygulamamış; buna karşılık sanık Kasım’ın kardeşinin dövüleceği kaygısıyla olaya karıştığından ve yakınana yönelik saldıranın da suç işlediğinden söz ederek ve fakat yukarıda belirtilen olgular, sonuçlar ve nedensellik bağının varlığını araştırmadan savunmasında geçmeyen bir nedene dayanarak, haksız kışkırtma hükmünü uygulamış ve tahrikin derecesini belirlerken de yeterli gerekçe göstermemiştir.

Açıklanan nedenlerle haksız kışkırtma hükümlerinin tutarlı biçimde değerlendirilmemesi,

Yasaya aykırı ve Üst C. Savcısı ile sanıklar Kasım ve Ayhan müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden (HÜKÜMLERİN BOZULMASINA), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 17.4.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak : YKD. Ekim-1996 s: 1656


CD 02 <> E: 2002/38803 <> K: 2003/7950 <> Tarih: 02.07.2003

* HAKSIZ TAHRİK

Mağdurun sanığın bekçiliğini yaptığı şantiyeden sanığın tüm ikazlarına rağmen taşları traktöre yüklemesi eyleminin tahrik nedeni olup olmadığı kararda tartışılmalıdır.

(765 s. TCK. m. 51)

Müessir fiil suçundan sanık Salih'in yapılan yargılaması sonucunda; mahkumiyetine dair (Nusaybin Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 28.3.2001 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi sanık ve O yer C.Savcısı tarafından istenmekle ve dosya C.Başsavcılığının 12.12.2001 tarihli tebliğnamesiyle dairemize gelmekle yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü. Dosya içeriğine göre sair itirazlar yerinde görülmemiştir. Ancak;

Mağdurun sanığın bekçiliğini yaptığı sanayi sitesine gelerek şantiyeden taşları, sanığın ikazlarına rağmen traktöre yüklemesi eyleminin tahrik sebebi olup olmadığı ve dolayısıyla sanık hakkında tayin olunan cezadan TCK.nun 51. maddesi ile indirim yapılmasının gerekip gerekmediğinin kararda tartışılmaması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık ve O yer C.Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepden dolayı istem gibi

(BOZULMASINA), 2.7.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

CD 01 <> E: 2004/242 <> K: 2004/1082 <> Tarih: 30.03.2004

* KASTEN ÖLDÜRMEYE TAM TEŞEBBÜS
* HAKSIZ TAHRİK

Sanığın, birbirleriyle dargın olup barışmaya yanaşmayan kız kardeşiyle eniştesini, bu sebeple öldürmeye kalkıştığının anlaşılması, mağdurlardan sanığa yönelik haksız bir eylemin mevcut bulunmaması karşısında tatbik yeri bulunmadığı halde cezalarının TCK.nun 51/1. maddesi ile indirime tabi tutulması yasaya aykırıdır.

(765 s. TCK. m. 51/1)

Mustafa Kanbur'u kasten öldürmeye tam derecede teşebbüsten, kız kardeşi Sultan Kanbur'u da öldürmeye tam derecede teşebbüsten sanık Ömer Kanbur'un yapılan yargılanması sonunda:Hükümlülüğüne ilişkin (ERZURUM) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 28.05.2003 gün ve 146/67 sayılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: duruşmalı olarak incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Ömer Kanbur'un suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç nitelikleri tayin, cezayı azaltıcı takdiri tahfif sebebi tayin kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen kabul, kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin vasfa yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1) Sanığın, birbirleriyle dargın olup barışmaya yanaşmayan kız kardeşiyle eniştesini, bu sebeple öldürmeye kalkıştığının anlaşılması, mağdurlardan sanığa yönelik haksız bir eylemin mevcut bulunmaması karşısında tatbik yeri bulunmadığı halde cezalarının TCK.nun 51/1. maddesi ile indirime tabi tutulması,

2) Adli Tıp Kurumuna göre ceza ehliyeti hususunda mütalaada bulunmaya görevli ve yetkili bulunan 4.İhtisas Kurulundan rapor alınmayarak Gözlem İhtisas Dairesinin raporuyla yetinilmesi,

Kanuna aykırı ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde bulunduğundan herbir suç için ceza miktarları yönünden kazanılmış hakka riayet şartıyla hükmün tebliğnamedeki düşünce doğrultusunda (BOZULMASINA) 30.03.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.

30.03.2004 gününde verilen işbu karar Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Günay Güler'in huzurunda ve duruşmada savunmasını yapmış bulunan sanık Ömer Kanbur müdafii Avukat Ünal Yavuz'un yokluğunda 01.04.2004 gününde usulen ve açık olarak anlatıldı.

2004/2404 <> K: 2004/3100 <> Tarih: 22.09.2004

* ADAM ÖLDÜRMEYE TAM TEŞEBBÜS
* HAFİF TAHRİK
* ÖLDÜRMEK MAKSADIYLA ATEŞ ETMEK

Ailesine ait keçilerin önceden çalınması nedeniyle sanığın olay gecesi bundan sorumlu tuttuğu müştekiyi eşi ile birlikte görünce evinden tüfeğini aldığı, .... ateş ederek yaraladığı, bu yaralanma .... sanığın fiilinin hafif tahrik altında adam öldürmeye tam teşebbüs olup TCK.nun 448, 62, 51/1 maddeleri gereğince mahkumiyetine karar verilmesi gerekir.

(765 s. TCK. m. 51, 62, 448)

Süleyman Tuncer'i av tüfeği ile yaralamaktan sanık Adem Altınsoy'un bozma üzerine yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin (BURDUR) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 18.02.2003 gün ve 235/3 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi C.Savcısı ile sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen kabul kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin kararın eksik incelmeme sonucu verildiğine, sübuta, cezada takdiri tahfif nedeniyle indirim yapılması gerektiğine vesaireye ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1- Ailesine ait keçilerin önceden çalınması nedeniyle sanığın olay gecesi bundan sorumlu tuttuğu müştekiyi eşi ile birlikte görünce evinden tüfeğini aldığı, müştekinin dönüşünü beklediği, eşinin evine girmesinin ardından geride kalan mağdura etkili mesafeden öldürücü vasıftaki tüfekle 1 el ateş ederek yaraladığı, bu yaralanma dolayısıyla batına nafiz parsel dalak rezeksiyonuna (ameliyatla alınmasına) ve 15 cm uzunluğunda ince bağırsak rezeksiyonuna sebep olduğu ve şahsın hayatını tehlikeye maruz kılarak 25 gün mutad iştigaline engel olduğunun Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu'nun 23.02.2001 gün ve 977 sayılı raporu ile tespit edildiği, yaraların yeri ve vasıfları kullanılan silahın niteliği gözönüne alındığında sanığın fiilinin hafif tahrik altında adam öldürmeye tam teşebbüs olup TCK.nun 448, 62, 51/1 maddeleri gereğince mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken suç vasfında hataya düşülerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması,

2- Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun bozma kararından sonra yapılan 2 davetiye gideri 6.000.000- TL.nın yargılama giderlerine dahil edilmeyerek eksik hüküm tesisi,

Kanuna aykırı sanık müdafiinin tahrikin varlığına, C.Savcısının vasfa yönelik temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle ceza süresi yönünden kazanılmış hakkı saklı tutulmak suretiyle hükmün tebliğname gibi (BOZULMASINA) 22.09.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.



CD 01 <> E: 2002/2086 <> K: 2002/2255 <> Tarih: 31.05.2002


Olay gecesi sanığın annesi ile mağdurun 1 saat kadar kapısı kilitlenmiş bulunan dükkan içinde kaldıkları, bu içerde kalışı; sanığın annesinin çay içtik, içkiyi ise 1-2 gün önce içmiştik şeklinde, mağdurun ise beraber içki içtik şeklinde izaha çalıştıkları, olaydan önce babasından "annenin namusuna sahip ol" ikazı alan ve dükkanın kapısını çaldığında içerdeki annesinden anahtarın kırıldığından bahisle kapıyı açamadığı cevabını alan sanığın, uzun bir süre sonra mağdurun dükkandan çıkıp gittiğini görünce yaralama suçunu işlediğinin anlaşılmasına, sanığın annesi ile mağdurun içerde cinsel ilişkide bulundukları yolunda ciddi bir kanaate varmasının yersiz sayılamıyacağına göre TCK.nun 51/2 maddesinin uygulanması gerekirken, TCK. 51/1 maddesinin uygulanması hatalıdır.

(765 s. TCK. m. 456, 51/1-2)

Selahattin U'ı demirle yaralamaktan sanık Sabri K'nın yapılan yargılanması sonunda:Hükümlülüğüne ilişkin (ESKİŞEHİR) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 25.12.2001 gün ve 59/429 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdiri cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık vekilinin cezanın teşdiden tayinine ve TCK. 462. maddenin uygulanmayışına yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

a- Olay gecesi elektrik tamir işi bittikten sonra sanığın annesi ile mağdurun 1-1,5 saat kadar kapısı kilitlenmiş bulunan dükkan içinde kaldıkları, bu içerde kalışı sanığın annesinin çay vs içtik, içkiyi ise 1-2 gün önce içmiştik şeklinde, mağdurun ise beraber içki içtik şeklinde izaha çalıştıkları, olaydan önce babasından "annenin namusuna sahip ol" ikazı alan, dükkanın kapısını çaldığında içerdeki annesinden anahtarın kırıldığından bahisle kapıyı açamadığı cevabını alan sanığın uzun bir süre sonra mağdurun dükkandan çıkıp gittiğini görünce, yaralama suçunu işlediğinin delillerden anlaşılmasına, oluş ve zevahir icabı annesi ile mağdurun içerde cinsel ilişkide bulundukları yolunda ciddi bir kanaate varmasının yersiz sayılamıyacağına göre TCK.nun 51/2. madde yerine yazılı şekilde 51/1. maddenin tatbiki suretiyle tahrikin derecesinin tayininde hata edilmesi,

b- 17 yaşında sabıkasız bir kişi olan ve yukarda belirtilen ortam ve şartlar içinde suç işleme durumunda kalan sanığın dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle olumsuz kişiliğinden vs.den bahisle 647 sayılı kanun hükümlerinin uygulanmaması,

Kanuna aykırı ve sanık vekilinin sair temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükmün tebliğnamedeki düşünce hilafına (BOZULMASINA) 31.05.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.

b) Eylemin haksız olması ve tahrik edici olması
CG 00 <> E: 2003/1-31 <> K: 2003/42 <> Tarih: 18.03.2003

* HAKSIZ TAHRİK
* ADAM ÖLDÜRMEYE TAM TEŞEBBÜS
ilk haksız hareketi sanığın gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Sonraki aşamada mağdur Adnan ile kardeşi Gökhan'ın sopa ile sanık ve arkadaşlarına saldırmaları şeklindeki haksız davranış ise, gerek ulaştığı boyutlar ve sergilediği vahamet gerekse neticeleri itibariyle, tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık olarak nitelendirilemeyeceğinden, sanığın haksız tahrik hükümlerinden yararlanmasına olanak bulunmamaktadır


(765 s. TCK. m. 51, 62, 448)

Adam öldürmeye tam kalkışma suçundan sanık Erkan'nın TCY'nın 448, 62 ve 59/2. maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, saldırgan sarhoşluk suçundan beraatine ilişkin Zonguldak 2.Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 5.3.2002 gün ve 139-23 sayılı hüküm sanık Erkan vekili ile C.Savcısı tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 25.11.2002 gün ve 3496-4344 sayı ile;

"a) TCK.nun 31. maddesi uyarınca daimi olarak kamu hizmetlerinden yasaklanmasına,

b) TCK.nun 33. maddesi uyarınca ağır hapsin kurumda geçirilecek süresiyle sınırlı olarak ve TKM. 471. maddesi gözetilmek suretiyle yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına,

ibareleri CMUK.nun 322. maddesiyle tanınan yetki uyarınca ilave edilerek düzeltilen hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi" onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı 20.1.2003 gün ve 75059 sayı ile; sanığın maruz kaldığı basit tahrikin etkisi ile adam öldürmeye kalkışma suçunu işlediği, bu nedenle hakkında TCY'nın 51/1. maddesinin uygulanması gerektiği, görüşü ile itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini talep et-miştir.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konu-şulup, düşünüldü.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın adam öldürmeye tam kalkışma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanığın hafif haksız tahrik hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağına ilişkindir.

Sanık Erkan ile arkadaşı Erdal'ın alkol alıp saat 24.00 sıralarında mahallelerindeki köprü üzerinde arkadaşları ile birlikte oturmaya başladıkları, Korhat'ın kullandığı ticari taksinin de köprüden geçip Gökhan'ı evine bıraktıktan sonra geri döndüğü, yeniden çarşıya gitmek isteyen Gökhan'ın çağırması üzerine ticari taksinin bir kez daha dönüp Gökhan'ı alarak köprü üzerinden geçtiği sırada aracın üst üste bir kaç kez mahallelerinden geçtiğini gören Erdal'ın taksinin önüne geçip durdurarak şoför Korhat'a "burada ne arıyorsunuz" diye sorduğu ve yumruk atmaya kalkıştığı, araçtan inen Gökhan'ın, aynı mahallede oturduğunu ve aracın da kendisini bırakmaya geldiğini söylemeye çalıştığı sırada bu kez ona saldırıp kafa atarak yumrukla vurduğu, sanık Erkan'nın da bu saldırıya katıldığı, tanık Haşmet'in araçtan inip aralamaya çalışmasını fırsat bilen Gökhan'ın yaya olarak kaçtığı, Korhat ile Haşmet'in de taksiyle uzaklaşıp durağa geldikleri ve Gökhan'ın abisi olan mağdur Adnan'ı görerek durumu anlattıkları, hep birlikte araca binip Gökhan'ı döven kişileri aradıkları sırada bir başka ticari araçla gelen Gökhan'la karşılaşıp birlikte olay yerine geldikleri, sanığın bulunduğu gruptan bir kişinin tekmeyle vurup ticari aracın stop lam-basını kırması üzerine mağdur Adnan ile Gökhan'ın sopalarla saldırdıkları, sanık Erkan'nın da olaydan sonra elde edilemeyen bıçağı ile Adnan'ın karın bölgesine iki kez vurarak yaraladığı, mağdur Adnan'ın yanında bulunan kişilerin olaydan hemen sonra polisler tarafından yakalanarak ifadelerinin alındığı, sanık Erkan ile arkadaşı Erdal'ın ise ertesi gün öğle saatlerinde kolluk güçlerine teslim oldukları, olay yerinde yapılan aramada iki adet sopa ile şişe kırıklarının bulunduğu, mağdur Adnan'ın mide ve barsak lezyonuna neden olup her ikisi de karın boşluğuna nafiz olan kesici delici alet yaralanması nedeniyle hayati tehlike geçirdiği ve (25) gün iş ve gücüne engel biçimde yaralandığı, yine sanık Erkan'nın (5) gün, arkadaşı Erdal'ın (10) gün iş ve gücüne engel biçimde yaralandıkları, mağdur Adnan'ın kardeşi Gökhan'ın ise "sağ kaş lateralinde şişlik, sol göz altında kızarıklık ve sol el 1. parmağında şişlik" oluşacak şekilde yaralandığı, sanık Erkan ile Erdal'ın kaçamaklı ikrarları, mağdur Adnan ile olaydan hemen sonra ifadelerine başvurulan Gökhan, Korhat ve Haşmet'in oluşa uygun ve yekdiğerini doğrulayan anlatımları, doktor ve Adli Tıp Kurumu raporları, olay yeri görgü ve tespit tutanakları ile dosyaya toplanan bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.

TCY'nın 51. maddesinde belirtilen genel tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir fiil ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği fiille karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.

Karşılıklı tahrik oluşturan fiillerin varlığı halinde, fail ve mağdurun yekdiğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmedikleri göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.

İnceleme konusu olayda; sanık Erkan'ın arkadaşı Erdal ile birlikte olayın ilk aşamasında köprüden geçen ticari aracı haklı bir neden olmaksızın durdurup, mağdur Adnan'ın kardeşi Gökhan'a saldırarak dövdükleri, durumu öğrenip olay yerine gelen mağdur ve arkadaşlarının bindiği araca tekme ile vurup stop lambasını kırdıkları, böylelikle ilk haksız hareketi sanığın gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Sonraki aşamada mağdur Adnan ile kardeşi Gökhan'ın sopa ile sanık ve arkadaşlarına saldırmaları şeklindeki haksız davranış ise, gerek ulaştığı boyutlar ve sergilediği vahamet gerekse neticeleri itibariyle, tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık olarak nitelendirilemeyeceğinden, sanığın haksız tahrik hükümlerinden yararlanmasına olanak bulunmamaktadır. Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

SONUÇ ; Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 18.3.2003 günü oybirliği ile karar verildi.

CG 00 <> E: 1997/1-8 <> K: 1997/26 <> Tarih: 25.02.1997

* KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK
* YASAL İNDİRİCİ NEDEN

"maktülden kaynaklanan herhangi bir haksız hareket bulunmaması", ters ters bakarak sırnaşmak suretiyle ilk hareketiyle olayı başlatıp, ilk saldırıda bulunması nedenleriyle, TCK.nun 51/1. maddesinin uygulanması bozma nedenidir.

(765 s. TCK. m. 448, 51/1)

Kasten adam öldürmek suçundan sanık Muhammet Ali’nin TCY.nın 448, 51/1, 59. maddeleri uyarınca 15 sene ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ve fer’i ceza tayinine ilişkin Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.12.1995 gün 159/250 sayılı hükmün katılan ve sanık vekilleri tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi 05.06.1996 gün 1071/2106 sayı ile;

"Maktul yanında 14-15 yaşlarındaki kızı (D. G.)ve yeğeni (A. G.)ile parkta otururken alkollü olan sanığın ceketi omzunda yanlarına gelerek ters ters bakmasına maktulün "ne bakıyorsun" demesi ile tartışmanın başladığı, sanığın başkasını da bıçaklamadan yargılandığı, kendi yeğeni (M. E. E.)'nin ifadesine göre saldırgan tanınan kişiliği bulunduğu, kendi vücudunu da bıçaklayan çevrede psikopat diye tanınan kişilikte olduğu tanıkların anlatımından anlaşıldığından maktulden kaynaklanan haksız bir hareket bulunmadığı halde sanık lehine TCK.nun 51/1. maddesinin uygulanması" isabetsizliğinden bozulmuş,

Yerel Mahkeme 12.09.1996 gün 150/153 sayı ile;

"Olay gecesi ölenin sanığa "ne bakıyorsun lan" diye hitap etmesi üzerine olayın geliştiği ve böylece kavgayı başlatanın da ölen olduğu anlaşılmakla bozma ilamına uyulmamıştır." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Re’sen temyize tabi olan bu hükmün Yargıtayca incelenmesi ayrıca katılan vekili tarafından da süresinde istenildiğinden dosya; Yargıtay C.Başsavcılığının "onama" istemli 16.12.1996 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Kasten adam öldürmek suçundan sanığın cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.

Haksız tahrik, failin; haksız bir fiilin doğurduğu öfke ve elemin etkisi altında hareket ederek suç işlemesidir. Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;

a)Tahriki oluşturan bir fiil olmalı,

b)Bu fiil haksız bulunmalı,

c)Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

d)Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalıdır.

Tahrikin varlığı ve derecesi, failin durumu ve yöresel koşullara göre değerlendirilmeli, olaya kimin neden olduğu, olayın işleniş şekli, niteliği, özellikleri, tahrik eden ile failin hal ve davranışları dikkate alınmalıdır. Fail, tahriki oluşturan haksız fiilin doğurduğu öfke ve şiddetli elemin etkisi ve içinde bulunduğu bu ruhi durumun tepkisiyle haksız fiili ika edene karşı bir suç işlemelidir.

Dosya içeriğine göre;

Sanık, babası Almanya’da, boşanan annesi Ankara’da çeşitli otellerde, kendisi de teyzesinin evine ait bodrumda kalan bir kişidir. Yakın akrabası tanık Murat Emre Erek’in ifadesinde belirttiği ve yakalandığında sevkedildiği sağlık ocağı raporunda da açıklandığı üzere, zaman zaman vücudunun muhtelif bölgelerini merdiven şeklinde kesen, başkaları ile geçinemeyen, önüne gelene çatan, devamlı bıçak taşıyan, sık sık olay çıkaran bir kişilik yapısına sahiptir. İki kez bıçakla yaralama suçundan mahkum olmuş ve bu kararlar kesinleşmiştir.

Maktul olay akşamı 1980 doğumlu olan kızı ve 1986 doğumlu olan yeğeni ile birlikte parkta otururken, ceketi omzunda sarhoş bir vaziyette gelen sanık, maktul ve yanındakilere anormal şekilde bakmıştır. Öldürülenin "ne bakıyorsun" demesi üzerine aralarında tartışma çıkmış, sanık içki parası istemiş ve para vermeyen maktulü oturduğu banktan zorla kaldırıp çimlere doğru çekmiş, bıçaklayarak akciğer ile kalp delinmesinden gelişen iç kanama sonucu ölümüne neden olmuş, ceket ve terliklerini de olay yerinde bırakarak kaçmıştır.

Sanık ile öldürülen birbirini tanımamaktadır. Olaya parkta genç kızı ve yeğeni ile birlikte oturan maktule, sanığın ters ters bakıp sırnaşması neden olmuş, ilk haksız hareket sanıktan gelmiştir. Yerel Mahkemenin kabulü gibi, öldürülenin "ne bakıyorsun lan" dediği kabul edilse dahi olayı başlatan ve ilk saldırıda bulunan sanık olup, maktulden kaynaklanan haksız hareketin varlığından sözedilemez. Bu itibarla, sanık hakkında TCY.nın 51/1. maddesinin uygulanması isabetsiz olup Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, 25.02.1997 günü tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oybirliği ile karar verildi.

Kaynak : YKD. Haziran-1997 s: 976

CG 00 <> E: 1978/302 <> K: 1978/367 <> Tarih: 23.03.1978

* KANUNİ TAHFİF SEBEBİ

İlk hareketinde haksız bile olsa, maruz kaldığı tepkinin daha ağır olması durumunda sanık lehine haksız tahrik hükmünün kabulü gerekir.

(765 s. TCK. m. 51)

Dosyaya, toplanan delillere ve sanık R.S.’nin, kardeşi H.S.’nin tanık olarak alınan ifadesine göre;

Olay günü saat 09.00 sıralarında H.S., mağdura söz atmış ve harekette bulunmuş, mağdur da onu döverek bağ bıçağı ile yaralamaya teşebbüs etmiştir. Bu olayı evine giden Hasan, ağabeyi sanık R.S.’ye anlatmıştır. Aynı gün saat 17.000 sıralarında sanık, köy meydanında mağduru görünce yukarıda açıklanan ve küçük kardeşinin mağdur tarafından dövülmesi ve bıçakla yaralamaya teşebbüs edilmiş olmasının etkisiyle tabancasını çıkarıp 7-8 el ateş ederek mağduru öldürmeye tam teşebbüste bulunduğu anlaşılmıştır.

Bu oluşa göre sanık, küçük kardeşi Hasan’ın mağdur Necati tarafından dövülüp bıçakla yaralamaya teşebbüs edildiğini bilmektedir. Olayın nedeni bu haksız harekettir. Her ne kadar sanığın kardeşi Hasan, mağdura önce hakaret ederek ilk haksız harekette bulunmuş ise de, mağdur bu etkiye karşı daha ağır vasıfta olarak onu dövmüş ve elindeki bağ bıçağı ile yaralamaya teşebbüs etmiştir. Şu haliyle tepki daha ağır olup, sanığı suçu işlemeye itmiştir. Sanık lehine yasal tahrik hükmünün uygulanması gerekir.

Bu itibarla sanık vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne ve direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk kararına katılmayan Üyeler ise; Direnmeye ilişkin gerekçeye göre, direnme hükmünün onanması yolunda oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme hükmünün tebliğnamedeki onama isteyen düşüncenin reddiyle BOZULMASINA, depo parasının geri verilmesine, üçte ikiyi geçen çoğunlukla 23/03/1978 tarihinde karar verildi.

CD 07 <> E: 2003/3566 <> K: 2003/9107 <> Tarih: 23.10.2003

* AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUNA AYKIRI DAVRANIŞ
* HAKSIZ TAHRİK

Tedbir kararım tebellüğ eden sanığın daha sonra müşterek konuta girmek suretiyle atılı suçu işlediği ve suçun tamamlandığı bundan sonra karısının müşterek konuta ait kapı kilidini değiştirmek istemesinin ve buna yönelik olarak eve çilingir getirmesinin sanığın işlediği suç yönünden haksız tahrik unsuru olamayacağı ayrıca müştekinin eylemi koruma kararının uygulanmasının doğal bir sonucu olduğu düşünülmeden sanığa verilen cezadan TCK.nun 51/1 maddesi gereğince indirim yapılması yasaya aykırıdır.

(765 s. TCK. m. 51/1)

(4320 s. AKDK.)

4320 sayılı Kanuna muhalefetten sanık Cemal Süha hakkında yapılan duruşma sonunda: Hükümlülüğüne ve ertelemeye dair (Denizli ikinci Sulh Ceza Mahkemesi)nden verilen 14.12.2001 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi müdahil vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 19.2.2003 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından 4320 sayılı Yasa uyarınca verilen koruma kararında kusurlu eşin müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin davacı eşe ve çocuklara tahsisine ve davalının müşterek eve yaklaşmaması tedbir olarak belirlendiğine göre, tedbir kararını tebellüğ eden sanığın daha sonra müşterek konuta girmek suretiyle atılı suçu işlediği ve suçun tamamlandığı, bundan sonra karısının müşterek konuta ait kapı kilidini değiştirmek istemesinin ve buna yönelik olarak eve çilingir getirmesinin sanığın işlediği suç yönünden haksız tahrik unsuru olamayacağı ayrıca müştekinin eylemi koruma kararının uygulanmasının doğal bir sonucu olduğu düşünülmeden sanığa verilen cezadan TCK.nun 51/1 maddesi gereğince indirim yapılması,

Yasaya aykırı müdahil vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden hükmün isteme uygun olarak (BOZULMASINA), 23.10.2003 günü oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak : YKD Nisan 2004 Sayfa: 629

CD 04 <> E: 2000/2449 <> K: 2000/3100 <> Tarih: 18.04.2000

* TEHDİT
* SÖVME

Sanığın savunmasında, yakınanın taşla üzerine gelmesi nedeniyle evdeki silahı alıp "eve gelme yoksa vururum" dediğini ileri sürmesine ve yakınanın eve gelmemesini istemek kendisi yönünden yasal bir hak olmasına ve olayın görgü tanığı da bulunmamasına göre, yakınanın iddiasının savunmaya üstün tutulma nedenleri açıklanıp gösterilmeden TCK. m. 188/3 uyarınca uygulama yapılması hatalıdır.

(765 s. TCK. m. 51/1, 188/3, 191/2, 485/1)

Zorlama ve sövme suçlarından sanık Rıza K. hakkında TCY.nın 188/3, 482/3, 71.maddeleri uyarınca sanığın 3 yıl, 1 ay hapis cezasıyla hükümlülüğüne ilişkin SEBEN Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 1998/15 Esas,1999/38 Karar sayılı ve 3.12.1998 tarihli hükmün temyiz yoluyla incelenmesi sanık Rıza K. tarafından istenilmiş ve temyiz edilmiş olduğundan; Yargıtay C.Başsavcılığının 9.3.2000 tarihli bozma isteyen tebliğnamesiyle 28.3.2000 tarihinde daireye gönderilen dava dosyası,başvurunun nitelik ve kapsamına göre görüşüldü.

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- Sanık savunmasında, yakınanın taşla üzerine gelmesi nedeniyle, evdeki silahı alıp "eve gelme yoksa vururum" dediğini ileri sürmesine ve eve gelmemesini istemek kendisi yönünden yasal bir hak olmasına ve olayın görgü tanığı da bulunmamasına göre, yakınanın iddiasının savunmaya üstün tutulma nedenleri açıklanıp gösterilmeden TCY.nın 191/2.madde ve fıkrası yerine, 188/3.madde ve fıkrasıyla uygulama yapılması,

2- Olayın, yakınana ait kümes hayvanlarının sanığın, bahçesine girmesi nedeniyle meydana gelmesinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında zorlama suçu yönünden TCY.nın 51/1, sövme suçu yönünden 485/1, madde ve fıkrasının uygulanmasının gerekip gerekmediğinin tartışılmaması,

3- Kabul ve uygulamaya göre: geçmişte hükümlülük kaydı bulunmayan sanık aleyhine TCY.nın 482/3.maddesi ile hükmolunan 1 aylık özgürlüğü bağlayıcı cezasının 647 sayılı Yasanın 4/2.maddesi uyarınca paraya çevrilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Sövme suçunda ağır para cezasına hükmedilmemesi,

Yasaya aykırı ve sanık Rıza K'nun temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA,yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 18.04.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 21.04.2000


CD 01 <> E: 2004/101 <> K: 2004/3322 <> Tarih: 06.10.2004


Aralarında eski husumette, sanık hernekadar haksız ise de olay günü bu nedenle çıkan tartışma öncesinde mağdurun sanığa bıçak çekip raporunda belirtildiği şekilde yaralamasından sonra sanık hamili olduğu tabancasını çekip müsnet yaralama suçunu işlediğine göre etki tepki dengesizliği de dikkate alınıp, bu son hareketi nedeniyle sanık yararına basit tahrikin kabulü ile TCY.nın 51/1. maddesinin uygulanması suretiyle cezasından indirim yapılması gerekir.

(765 s. TCK. m. 51)

Eyüp Taş'ı kasten öldürmeye tam derecede teşebbüsten sanık Hasan Arslan'ın yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin (GAZİANTEP) Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 24.06.2003 gün ve 155/180 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen kabul kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanığın eksik incelemeye yasal savunma şartlarının oluştuğuna ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Aralarında eski husumette, sanık hernekadar haksız ise de olay günü bu nedenle çıkan tartışma öncesinde mağdurun sanığa bıçak çekip raporunda belirtildiği şekilde yaralamasından sonra sanık hamili olduğu tabancasını çekip müsnet yaralama suçunu işlediğine göre etki tepki dengesizliği de dikkate alınıp, bu son hareketi nedeniyle sanık yararına basit tahrikin kabulü ile TCY.nın 51/1. maddesinin uygulanması suretiyle cezasından indirim yapılması gerektiği halde yazılı gerekçeyle uygulanmaması,

Yasaya aykırı, sanık temyizi bu itibarla yerinde görülmekle kabulü ile hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA) 06.10.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.


CD 01 <> E: 2003/2925 <> K: 2004/1055 <> Tarih: 29.03.2004

* KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK
* HAKSIZ TAHRİK
* VEKALET ÜCRETİ

Olayın, sanığın maktule, karısının iffetsiz olduğunu yönelik olarak ısraren sarfettiği sözlerden kaynaklandığına, görgü tanığının maktulün sanığa hakaret reva fiilen saldırıda bulunmadığı yolundaki istikrarlı beyanlarına, sanığın kışkırtıcı sözleri ile çıkardığı kavga da, maktule karşı basit tarzda müessir fiilde bulunmuş olsa dahi, bu oluş karşısında tahrikte dengenin sanık lehine bozulduğundan söz. edilemeyeceğine göre; TCK.nun 51/1. maddesinin tatbik veri bulunmadığı gözetilmelidir.

Ayrıca, vekalet ücretinin vekili verine müdahil lehine hükmedilmedi doğru değildir.

(765 s. TCK. m. 51) (1136 s. AK. m. 164)

Erol'u kasten öldürmekten sanık Ali'nin yapılan yargılanması sonunda; hükümlülüğüne ilişkin (Denizli Birinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 18.12.2002 gün ve 48/378 sayılı hüküm re'sen temyize tabi olmakla beraber Yargıtayca incelenmesi sanık ile müdahil taraflarından da istenilmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin teşdiden ceza tayinine, tahrikin derecesine vesaireye, müdahil vekilinin suç vasfına ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1) Olayın, sanığın maktule, karısının iffetsiz olduğuna yönelik olarak ısraren sarfettiği sözlerden kaynaklandığına, görgü tanığı Şenol'un maktulün sanığa hakaret veya fiilen saldırıda bulunmadığı yolundaki istikrarlı beyanlarına, sanığın kışkırtıcı sözleri ile çıkardığı kavgada, maktul basit tarzda müessir fiilde bulunmuş olsa dahi, bu oluş karşısında tahrikte dengenin sanık lehine bozulduğundan sözedilemeyeceğine göre; TCK.nun 51/1. maddenin tatbik yeri bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde eksik ceza tayini,

2) 4664 sayılı Kanunla değişik 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164/son maddesi uyarınca vekalet ücretinin vekili yerine müdahil lehine hükmedilmesi,

Kanuna aykırı ve müdahil vekilinin sair temyiz itirazları bu itibarla yerinde bulunduğundan re'sen de temyize tabi bulunan hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA), 29.3.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kaynak : YKD Haziran 2004 Sayfa: 956

CD 01 <> E: 2003/2908 <> K: 2004/1659 <> Tarih: 04.05.2004


Dört yaşında küçük bir çocuk olan maktulün temizlik kurallarına uymamasının gözetim görevini yüklenen üvey kardeşi sanık lehine tahrik kabul edilebilecek bir hareket olmadığı halde sanığın cezasından TCK.nun 51/1. maddesiyle indirim yapılması yerinde değildir.

(765 s. TCK. m. 51, 448, 450)

Üvey kardeşi Fırat'ı öldürmekten sanık İsmail'in yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin (Nazilli Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 30.12.2002 gün ve 28/376 sayılı hüküm re'sen temyize tabi olmakla beraber Yargıtayca incelenmesi sanık tarafından da istenilmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

1- Dört yaşında küçük bir çocuk olan maktulün temizlik kurallarına uymamasının; gözetim görevini yüklenen üvey kardeşi sanık lehine tahrik kabul edilebilecek bir hareket olmadığı halde sanığın cezasından TCK.nun 51/1. maddesiyle indirim yapılması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni sayılmamıştır.

2- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, eleştiri saklı kalarak cezayı azaltıcı sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde eleştiri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin vasfa ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle re'sen de temyize tabi bulunan hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA), 4.5.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kaynak : YKD Ağustos 2004 Sayfa: 1287

CD 01 <> E: 2002/460 <> K: 2002/1048 <> Tarih: 28.03.2002

Ergin maktule Fatma´nın istememesine ve aile yakınlarına isteksizliğini bildirmesine rağmen, evlilik yaşamıyla ilgili karar verme hakkı dışlanarak sevmediği amca oğlu ile aile büyüklerinin kararı uyarınca evlendirildiğinin kardeşlerinin beyanı ile anlaşılmasına, muhtemelen bu nedenle Veysi ile resmi evlilik kurmayıp geçinemeyerek sıkça baba evine dönmesine, son olarak da ölümü öncesinde tekrar baba yanına kaçtığının ve bu halin sanık babaca da kabul edildiğinin anlaşılmasına, maktule Fatma´nın önceden sevdiği diğer maktul Nizamettin´e bu evrede ve bu ruh hali içinde kaçtığının belirlenmesine, bu kaçışın aynı yörede ve aynı töre içinde yaşayan diğer aile fertlerince makul görülerek bağışlanmaları doğrultusunda fikir üretildiğinin de dosya içeriğiyle açığa çıkmasına binaen; öldürmelerin, hukuken himaye görmeyecek bir törenin güdümü ile icra edilmesi nedeniyle, sanıklar yararına tahrik hükümlerinin uygulanmaması isabetli görülmüştür.

(765 s. TCK. m. 2/2, 51/1, 450/1) (2709 s. Anayasa. m. 38)

Nizamettin G. ile sanık Ömer G'in kızı olduğunu bildiği Fatma G'i taammüden ayrı ayrı öldürmekten ve izinsiz silah taşımaktan sanık Edip Ş, işbu taammüden öldürme suçlarına fer'i fail şekilde katılmaktan sanık Ömer G'in bozma üzerine yapılan yargılanmaları sonunda: sanık Edip Ş'in 1 yıl 1 ay geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle müebbet, diğer sanık Ömer G'in de 32 yıl 16 ay ağır hapis cezasıyla hükümlülüklerine ilişkin (İZMİR) BİRİNCİ Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 04.6.2001 gün ve 464/166 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanıklar tarafından istenilmiş, sanık Edip Ş. duruşmada talep etmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: sanığın duruşmaya müdafii göndermemesi nedeniyle duruşmasız olarak incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1- Sanık Edip hakkında Fatma'nın öldürülmesi nedeniyle kurulan hükümde, TCY.nın 66. maddesi göndermesiyle, TCY.nın 450/4. maddesinin yanında, TCY.nın 450/1. maddesinin de uygulanmaması yasaya aykırı ise de, aleyhe temyiz bulunmadığından bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.

2- Sanıklar hakkında 6136 sayılı Yasaya muhalefetten 4616 sayılı Yasaya göre kurulan erteleme kararları temyize tabi nitelikte nihai kararlar olmadığından, sanıkların ve müdafilerinin bu suçlarla ilgili hükümlere yönelen temyiz istemleri reddedilmiştir.

3- Ergin maktule Fatma'nın istememesine ve aile yakınlarına da isteksizliğini bildirmesine rağmen evlilik yaşamıyla ilgili karar verme hakkı dışlanarak sevmediği amca oğlu Veysi ile aile büyüklerinin kararı uyarınca evlendirildiğinin kardeşlerinin beyanı ile anlaşılmasına, muhtemelen bu nedenle Veysi ile resmi evlilik kurmayıp geçinemeyerek sıkça baba evine dönmesine, son olarak da ölümü öncesinde tekrar baba yanına kaçtığının ve bu halin sanık babaca da kabul edildiğinin anlaşılmasına, maktule Fatma'nın önceden sevdiği diğer maktul Nizamettin'e bu evrede ve bu ruh hali içinde kaçtığının belirlenmesine, bu kaçışın aynı yörede ve aynı töre içinde yaşayan diğer aile fertlerince makul görülerek bağışlanmaları doğrultusunda fikir üretildiğinin de dosya içeriğiyle açığa çıkmasına binaen; öldürmelerin, hukuken himaye görmeyecek bir törenin güdümü ile icra edilmesi nedeniyle, sanıklar yararına tahrik hükümlerinin uygulanmaması isabetli addedilmiş, tebliğnamede ifade olunan ve TCY.nın 51/1. madde ve fıkrasının tatbiki önerisiyle bozma öngören düşünce benimsenmemiştir.

4- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Edip ve Ömer'in adam öldürme suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların nitelikleri tayin, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, usulü bozma üzerine incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma sebebi dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık Ömer ve müdafiinin temyiz dilekçelerinde sübuta, vasfa, tahrikin varlığına, ilişen, sanık Edip ve müdafiinin temyiz dilekçelerinde usule, sübuta yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanıklar hakkında adam öldürme suçundan yapılan uygulamanın ölüm cezası ile başlatılması, 17 Ekim 2001 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve T.C. Anayasası'nın 38. maddesine; "savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemez" hükmünü ekleyen 4709 Sayılı Yasa ve TCY. 2/2. maddesi uyarınca TCK. 450. maddesince verilebilecek ölüm cezalarının hukuki dayanağının kalmaması, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce ceza yasalarında yapılacak uyarlama ve değişimler çerçevesinde sanıkların öldürme suçlarıyla ilgili olarak yerel mahkemece yeniden hüküm kurulmasının zorunlu bulunması karşısında, hükümlerin sanıklar ve müdafilerinin temyizi sebebiyle (BOZULMASINA) 28.03.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.


CD 01 <> E: 2002/1825 <> K: 2002/2669 <> Tarih: 20.06.2002

Maktülün, kocası tarafından dövüldüğünü duyduğu kızını, sanığın evinden alıp kendi evine götürmek üzere geldiği evde, sanığı tahrik eder nitelikte herhangi bir haksız harekette bulunmadığı dosya kapsamıyla anlaşıldığından ve bir tartışmanın varlığı kabul edilse dahi, kızının, kocası sanık tarafından dövüldüğünü gören maktülün bazı tepkiler göstermesinin haksız kışkırtma düzeyinde değerlendirmek mümkün olamayacağından...

(765 s. TCK. m. 51/2, 452/2)

Failin iradesinden hariç gayrimelhuz esbabın inzimamı sonucu Ali U'nun ölümüne sebebiyet vermekten sanık İbrahim U'nun yapılan yargılanması sonunda:Hükümlülüğüne ilişkin (ANKARA) YEDİNCİ Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 8.11.2001 gün ve 15/458 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık ile müdahiller taraflarından istenilmiş sanık duruşmada talep etmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: sanık hakkında duruşmalı müdahillerin temyizi veçhile incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

1- Sanığa adli sicil kaydının okunmaması, kayıtta geçen ilamların tekerrüre esas olmaması karşısında sonuca etkili olmamakla bozma nedeni yapılmamıştır,

2- Hüküm tarihinde yürürlükte olan 4667 sayılı yasa ile değişik avukatlık kanununun 164. maddesine göre tarife gereğince karşı tarafa yüklenilecek vekalet ücreti avukata ait olduğundan mahkemenin bu yöndeki kararı doğru olmakla tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir,

3- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire dayalı cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin duruşmalı incelemede sübuta, vesaireye, müdahiller vekilinin takdiri tahfifin yersizliğine, teşdit uygulanmasına yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

4- Maktülün, dövüldüğünü duyduğu kızını sanığın evinden alıp kendi evine götürmek üzere geldiği evde, sanığı tahrik eder nitelikte herhangi bir haksız harekette bulunmadığı dosya kapsamıyla anlaşıldığından ve bir tartışmanın varlığı kabul edilse dahi, kızının, kocası sanık tarafından dövüldüğünü gören maktülün bazı tepkiler göstermesinin haksız kışkırtma düzeyinde değerlendirmek mümkün olamayacağından, sanıktan kaynaklanan ve maktüldeki kalp rahatsızlığıyla birleşmek suretiyle ölüm tevlit eden darp olayının TCY.nın 452/2. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve haksız kışkırtmanın yokluğuna hükmedilmesi gerekirken son soruşturmada sanığın geliştirerek yaptığı anlatımlara ve sanığı kurtarmak niyetiyle eşi Behiye'nin geliştirdiği samimiyetsiz şahadete itibarla TCY.nın 51/2. madde ve fıkrasının tatbiki sonucu eksik ceza tayini,

Yasaya aykırı ve müdahiller vekilinin temyizi bu yönü ile isabetli görülmekle hükmün tebliğnamedeki düşünce doğrultusunda (BOZULMASINA) 20.06.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.


CD 01 <> E: 2001/1059 <> K: 2001/2220 <> Tarih: 21.05.2001

1- Cezayı hafifletici bir saik varsa "kan gütme saikinin" geçerliliği kalkacağından ağır kışkırtma altında tasarlanarak öldürüldüğü kabul edilen maktulle ilgili fiil yönünden sanıkların TCK.nun 64/1, 450/4, 51/2, 59. maddelerince hükümlendirilmeleri;

2- Maktul Vezir´i öldürmekten verilen müebbet ağır hapse 73. madde uyarınca özgürlüğü bağlayıcı tüm cezaların "hücre hapsi" olarak ayrı ayrı içtimai gerekir.

(765 s. TCK. m. 64/1, 450/4, 10, 51/2, 59)

Ali Rıza'yı kangütme saikiyle taammüden birlikte öldürmekten, diğer bir suçu hazırlamak ve de kolaylaştırmak maksadıyla Vezir'i keza birlikte öldürmekten Gıyasettin ile Ali'yi kasten birlikte öldürmekten Zübeyit ile Vahyettin'i silahla birlikte yaralamaktan sanık Fesih ile köy korucusu sanık (RP), Veli, Fahrettin, (RG) ile İlhan'ı silahla birlikte yaralamaktan köy korucusu sanık (RP) ve izinsiz silah taşımaktan adı geçen sanık Fesih'in yapılan yargılanmaları sonunda: sanık Fesih'in 1 yıl 12 ay 60 günü geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle müebbet, sanık Rıza'nın da keza 1 yıl 12 ay 40 günü geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle müebbet ağır hapis cezası ile hükümlülüklerine ilişkin (Doğubeyazıt Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 2.6.2000 gün ve 52/73 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi sanıklar tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

1- Sanıklar Fesih ve Rıza'nın adam öldürme suçlarıyla ilgili hükümlerin sanık müdafiilerinin temyizine hasren ve kısmen re'sen yapılan incelemesinde;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar Fesih ve Rıza'nın öldürmelere ilişkin suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç nitelikleri tayin, maktul Ali Rıza'ya yönelik eylemde ağır tahrike ve takdire diğer eylemlerde takdire yönelik cezayı azaltıcı sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle değerlendirilip kısmen kabul ve kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre incelemeye konu eylemlerle ilgili olarak verilen hükümde isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanıklar müdafiinin; maktul Ali Rıza'nın öldürülmesinde sanık Rıza için suç vasfına, sanık Fesih için sübuta, maktul Vezir'in öldürülmesinde sanık Fesih için suç vasfına, sanık Rıza için sübuta, maktuller Gıyasettin ve Ali'nin öldürülmesinde sanık Fesih için sübuta ve sanık Fesih'e TCK. 66. maddesinin uygulanmasının gerekmediğine vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

2- Ancak;

a) "Kangütme saik"nin, "kışkırtma kapsamında cezayı hafifletici" herhangi bir saikle birlikte mütalaa olunamayacağı, eğer bu nitelikte, bir saik mevcut ise "kangütme saiki"nin geçerliliğinin kalkacağı gözetilmeden, ağır kışkırtma altında tasarlanarak öldürüldüğü kabul edilen maktul Ali Rıza ile ilgili fiil yönünden sanıklar Fesih ve Rıza'nın; TCK.nun 64/1, 450/4, 51/2, 59. maddelerince mahkumiyeti yerine 450/4, 10, 51/2, 59. maddelerince hükümlendirilmeleri,

b) Cezaların içtimaına ilişkin 1. kitap 7. bab normlarının, ara içtimalarla cezanın vasfını değiştirmeye ve bu değişimi esas alarak ikinci bir işlemle hücre hapsi uygulamaya elverişli bulunmadığı, bu itibarla sanıklara verilen cezalardan ikisinin ayrı ayrı 24 yıl ağır hapsi aşması nedeniyle yasanın 71/2. maddesince öncelikle bunların müebbet ağır hapse çevrilmesinin ve bilahare bir diğer suç nedeniyle verilen müebbet ağır hapisle içtimainin 70. madde kapsamında yapılmasının yasanın lafzı ve ruhuyla ve süreklilik kazanan Dairemiz uygulamalarıyla çeliştiği gözetilmeden, maktul Vezir'i öldürmeleri nedeniyle verilen müebbet ağır hapse 73. madde uyarınca hürriyeti kısıtlayıcı diğer tüm cezaların hücre hapsi olarak ayrı ayrı içtimai yerine maktuller Gıyasettin ve Ali'yi öldürmekten tertip olunan ve herbiri 24 yılı aşkın bulunan cezaların önce 71. madde kapsamında müebbet ağır hapse çevrilerek ve bilahare yasanın 70 ve 73. maddeleri uygulanarak hücre hapsi uygulamasının yapılması yasaya aykırı bulunmakla,

3- Sanıklar Fesih ve Rıza'nın; mağdurlar Zübeyit, Vahyettin, Fahrettin, Rıza, İlhan ve Veli'ye yönelik silahla yaralama ve sanık Fesih'in ruhsatsız silah bulundurma suçlarıyla ilgili hükümlerin incelenmesinde;

Gayrimuayyen kasıtla yapılmaları nedeniyle yaralamalarda ve silahın niteliği itibariyle ruhsatsız silah taşımada suç vasıfları isabetle saptanmış ise de;

Suçların niteliğine 27.4.1998 tarihinde işlenişine ve yasal cezalarının üst sınırına göre hüküm tarihinden sonra 22.12.2000 günü yürürlüğe giren 4616 sayılı Yasanın 1. maddesi 4. bendi uyarınca işbu suçlarla ilgili kamu davalarının ertelenmesi yönünde yerel mahkemece karar verilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmekle 2 a, b bentlerinde tebliğnameye aykırı olarak 3. bentte tebliğnamedeki görüş doğrultusunda tüm hükümlerin (BOZULMASINA), 21.5.2001 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kaynak : {YKD. Kasım-2001 s: 1754}

CD 01 <> E: 2000/3377 <> K: 2001/588 <> Tarih: 22.02.2001

Gerek savunma ve gerek sanığın eşi ile kızının savunmayı açıkça doğrulayan anlatımları ve gerekse maktülün baldızının dolaylı şahadeti ile ortaya çıktığı gözetilerek ve esasen sanığı öldürme kararını vermeye ancak böyle bir kışkırtmanın sevk edebileceğini yaşamın olağan akışı itibariyle kabullenip maktüle atfedilecek bu davranışı sanığın kusuruna nisbetle daha baskın ve daha elem verici nitelikte değerlendirmek suretiyle TCY.nın 51/1. madde ve fıkrasınca sanığın cezasından indirim yapmak gerekirken bu oluşumu gözetmeyen kabul ve değerlendirmelerle haksız kışkırtmanın yokluğuna hükmedilmesi hatalıdır.

(765 s. TCK. m. 51/1, 59)

Saim Duru'yu kasten öldürmekten sanık Recep Korkmaz'ın yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin (İZMİR) ÜÇÜNCÜ Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 08.05.2000 gün ve 483/161 sayılı hüküm re'sen temyize tabi olmakla beraber Yargıtayca incelenmesi sanık ile müdahil taraflarından da istenilmiş, sanık duruşma da talep etmiş olduğundan dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle; sanık hakkında duruşmalı, müdahilin temyizi veçhile incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, cezayı azaltıcı taktiri indirim sebebinin niteliği takdir kılınmış, sair yönleriyle savunması inandırıcı gerekçelerle değerlendirilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında başkaca isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık müdafiinin duruşmalı incelemede; eksik incelemeye, ağır tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğine, müdahil vekilinin; TCK.nun 59. maddesinin uygulanmaması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Haksız kışkırtma yönünden;

Sanığa sipariş olunan mutfak dolabının imalatındaki gecikme ve bitirildiğinde de eksiklerinin ortaya çıkması yönünden sanığa kusur izafesi olanaklı ise de; olay öncesinde maktülün sanığa gıyabında tehditler yönelttiği, olay günü de sanığın eşine hakaretler savurduğu; gerek savunma ve gerek sanığın eşi Fadime ile kızı Zeliha'nın savunmayı açıkça doğrulayan anlatımları ve gerekse maktülün baldızı Gülüzar'ın dolaylı şahadeti ile ortaya çıktığı gözetilerek ve esasen sanığı öldürme kararını vermeye ancak böyle bir kışkırtmanın sevk edebileceğini yaşamın olağan akışı itibariyle kabullenip maktüle atfedilecek bu davranışı sanığın kusuruna nisbetle daha baskın ve daha elem verici nitelikte değerlendirmek suretiyle TCY.nın 51/1. madde ve fıkrasınca sanığın cezasından indirim yapmak gerekirken bu oluşumu gözetmeyen kabul ve değerlendirmelerle haksız kışkırtmanın yokluğuna hükmedilmesi,

Yasaya aykırı ve sanık müdafiinin duruşmalı incelemede de tekrarladığı temyiz nedenleri bu yönüyle isabetli sayılmakla tebliğnamedeki görüş doğrultusunda hükmün (BOZULMASINA) 19.02.2001 gününde oybirliği ile karar verildi.

19.02.2001 gününde verilen işbu karar Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ali Muhlis Karakaş'ın huzurunda ve duruşmada savunmasını yapmış bulunan sanık Recep Korkmaz müdafii Avukatlar Ali Naci Erdem ve Ata Kemal Eskişar'ın yokluklarında 22.02.2001 gününde usulen ve açık olarak anlatıldı.

CD 01 <> E: 2000/1900 <> K: 2000/2910 <> Tarih: 30.10.2000

Olayın hırsızlıktan elde edilen mal ve paranın paylaşılması konusundan kaynaklandığı anlaşılmakla haksız ve gayri meşru zeminde bulunan sanık lehine bu durumun haksız tahrik oluşturmaz.

(765 s. TCK. m. 29, 51, 448, 452) (5237 s. TCK. m. 29, 81)


Tamer'i kasten öldürmekten ve mütecaviz sarhoşluktan sanık Sedat'ın yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin (ANKARA) ÜÇÜNCÜ Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 28.12.1999 gün ve 331/289 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık ile müdahil Doğan taraflarından istenilmiş ve hüküm kısmen resen de temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde mütecaviz sarhoşluk suçunun niteliği tayin, takdiri cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanığın ve vekilinin, ağır tahrik bulunduğuna, eksik incelemeye, sübuta ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak,

1-) Bıçak darbesinin tek oluşuna, havale edildiği bölgeye, yaralıyı hastaneye kaldıranlar arasında sanığın da bulunmasına ve oluşa göre, eylemin müessir fiil kastıyla husule geldiğinin kabulü ile, suç aleti ve yaranın niteliği dikkate alınarak TCK. nun 29/son maddesi uyarınca temel cezanın asgari haddin üzerinde takdiri ile TCK. nun 452/1. maddesi yerine TCK. nun 448. maddesi ile hüküm tesisi,

2-) Olayın hırsızlıktan elde edilen mal ve paranın paylaşılması konusundan kaynaklandığı anlaşılmakla haksız ve gayrimeşru zeminde bulunan sanık lehine bu durumun haksız tahrik oluşturmayacağı gözetilmeden yerinde görülmeyen bir başka gerekçe ile TCK. nun 51/1. maddesinin uygulanması,

3-) Kayden Soyadı Cevger ve Nalbant olan sanığın Cevheri ve Cevheri Nalbantoğlu soyadları üzerinden celp olunan sabıka kayıtları ile yetinilerek hüküm kurulması,

4-) Sanığa nüfus kaydının okunup diyeceğinin sorulmaması,

5-) Uygulamaya göre de;

Sanığın eylemini sarhoşluk saiki ile değil, basit tahrik altında işlediği kabul edildiği halde, mütecaviz sarhoşluktan mahkumiyet hükmü tesisi,

Kanuna aykırı, müdahil vekili ile sanık ve vekilinin sair temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükmün kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA), 30.10.2000 gününde oybirliği ile karar verildi.


CG 00 <> E: 2003/1-31 <> K: 2003/42 <> Tarih: 18.03.2003

...böylelikle ilk haksız hareketi sanığın gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Sonraki aşamada mağdur Adnan ile kardeşi Gökhan'ın sopa ile sanık ve arkadaşlarına saldırmaları şeklindeki haksız davranış ise, gerek ulaştığı boyutlar ve sergilediği vahamet gerekse neticeleri itibariyle, tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık olarak nitelendirilemeyeceğinden, sanığın haksız tahrik hükümlerinden yararlanmasına olanak bulunmamaktadır.

(765 s. TCK. m. 51, 62, 448)

Adam öldürmeye tam kalkışma suçundan sanık Erkan'nın TCY'nın 448, 62 ve 59/2. maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, saldırgan sarhoşluk suçundan beraatine ilişkin Zonguldak 2.Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 5.3.2002 gün ve 139-23 sayılı hüküm sanık Erkan vekili ile C.Savcısı tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 25.11.2002 gün ve 3496-4344 sayı ile;

"a) TCK.nun 31. maddesi uyarınca daimi olarak kamu hizmetlerinden yasaklanmasına,

b) TCK.nun 33. maddesi uyarınca ağır hapsin kurumda geçirilecek süresiyle sınırlı olarak ve TKM. 471. maddesi gözetilmek suretiyle yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına,

ibareleri CMUK.nun 322. maddesiyle tanınan yetki uyarınca ilave edilerek düzeltilen hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi" onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı 20.1.2003 gün ve 75059 sayı ile; sanığın maruz kaldığı basit tahrikin etkisi ile adam öldürmeye kalkışma suçunu işlediği, bu nedenle hakkında TCY'nın 51/1. maddesinin uygulanması gerektiği, görüşü ile itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini talep et-miştir.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konu-şulup, düşünüldü.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın adam öldürmeye tam kalkışma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanığın hafif haksız tahrik hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağına ilişkindir.

Sanık Erkan ile arkadaşı Erdal'ın alkol alıp saat 24.00 sıralarında mahallelerindeki köprü üzerinde arkadaşları ile birlikte oturmaya başladıkları, Korhat'ın kullandığı ticari taksinin de köprüden geçip Gökhan'ı evine bıraktıktan sonra geri döndüğü, yeniden çarşıya gitmek isteyen Gökhan'ın çağırması üzerine ticari taksinin bir kez daha dönüp Gökhan'ı alarak köprü üzerinden geçtiği sırada aracın üst üste bir kaç kez mahallelerinden geçtiğini gören Erdal'ın taksinin önüne geçip durdurarak şoför Korhat'a "burada ne arıyorsunuz" diye sorduğu ve yumruk atmaya kalkıştığı, araçtan inen Gökhan'ın, aynı mahallede oturduğunu ve aracın da kendisini bırakmaya geldiğini söylemeye çalıştığı sırada bu kez ona saldırıp kafa atarak yumrukla vurduğu, sanık Erkan'nın da bu saldırıya katıldığı, tanık Haşmet'in araçtan inip aralamaya çalışmasını fırsat bilen Gökhan'ın yaya olarak kaçtığı, Korhat ile Haşmet'in de taksiyle uzaklaşıp durağa geldikleri ve Gökhan'ın abisi olan mağdur Adnan'ı görerek durumu anlattıkları, hep birlikte araca binip Gökhan'ı döven kişileri aradıkları sırada bir başka ticari araçla gelen Gökhan'la karşılaşıp birlikte olay yerine geldikleri, sanığın bulunduğu gruptan bir kişinin tekmeyle vurup ticari aracın stop lam-basını kırması üzerine mağdur Adnan ile Gökhan'ın sopalarla saldırdıkları, sanık Erkan'nın da olaydan sonra elde edilemeyen bıçağı ile Adnan'ın karın bölgesine iki kez vurarak yaraladığı, mağdur Adnan'ın yanında bulunan kişilerin olaydan hemen sonra polisler tarafından yakalanarak ifadelerinin alındığı, sanık Erkan ile arkadaşı Erdal'ın ise ertesi gün öğle saatlerinde kolluk güçlerine teslim oldukları, olay yerinde yapılan aramada iki adet sopa ile şişe kırıklarının bulunduğu, mağdur Adnan'ın mide ve barsak lezyonuna neden olup her ikisi de karın boşluğuna nafiz olan kesici delici alet yaralanması nedeniyle hayati tehlike geçirdiği ve (25) gün iş ve gücüne engel biçimde yaralandığı, yine sanık Erkan'nın (5) gün, arkadaşı Erdal'ın (10) gün iş ve gücüne engel biçimde yaralandıkları, mağdur Adnan'ın kardeşi Gökhan'ın ise "sağ kaş lateralinde şişlik, sol göz altında kızarıklık ve sol el 1. parmağında şişlik" oluşacak şekilde yaralandığı, sanık Erkan ile Erdal'ın kaçamaklı ikrarları, mağdur Adnan ile olaydan hemen sonra ifadelerine başvurulan Gökhan, Korhat ve Haşmet'in oluşa uygun ve yekdiğerini doğrulayan anlatımları, doktor ve Adli Tıp Kurumu raporları, olay yeri görgü ve tespit tutanakları ile dosyaya toplanan bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.

TCY'nın 51. maddesinde belirtilen genel tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir fiil ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği fiille karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.

Karşılıklı tahrik oluşturan fiillerin varlığı halinde, fail ve mağdurun yekdiğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmedikleri göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.

İnceleme konusu olayda; sanık Erkan'ın arkadaşı Erdal ile birlikte olayın ilk aşamasında köprüden geçen ticari aracı haklı bir neden olmaksızın durdurup, mağdur Adnan'ın kardeşi Gökhan'a saldırarak dövdükleri, durumu öğrenip olay yerine gelen mağdur ve arkadaşlarının bindiği araca tekme ile vurup stop lambasını kırdıkları, böylelikle ilk haksız hareketi sanığın gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Sonraki aşamada mağdur Adnan ile kardeşi Gökhan'ın sopa ile sanık ve arkadaşlarına saldırmaları şeklindeki haksız davranış ise, gerek ulaştığı boyutlar ve sergilediği vahamet gerekse neticeleri itibariyle, tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık olarak nitelendirilemeyeceğinden, sanığın haksız tahrik hükümlerinden yararlanmasına olanak bulunmamaktadır. Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

SONUÇ ; Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 18.3.2003 günü oybirliği ile karar verildi.

c) Gazap veya elemin bulunması
CG 00 <> E: 2003/1-322 <> K: 2003/27 <> Tarih: 11.03.2003

* TAHRİK
* ADAM ÖLDÜRME
aracın alım ve satımı ve devrinin verilememesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların taraflar arasında anlaşmayla çözümlendiği, olayın aracın teslimi anında ölenlerden Halil'in sanıkla birlikte yaşayan tanık Ayhan'dan aracın kötü kullanılmış olduğu düşüncesiyle uğranılan zararın tazminini sağlamak için çantasından para almak istemesi üzerine başladığı, taraflar arasında bu şekilde başlayan kavgada, sanığın aşamalardaki savunmaları, tanıklar Ayhan, Samet ve tanık Erkan'ın kolluk anlatımları ve sanığa ait adli rapor kapsamı ve atışların uzak atış mesafesinden yapıldığına ilişkin otopsi tutanağındaki saptamalar dikkate alındığında, maktüllerin tevali eden haksız hareketlerinin bulunmadığı,


(1412 s. CMUK. m. 326) (765 s. TCK. m. 51, 448)

İki kişiyı kasten öldürmek suçundan sanık Gürcan'ın TCY.nın 448, 51/1 ve 59. maddeleri (ikişer kez) ve 72. maddesi uyarınca 30 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ikişer kez hakkında aynı Yasanın 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına, tabanca ve kovanın zoralımına, tutuklulukta geçirdiği sürenin mahkûmiyetinden mahsubuna, katılanların kişisel hakları konusunda hukuk mahkemesinde dava açmaktan muhtariyetlerine ilişkin Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 9.10.2000 gün ve 99-322 sayılı hüküm re'sen temyize tâbi olmasının yanında C.Savcısı, sanık ve vekilleri ile katılanlar vekili tarafından da temyiz olunmakla, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.6.2001 gün ve 2030-2788 sayı ile;

"Olayın tarafsız görgü tanığı Erkan'ın asker olduğu ve hazırlıkta alınan ifadesinde de askerlik adresinin açıkça belirtildiği dikkate alınarak bu tanığın talimatla ifadesi alınıp, sanığın savunmasına göre bilgisi de sorulduktan sonra, delillerin birlikte değerlendirilerek suç vasfının belirlenmesi ve de tahrikin değerlendirilmesi gerekirken noksan tahkikatla karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmuştur.

Bozmaya uyan Yerel Mahkemece; bozma gerekleri yerine getirilerek 13.2.2002 gün ve 486-40 sayı ile yine aynı şekilde hüküm tesis edilmiştir.

Re'sen de temyize tâbi olan bu hüküm sanık ve vekilleri ile katılanlar vekili tarafından da temyiz olunmakla dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 18.11.2002 gün ve 3389-4173 sayı ile tebliğnamedeki isteme aykırı olarak onanmıştır.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 20.12.2002 gün ve 73598 sayı ile;

1- Yerel Mahkemece hüküm kurulurken "iki kez 24 sene ağır hapsine" denilip TCK.nun 29. maddesine uygun şekilde kanuni ve takdiri tahfif sebepleri uygulanıp her seferinde "iki kez" denilerek sonuç ceza 71. maddeye göre içtima ettirilmiştir.

Yüksek Daire 10.4.2000 gün 59-954 sayılı kararında "her bir mağdura karşı eylemden dolayı TCK.nun 448, 62, 59 ve 448, 62, 59. maddeleri uyarınca ayrı ayrı uygulama yapılarak ceza tayini yerine birbirinin içinde tek uygulama ile karar verilmesini", yine 18.6.1999 gün ve 2156-2395 sayılı kararında "her bir mağdura karşı eylemden dolayı ayrı ayrı ceza tayin edilmesi gerekirken tek uygulama ile karar verilmesini" kanuna aykırı bulmuş, kararları bozmuştur.

Somut olayda da Yerel Mahkemenin yaptığı uygulama bu kararlara ve CMUK.nun 268/4. maddesine aykırı olmasına rağmen hükmün onanmasına karar verilmiştir.

2- İkinci itiraz konusu ise tahrikin derecesine yöneliktir.

Maktûl Fikret ve kardeşi diğer maktûl, harici satış senedi yapılıp 2000 Mark'ın peşin alınmasına rağmen kendilerine düşen trafik kaydını sanığa devir işlemini aradan geçen uzun zamana rağmen yapmamıştır.

Bu konuda iyi niyetli olduklarından söz edilemez. Zira olaydan sonra 1.3.2000 gün ve 1841 yevmiye numarası ile Kırıkkale 2. Noterliğinin vekâletnamesi ile maktûllerin kardeşi müdahil İsa, kayıt maliki Aynur'dan aracın devri için vekâletname almıştır.

Öyleyse olay, önceki bu vekâletin alınıp devrin sağlanması ve olayın önlenmesi mümkün olup bu yapılmayarak olayın oluşuna sebebiyet verilmiştir.

Galeri sahibi Ali ve Muhammet 'in anlatımlarına göre senede bağlı 660 milyon liranın aracın devrinin verilmesinden sonra ödeneceği kararlaştırılmasına rağmen bu alacak devir işlemi gerçekleştirilmemesine rağmen maktûllerce istenmiş, hatta sanık ve gayri resmi eşine ödenmeme halinde yaşamlarının tehlikeye gireceği yolunda tehditler de yapılmıştır.

Sanık 18 milyon lira tamir masrafı ile akitten dönülmesi halinde ödenmesi gereken 100 milyon lira cezai şartı maktûllerden almaktan feragat etmelerine rağmen maktûllerce peşin alınan 2000 Mark'ın iadesinden sonra makul bir miktar paranın hakkı yokken kendilerine geri verilmesini istemiş, talebin kabul edilmemesi üzerine tanık Ayhan'ın çantasında bulunan paraların alınabilmesi için çanta zorla çekiştirilerek alınmak istenmiştir.

Bu kadar haksızlığa maruz kalan ve bu zamana kadar sessiz duran sanık buna mani olmak istemesi üzerine her iki maktûlce dövülerek yere düşürülmüştür. Bu müessir fiil sırasında maktûllerin birinin elinde demir bir çubuk olduğu onunla vurduğu da tesbit edilmiştir.

Değişik zamanlarda oluşan, TCK.nun 51/1. madde ve fıkrası düzeyinde şekillenen tahrik edici davranışların tevali ettiği ahvalde yasanın 51/2. madde ve fıkrasına mümas ağır tahrik halini oluşturmuş sayılacağına ilişkin yerleşmiş uygulama gözetilip, 51/2. maddenin uygulanması, ancak olası ağır tahrik oluşumları düşünüldüğünde en ağır düzeye ulaşmadığının kabulü ile makul bir nisbette indirimi gerektiğinin kabulü icap ettiği halde tahrik düzeyini belirlemede yanılgıya düşülmüştür." gerekçeleriyle itiraz yasayoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılarak, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığının görüşleri arasında sübut ve vasıflandırma bakımlarından uyuşmazlık bulunmayıp, çözülecek sorunlar;

1- Hükmün usulüne uygun bir şekilde kurulup kurulmadığı

2- Tahrikin derecesinin belirlenmesi noktalarında toplanmaktadır.

İlk itiraz nedeni, hükmün usulüne uygun bir şekilde kurulmadığına ilişkin bulunduğundan, bu hususun önsorun olarak öncelikle ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesine;

1- Yerel Mahkemece, TCY.nın 448. maddesi (iki kez) uygulanmak suretiyle sanığın iki kez 24 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, bu cezadan TCY.nın 51/1. maddesinin iki kez uygulanması suretiyle iki kez 18'er yıl ve yine aynı şekilde 59. maddenin iki kez uygulanarak ikişer kez 15'er yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve bu cezaları toplanarak sonuç olarak 30 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ayrıca hakkında TCY.nın 31 ve 33. maddelerinin iki kez uygulanması şeklinde karar verildiği anlaşılmaktadır.

CYUY.nın 268. maddesinin 4. fıkrasında; "hüküm fıkrasında 253 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurmanın mümkün olup olmadığının tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi" gerektiği belirtilmiştir.

İnceleme konusu somut olayda; yukarıda belirtilen yasal düzenlemeye uygun olarak Yerel Mahkemece, verilen hüküm, uygulanan yasa maddeleri ve verilen ceza miktarı hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde hükümde açıkça gösterildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının bu yöne ilişkin itirazının yerinde olmadığı anlaşılmakla oybirliğiyle reddine karar verilerek diğer itiraz nedeni yönünde yapılan incelemede;

2- Yasal bir indirim nedeni olan tahrik, ceza hukuku bakımından, failin haksız bir fiilin yarattığı gazap veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir. Bu halde fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin tesiri altında, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışardan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Buna göre, haksız tahrikten sözedebilmek için ;

a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalıdır,

b) Bu fiil haksız olmalıdır.

c) Fail, öfke ve şiddetli elemin etkisi altında bulunmalıdır.

d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalıdır.

Yasanın anılan maddesinde haksız tahrikin, hafif ve ağır olmak üzere iki şeklinden söz edilmişse de, birbirinden ayırt edilmesini sağlayacak ölçüt gösterilmemiş, "tahrik ağır ve şiddetli olursa" şeklinde genel ve soyut bir tanımlama yapılarak,tahrikin derecesinin belirlenmesinde kullanılacak kıstasların uygulama ile ortaya konulması, benimsenmesi ve istikrar kazanması amaçlanmıştır.

Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında duraksamasız olarak benimsendiği üzere, tahrikin derecesi belirlenirken, haksız hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel koşullar ve tahrik eden ile edilenin durumları gözönüne alınıp değerlendirilmeli, eğer haksız hareket bu özellikleri itibariyle yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa, haksız tahrikin "ağır ve şiddetli" olduğu kabul edilmelidir.

İnceleme konusu olayda sanığın, arkadaşı olan Ayhan adına, ölenler Fikret ve İbrahim'den bir araç satın aldığı, aracın ruhsatının Ankara'da ikamet eden Aynur isimli şahısta olması nedeniyle, ölenler tarafından devrinin yapılamadığı, anlaşma uyarınca ölenlere 2000 Mark ödendiği, kalan 640 milyon lira için ise aralarında senet düzenlenerek aracın devrinde kalan miktarın ödenmesinin kararlaştırıldığı, aracın devrinin verilememesi üzerine, ölenlerin sanığa ödediği peşinatı iade ederek aracı teslim almak istedikleri, kabul etmesi karşısında peşinatın sanığa iade edildiği, karşılıklı olarak senet ve sözleşmelerin yırtıldığı, araçla ilgili uyuşmazlığın bu şekilde taraflar arasında anlaşma ile sonuçlandığı, öldürme ile sonuçlanan olayın ise aracın teslimi esnasında gelişen olaylardan kaynaklandığı, sanığın savunması, tanık Ayhan, Ali ve Mehmet'in yeminli anlatımlarından anlaşılmış olup, olayda tahrikin derecesinin belirlenmesi için bundan sonraki aşamalarda gelişen olaylarla ilgili kanıtların irdelenmesi gerekmektedir.

Sanık Gürcan, yer gösterme sırasında; birlikte otonun yanına geldik, arabadan özel eşyalarımızı aldık, ölen İbrahim, bayan arkadaşıma, bütün paramı aldınız, biraz para ve sigara verin diyerek üzerine yürüdü, aralarına girip engel olmaya çalıştım, İbrahim demir parçasıyla, Fikret ise yumrukla vurmaya başladı, yere düştüm, silahımı çekerek üç el yere sıktım, tekrar saldırınca rastgele ateş ettim,

Kollukta ve C.Savcılığında; İbrahim elindeki akü şalteri ile vurmaya başladı, bu arada Fikret de gelip yumrukla vurdu, altlarında kaldım, tabancamı çekip yere doğru bir el ateş ettim, Fikret korkup geri çekildi, İbrahim'e silahı doğrultup rastgele hedef gözetmeksizin ateş ettim, kaç el ateş ettiğimi ve neresine isabet ettiğini hatırlamıyorum, geri çekilen ölenler, tekrar saldırıp vurmaya başladılar, silahımı İbrahim'e yönelterek ateş ettim, yere düştü, Fikret'le boğuştuk, yüzyüze gelince ateş ettim şeklinde beyanlarda bulunmuş,

Duruşmada ise, ben aracı Fikret'e gösterirken, eşim bana seslendi, döndüğümde Halil'in eşimin çantasını tutup çektiğini, eşimin de çantayı bağrına basıp geri geri kaçtığını gördüm, aralarına girdim, Halil arkamdan boynuma sarılıp vurmaya başladı, Fikret de geldi, yola doğru sürüklediler, düştüm, Halil tabancamı ceket üzerinde tutuyor diğeri ise vuruyordu, yumruklardan sakınmak için ellerimi yüzüme kalkan yaptım, eşim bağırıyordu, eşime saldırıldığını düşünerek, çömelmiş durumda tabancamı çekip iki el yere sıktım, bırakmayıp vurmaya devam edince, arkamda ve üstümde bulunan Fikret'e, sağ elimi arkama götürüp ateş ettim, boynumu tutan diğer şahsa ise tabancamı yöneltip ateş ettim, serbest kalınca eşime yöneldim, Fikret tekrar saldırınca engellemek için tabancamı ateşledim kaç el ateş ettiğimi ve neresine isabet ettiğini bilmiyorum, şeklinde savunma yapmıştır.

Tanık Erkan kollukta; bugün 15.30 sıralarında küfürleşme sesleri duydum, caddeye doğru gelen şahıslar birbirlerine küfür ediyorlardı, iki genç şahıs, huzurdaki sanığa saldırıp dövmeye başladılar, boynuna sarıldılar, bu şahıs da silahını çekip önce birine ateş etti, ateş ettiği şahıs olay yerinden bir taksiye binerek uzaklaştı, ikinci şahıs da ateşle birlikte kaçtı, ancak tekrar gelip kavga etmeye başladı, tabancalı şahsın arkasından sarılarak kavradı, yere çömelir duruma gelince, silahlı şahıs, kendisine arkadan saldıran şahsa dönerek göğsüne doğru ateş etti, yaralı şahıs ayağa kalkıp 6-7 metre ilerledi ve tekrar yere yığıldı, tabancalı şahıs 6-7 el ateş etti, kendisine doğru gelen bayana, hepsini temizledim dedi, ana caddeye yürüyüp apartman girişinde beklediler.

Duruşmada ise; küfürleşme sesi duydum, bir bayan beni rahat bırakın diye bağırıyordu, sanığın iki kez ateş ederek yaraladığı şahıs, bayanın elinde tuttuğu çantasını almak için asılır durumda idi, huzurdaki şahıs, bu şahsa karşı direndi, çantayı almak isteyen şahsın yanında bir kişi daha belirdi, bu şahıslar sanığa saldırdı, ilk ateş edilen kişinin elinde bıçak vardı, bıçakla saldırdı, o an sanığın elinde silah yoktu, diğer saldıranın elinde bir şey yoktu, arkadan sanığın sırtına çöküp boynuna sarıldı, boğuşma esnasında yere çökünce, sanık silahını çekti, önce bir el havaya, sonra taksiye binen kişiye ateş etti, bu şahıs geriye çekilerek, sen bizi silahla mı korkutuyorsun diyerek sinkaflı bir şekilde küfür etti, bir yandan da sanığın elinden tutuyordu, taksiye binmeden sanıkla tekrar kucaklaştı, sanık sırtı dönük durumda iken bir el ateş etti, şahıs ayağa kalkarken gömleği kanlı idi, bir araca binip uzaklaştı, ikinci şahıs sanığın boynuna sarıldı, sanık sol kolunun altından arkaya doğru tabancasını ateşledi, ateşten sonra geriye dönüp iki el daha ateş etti, şahıs düşe kalka geri çekildi, bir büfenin yanına vardığında yığılıp kaldı, şeklinde açıklamalarda bulunmuş,

Tanık Ayhan kollukta ve C.Savcılığında benzer şekilde; Otonun yanına gittik, otoya benzin koyduğumuzu şubeye gidip kimlik çıkaracağımızı söyledim, kabul ettiler, kardeşlerden biri arabanın ön kaputunu açıp baktı, arabayı mahvetmişsiniz, böyle mi verdik, diye konuşmaya başladı, bana hitaben "sen çok fena bir insansın, sizde insanlık yok mu, bizi mahvettiniz, cebimizde hiç para kalmadı, bizi bu durumda bırakamazsın" dedi, sigara istedi, olmadığını söyleyince çantayı aç yoksa parasını ver biz alalım diyerek ikisi üzerime yüklendi, çantamdaki parayı alacaklarından korktum, geri çekildim, Gürcan araya girdi, ikisi Gürcan'ın üzerine çullanıp dövdüler, birinin elinde 20-30 cm. uzunluğunda bir demir parçası vardı, itişe kakışa ana caddeye sürüklendiler, Gürcan iki kardeşin arasında yerde dayak yiyordu, bir silah sesi duydum, şahıslardan biri can acısıyla bağırmaya başladı, Gürcan'ın elinde tabancayı şuursuzca sıktığını gördüm demiş,

Duruşmada ise; Aracı teslim etmek için gittiklerinde Halil'in elinde falçataya benzer bir alet gördüğünü, Fikret'in arkadan, Halil'in ise önden kendilerine saldırıp, çantasına hücum etmeleri üzerine, eşine bağırdığını, çantayı vermemek için direndiğini, eşinin araya girmesi üzerine ölenlerin eşine saldırdığını, Halil'in elinde yine aynı aletin bulunduğunu, sanığın korunmak için ellerini kalkan yaptığını, ölenin salladığı bıçağın, sanığın eline değdiğini, iki maktülün sanığı yatırıp üstten ve alttan vurduklarını, ölenlerden birinin sanığın belindeki tabancayı giysisi dışından tutmaya çalıştığını, yardım için bağırırken, silah sesi duyduğunu, baktığında sanığın maktüllerin elinden kurtulup ayağa kalktığını ve elinde tabanca olduğu halde havaya ateş ettiğini gördüğünü, Fikret sanığa yönelince, bacağına doğru ateş ettiğini, Fikret'in, vuruldum, yandım diye bağırdığını, o anda Halil'in elindeki aletle sanığın üzerine yöneldiğini, sanığın gelme vururum dediğini, Halil yaklaşmasını sürdürünce ve diğer maktülde arkadan saldırınca sanığın aşağıdan yukarıya doğru bir el ateş ettiğini gördüğünü söylemiştir.

Sanık Samet duruşmada: öğle üzeri taksimle geçerken bir el silah sesi duydum, baktığımda iki kişinin birbirlerini çekiştirdiğini ve yola doğru yöneldiklerini gördüm, genç olan yere düşmüş, huzurdaki sanık ise gencin üzerine abanmış yumruk ve tokat vuruyordu, gelen bir şahıs sanığı tutup vurarak uzaklaştırmaya çalıştı, yerdeki genç koşarak yanıma gelip, yaralandım, beni hastaneye götür dedi, hastaneye götürdüm, taksiden indikten sonra yığılıp kaldı, diğer kişileri yerden kaldırıp hastaneye bıraktım. Kimin elinde tabanca vardı bilmiyorum, tabanca atışını kimin yaptığını da görmedim demiştir.

Savunma Tanıklarından Yeşim duruşmada; Sanığın iki kişi tarafından tartaklandığını, tabancasını çıkarıp havaya 3-4 el ateş ettiğini, saldırının sürdüğünü, saldıranlardan birinin ayağını tutarak uzaklaştığını, diğerinin ise tekrar saldırdığını gördüğünü, daha sonra olay yerinin kalabalıklaşması nedeniyle olanları görmediğini,

Ali; 3-4 kişinin küfürleşerek tartıştıklarını, bir kişinin bayanın çantasına saldırdığını, bu kişilerin bayanı kurtarmak isteyen şahsa saldırdığını, iki el peşpeşe tabanca sesi duyduğunu, 20-30 saniye sonra bir el silah sesi daha duyduğunu, saldırganlardan birinin kaçmaya başladığını, bu şahsın gömleğinin kanlı olduğunu, bir taksiyi durdurarak bindiğini, ikinci kişinin ise arkadan sanığın omuz ve boynuna çöktüğünü, sanığın koltuk altından arkaya doğru peşpeşe iki kez ateş etmesi üzerine arkadaki şahsın bıraktığını, 3-4 metre ilerledikten sonra yığılıp kaldığını, ilk yaralanan kişinin saldırı anında elinde bıçak bulunduğunu beyan etmişlerdir.

Ölü muayene ve otopsi tutanaklarında; Fikret 'e tek bir mermi isabet ettiği, atışın uzak atış mesafesinden yapıldığı, ölüm nedeninin ateşli silah yaralanmasına bağlı göğüs içi organ yaralanmasından gelişen kanama ile organ yetmezliği neticesi meydana geldiği, ölen İbrahim'e ise tek mermi isabet ettiği ve tek başına öldürücü nitelikte bulunduğu, atışın bitişik ve bitişiğe yakın atış mesafesi dışında uzak atış mesafesinden yapıldığı, ölümün ateşli silah yaralanmasına bağlı batın içi organ ve büyük damar yaralanmasından gelişen kanama ile organ yetmezliği sonucu olduğu bildirilmiştir.

Olay yerinde yapılan incelemede; 6 adet 7.65 mm. çapında boş kovan ve bir adet çekirdek elde edilmiş, sanığın silahının mermi haznesinde bir adet dolu merminin bulunduğu anlaşılmış, tanık Ayhan Haman'ın çantasında ise 2.100 DM., caydırıcı göz spreyi ve Fikret adına satış mukavelesi olduğu saptanmıştır.

Sanığa ait adli raporda; sağ elde 4 adet 1 cm. uzunluğunda radial sıyrık bulunduğu, iki gün iş ve gücüne engel olacağı bildirilmiştir.

Bu bilgi ve belgeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yargıtay C.Başsavcılığınca değişik zamanlarda ve her biri TCY.nın 51. maddesinin 1. fıkrası düzeyinde kalan tahrik edici davranışların tevali etmesi halinde, aynı maddenin 2. fıkrasındaki ağır tahrik halinin oluşacağı belirtilerek itiraz yoluna başvurulmuş ise de, aracın alım ve satımı ve devrinin verilememesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların taraflar arasında anlaşmayla çözümlendiği, olayın aracın teslimi anında ölenlerden Halil'in sanıkla birlikte yaşayan tanık Ayhan'dan aracın kötü kullanılmış olduğu düşüncesiyle uğranılan zararın tazminini sağlamak için çantasından para almak istemesi üzerine başladığı, taraflar arasında bu şekilde başlayan kavgada, sanığın aşamalardaki savunmaları, tanıklar Ayhan, Samet ve tanık Erkan'ın kolluk anlatımları ve sanığa ait adli rapor kapsamı ve atışların uzak atış mesafesinden yapıldığına ilişkin otopsi tutanağındaki saptamalar dikkate alındığında, maktüllerin tevali eden haksız hareketlerinin bulunmadığı, basit etkili eylem düzeyinde kalan saldırıların TCY.nın 51/1. madde ve fıkrasına uygun hafif haksız tahrik oluşturacağı, Yerel Mahkeme ile Özel Daire kararlarında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olmakla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Bir kısım Kurul Üyeleri; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının haklı nedenlere dayandığı görüşüyle kabulü yönünde oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; Yargıtay C.Başsavcılığının her iki itirazının REDDİNE, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 11.3.2003 günü yapılan müzakerede, (1) nolu neden yönünden oybirliğiyle, (2) nolu neden yönünden ise oyçokluğuyla karar verildi.

CG 00 <> E: 2003/1-143 <> K: 2003/183 <> Tarih: 10.06.2003

* HAKSIZ TAHRİK
* KAMU DAVASININ ORTADAN KALDIRILMASI

Uğradığı önceki haksız davranışın yargılama koşulu yapılıp mahkumiyet veya beraatle sonuçlanmış bulunması, dava veya cezanın afla ortadan kalkması; önceki olaydan öfke ve şiddetli elem duyacak şekilde etkilenmiş ve bu duyguları olay tarihine kadar da sürmüş bulunan sanık hakkında basit tahrik hükmünün uygulanmasına engel oluşturmaz.

(765 s. TCK. m. 31, 33, 51, 59, 62, 448) (4721 s. MK. m. 471)

Adam öldürmeye tam kalkışma suçundan sanık Ferafın TCY'nın 448, 62 ve 59. maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay ağır hapsi cezasıyla cezalandırılmasına, TCY'nın 31. maddesinin uygulanmasına, TCY'nın 33. maddesi uyarınca ceza müddetince yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına ilişkin (Kayseri ikinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 28.2.2002 gün ve 260/53 sayılı hüküm sanık vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay Birinci Ceza Dairesince 5.11.2002 gün ve 2913-3944 sayı ile;

a- Mağdurun iki yıl kadar evvel sanığın dayısının eşi ile gayrimeşru ilişki halinde yakalanıp ayrıca konut dokunulmazlığını bozması sebebiyle sanığın tahrik altında bu suçu işlediği kabul edildiği halde adaba aykırılık teşkil eden ve toplumun değer yargıları itibariyle kalıcı etkisi sanık yeğeni de kapsayan zina fiilinden dolayı basit kışkırtmanın kabulü yerine zinadan gerekli kanuni takibat yapıldığından bahisle ve başka bazı gerekçelerle TCK. 51.maddesinin 1. fıkrasının uygulanmaması,

b- 4721 sayılı TMK.nun 471.maddesiyle TCK.nun 33.maddesinde gerçekleştirildiği kabul edilen zımni değişikliğin gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmuştur.

(b) bendinde belirtilen bozma nedenine uyan Yerel Mahkeme (a) bendindeki bozma nedeni yönünden 28.2.2002 gün ve 358-23 sayı ile; "Olaydan yaklaşık iki yıl evvel müdahil Mustafa'nın sanık Ferat'ın dayısı olan İsmail'in karısı Feride ile zina yaparken İsmail'in kendilerini yakalayıp tabanca ile yaraladığı ve İsmail'in bu olay nedeniyle mahkememizin 1998/132 esas sayılı dava dosyasında muhakeme edilip tecziye edildiği, hadise günü Sarıoğlan ilçesi Palas kasabasında ikamet etmekte olan müdahil Mustafa'nın yanında karısı Hanım olduğu halde misafirlikten evine dönerken saat 22.00 sıralarında sanık Ferat'ın ele geçirilemeyen av tüfeği ile yaklaşık 10 metre mesafeden müdahil Mustafa'ya tesbit olunamayan bir nedenle 1 el ateş ederek onu karın bölgesinden hayati tehlike geçirip 60 gün iş ve güçten kalacak ve uzuv tatili intaç edecek biçimde yaraladığı, kanaatine varılmıştır.

Müdahil Mustafa, sanık Ferat'ın dayısı olan İsmail'in karısı Feride ile zina yaparken yakalanması sonrası İsmail tarafından silah ile vurulmuş hakkında zina suçundan açılan dava şikayetten vazgeçme nedeniyle düşürülmüş ve mesken masuniyetini ihlal suçundan tecziyesi cihetine gidilmiştir. Açıklanan bu durumun olayın sebebini teşkil etmediği kabul edilmekle birlikte, önceki haksız davranışı nedeniyle müdahil hakkında kanuni takibat yapılmış olmasından dolayı da olayda tahrik düşünülemez. Müdahilin, kanuni takibattan sonra olayı canlı tutmak şeklinde davranışları bulunmadığı gibi bu durum iddia dahi edilmemiştir. Kaldı ki müdahilin haksız eyleminden ötürü sanık Ferat'ın dayısı İsmail ayrıca müdahili tabanca ile vurup yaralamıştır. Müdahil ohaksız eylemden dolayı hem kanuni takibe uğramış hem de fiilen saldırıya maruz kalmış ve saldırıyı gerçekleştiren İsmail'in yakınlarının müdahil Mustafa'ya karşı gerçekleştirdikleri eylemlerde artık bu haksız davranışları tahrik nedeni olarak görmek TCK.nun 51. maddenin yapısına uygun düşmez." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C. Başsavcılığının "bozma" isteyen 25.4.2003 günkü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

Sanığın belirlenemeyen bir nedenle katılanı öldürmeye kalkıştığı kabul edilerek TCY'nın 448, 62 ve 59. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanık hakkında basit kışkırtma hükmünün uygulanması gerekip gerekmediğine ilişkindir.

İnceleme konusu olayda;

Sanık Ferat'ın dayısı olan İsmail olaydan iki yıl kadar önce 13.7.1997 günü karısının kapıyı gecikmeli açmasından kuşkulanıp araştırdığında katılan Mustafa'yı divanın altında çıplak halde görünce tabanca ile ateş edip önce karısını öldürmeye kalkıştığı, ardından katılana ateş etmek istediği, ancak eline sarılıp direnmesi üzerine katılanla aralarında boğuşma çıktığı, elinden ve ağzından yaralanan katılanın bir fırsatını bulup kaçtığı, olaydan sonra üç ay kadar tutuklu kalan ve eşinden boşanan İsmail'in yargılandığı ve zina yaptıklarından kuşku duyulmayacak biçimde yakaladığı eşi ile katılan Mustafa'yı öldürmeye kalkışmak suçlarından cezalandırıldığı, hükmün kesinleşmesi üzerine cezaevine konulduğu anlaşılmaktadır. Aynı davada sanık olarak yargılanan katılan Mustafa ise konut dokunulmazlığını bozmak suçundan cezalandırılmış, karısının ırzına zorla geçildiğine inanan İsmail'in karısı hakkındaki şikayetinden vazgeçmesi ve vazgeçmenin diğer faile de sirayeti nedeniyle, İsmail'in eşi ve katılan Mustafa hakkında zina suçundan açılan davaların düşürülmesine karar verilmiştir, İsmail'in tutuklanması üzerine küçük çocuklarına sanığın annesi olan halaları tarafından bakılmış, salıverilmesinin ardından İsmail de kız kardeşinin evine taşınarak yeğeni sanık Ferat ve ailesi ile birlikte yaşamaya başlamıştır.

Hükmün kesinleşip İsmail'in cezaevine konulmasından sonra 14.10.1999 günü 22.00 sıralarında eşi ile birlikte yürüyerek evine gitmekte olan katılan Mustafa av tüfeği ve 10 metre mesafeden ateş edilerek karın bölgesinden hayati tehlike geçirecek ve uzuv tatili oluşturacak biçimde vurulmuş, katılan ile eşi tanık Hanım'ın beyanları doğrultusunda sanık Ferat'ın olay faili olarak aranmasına başlanmış, olayın ertesi günü sanığın dayısı İsmail'in oğlu Emrah suçu kendisinin işlediğini bildirerek teslim olmuş, ardından sanık Ferat da yakalanmıştır.

Sanık suçlamayı inkar etmiş, daha önceden dayısı İsmail'in karısı ile katılanı birlikte yakalayarak vurduğunu, bir süre hapiste yatıp çıktığını, uzunca süre yanlarında kaldığını, bu olay nedeniyle katılanla aralarında husumet bulunduğunu savunmuştur.

Katılan Mustafa aşamalardaki tüm beyanlarında, kendisini sanık Ferat'ın vurduğunu, sanığın dayısı olan İsmail'in birkaç yıl önce eşi ile arasındaki ilişki nedeniyle kendisini silahla yaralayıp hapse girdiğini, sanığın da bu nedenle kendisini öldürmeye çalıştığını ileri sürmüş, katılanın eşi tanık Hanım da bu doğrultuda beyanda bulunmuştur.

Yerel Mahkeme, olayın gerçek nedeninin belirlenemediğini, sanığın dahi aşamalardaki savunmalarında dayısının karısı ile katılan arasındaki zina ilişkisini olay nedeni olarak ileri sürmediğini, esasen katılanın önceki haksız davranışı yüzünden önce sanığın dayısının fiili saldırısına uğrayıp ardından da yargılanarak konut dokunulmazlığını bozmak suçundan cezalandırılması, zina suçundan açılan kamu davasının ise şikayetten vazgeçme dolayısıyla düşürülmesi karşısında, önceki bu haksız davranış nedeniyle haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağına karar vermiştir.

Ceza yargılanmasının amacı, isnada konu maddi gerçeği araştırarak sanığın suçlu olup olmadığını saptamak, suçlu ise uygun yasa normlarına göre cezalandırmak, masum ise beraat ettirmektir. Bu bakımdan, sanığın esasen savunma yapmama hakkına sahip olduğu da dikkate alınarak, suçlamayı inkarla yetinip haksız tahrik keyfiyetini ileri sürmese dahi, bu husus yargılamada ortaya konulan kanıtlarla kesin biçimde saptandığı taktirde, ortaya çıkan maddi gerçeğe itibar edilmeli ve fail haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılmalıdır.

Somut olayda sanık, tüm aşamalarda suçu inkara yöneldiğinden olayın nedeni konusunda açıklama yapmamış ve haksız tahrikin varlığını ileri sürmemiştir. Geçmişteki ilişkilerine bakıldığında, sanığın dayısının eşi ile katılanın olaydan iki yıl kadar önce görünüşe göre zina ettiklerinden kuşku duyulmayacak biçimde yakalandıkları ve sanığın dayısı tarafından öldürülmeye çalışıldıkları anlaşılmaktadır. Sanığın dayısı bu nedenle eşinden boşanmış, olaydan sonra çocuklarına sanığın annesi tarafından bakılmış, cezaevinden salıverildikten sonra kendisi de yanlarına taşınarak sanık ve ailesi ile birlikte yaşamaya başlamışlardır. Bu süreç içinde dayısının ve çocuklarının geçiminin de sanık tarafından sağlandığı anlaşılmaktadır. Sanığın, dayısı ve onun aile fertlerine karşı üstlendiği sorumluluklar ile yakınlıklarının düzeyi, keza katılanın da oturduğu küçük bir kasabada yaşadığı ve toplumsal değer yargıları da dikkate alındığında, dayısının maruz kaldığı önceki haksız davranıştan dolayı sanığın öfke ve şiddetli elem duyacak biçimde etkilendiği, bu etkinin olay tarihine değin sürdüğü, nitekim savunmasında da belirttiği üzere katılanla aralarında bu olaydan dolayı husumet oluştuğu anlatılmaktadır. Öte yandan, gerek katılan, gerekse katılanın eşi olan görgü tanığı Hanım da olayın namus meselesinden gerçekleştirildiğini belirtmektedirler. Olaydan sonra sanığın dayısının oğlu olan küçük yaştaki Emrah'ın, sanığın da yardımı ile suç faili olarak kolluk kuvvetlerine teslim olması, suç aleti olarak da babasına ait av tüfeğini teslim etmesi, katılana yönelik eylemin önceki olaydan kaynaklandığını ortaya koyan bir başka husustur. Tüm bunlara göre, sanığın Yerel Mahkeme kabulünün aksine, katılan Mustafa'yı belirlenemeyen bir nedenle değil, dayısının eşi ile gayrimeşru ilişkide bulunmasından kaynaklanan öfke ve şiddetli elemin etkisiyle öldürmeye kalkıştığı anlaşılmaktadır.

Katılanın önceki bu haksız davranışının sanık yönünden haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirip gerektirmediği hususunu inceleyecek olursak;

Cezayı etkileyen bir hal olarak TCY'nın 51. maddesinde düzenlenen haksız tahrik; failin, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir.

Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;

a) Tahriki oluşturan bir fiilin olması

b) Bu fiilin haksız bulunması,

c) Failin öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalması,

d) Failin işlediği suçun, bu ruhi durumun tepkisi olması,

e) Haksız tahrik oluşturan eylemin mağdurdan sadır olması ya da mağdurun o fiili önleme sorumluluğunun bulunması,

f) Suçun, tahriki oluşturan fiili gerçekleştiren kişiye yönelik olması gerekir.

Görüldüğü gibi, tepki suçunun işlenmesi bakımından yasamızda bir zaman sınırlamasına yer verilmemiştir. Maddenin uygulanması yönünden önemli olan, failin suçu, önceki haksız davranışın doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisi altında işleyip işlemediğidir. Mağdurdan gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hallerde, haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gereklidir. Öte yandan, bir eylemin kışkırtma nedeni sayılabilmesi için haksız olması yeterlidir. Ayrıca ceza yasalarında öngörülen bir suç kalıbına uyması, başka bir deyişle suç oluşturması gerekli değildir. Bu nedenle, tahrik teşkil eden fiilin faili, bu eylemi nedeniyle yargılanarak mahkum edilmiş ve cezası infaz edilmiş olsa bile, bu haksız fiilin doğurduğu öfke ve şiddetli elemin etkisi altında bulunup, bu ruhi durumunun tepkisi ile suç işleyen kimse hakkında haksız tahrik kuralları uygulanmalıdır. Bir başka deyişle, aradan uzun zaman geçmesi, taraflar arasında önceden vuku bulan olayın yargılamaya konu edilmesi ve hatta mahkumiyetle sonuçlanıp, cezanın infaz edilmesi ya da eylemin bir suçu oluşturmaması nedeniyle kişinin beraat etmesi, dava veya cezanın afla ortadan kalkması, tahrik hükümlerinin uygulanmasını engellemez.

Bu bakımdan, olaydan iki yıl önce dayısının karısı ile zina halinde yakalanarak konut dokunulmazlığını bozmak suçundan cezalandırılan katılanı, toplumun değer yargıları ve aralarındaki mevcut ilişki düzey nedeniyle kalıcı etkileri sanık yeğeni de kapsayan önceki bu haksız davranışın doğurduğu öfke ve şiddetli elemin etkisiyle öldürmeye kalkışan sanığın TCY'nın 51. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen hafif haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması gerekmektedir. Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı; "Sanığın dayısı olan İsmail olaydan iki yıl kadar önce evinde karısı ile birlikte zina sırasında yakaladığı katılan Mustafa'yı ve eşini tabanca ile ateş ederek öldürmeye kalkışmış, bu olay nedeniyle yargılanan katılan, konut dokunulmazlığını bozmak suçundan dolayı hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılmış, hakkında zina suçundan açılan kamu davası ise İsmail'in şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle düşürülmüştür, ilk olayın üzerinden iki yıl kadar geçtikten ve her iki hükmün de kesinleşmesinden sonra bu kez sanık, av tüfeği ile ateş ederek katılanı öldürmeye kalkışmıştır.

Haksız tahrikin esası, haksız bir hareket karşısında kalan failin, içine düştüğü psikolojik durumun cezayı etkileyen bir hal olarak göz önünde bulundurulmasının gerekliliğidir. Haksız tahrikin uygulanmasının koşulları ise, tahrik teşkil eden bir fiilin bulunması, bu fiilin haksız olması, haksız fiilin failde (gazap) veya (şedit bir elem) yaratması ve suçun bu psikolojik buhran halinde işlenmiş olmasından ibarettir.

Ceza Genel Kurulumuzun 16.4.1979 gün ve 93-71 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, "Haksızlık keyfiyeti, yasaların saptadığı koşulların dışına çıkılması halinde, söz konusu olur... Yasaların yasakladığı eylemlere karşı koyduğu cezaları kafi görmemek halinin yasa ile bağdaştırılması olanaksızdır. Aksi davranış yasanın öngördüğü cezayı yeterli bulmayarak, kişisel duygu, düşünce ve takdirle davranma sonucunu doğurur ki; bu hal, bir taraftan kişilerin haklarını kendiliklerinden almalarına yol açar, diğer taraftan anarşik bir ortam yaratır."

TCY'nın 51. maddesi, kişilerin intikam duygularının tatminini değil, suç işleme anındaki psikolojik durumlarını esas alan bir düzenlemedir. Bu bakımdan yasal takibe uğramış ve yaptırıma bağlanmış haksız eylemlerin tahrik nedeni sayılması mümkün değildir.

Katılan, önceki eylemi nedeniyle takibata uğrayarak konut dokunulmazlığını bozmak suçundan hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edilmiş, zina suçuna ilişkin dava ise sanığın dayısının şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle düşürülmüştür. Katılanın önceki olayı canlı tutmaya yönelik bir davranışı da bulunmamaktadır. Dolayısıyla somut olayda haksız tahrikin uygulanması koşullarının bir kısmının gerçekleştiğinden söz edilemez. Kaldı ki, katılan, önceki haksız davranışı nedeniyle esasen o tarihte de sanığın dayısının silahlı saldırısına maruz kalıp yaralanmış, iki yıl sonra bu kez sanık tarafından yargılamaya konu silahlı saldırı gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan, aksine düşüncenin kabulü, müteakip eylemlerde de haksız tahrikin uygulanması gibi adalet ve nasafet kurallarıyla bağdaşmayacak bir sonuca götürecektir." Biçimindeki açıklamalarla, Kurul Üyesi Ali Güzel: "13.7.1997 tarihinde mağdur müdahil Mustafa ile Feride'yi zina halinde gören Feride'nin kocası İsmail, tabanca ile ateş edip Mustafa'yı ve Feride'yi yaralayarak öldürmeye teşebbüs suçundan TCY.nın 462. maddesi de uygulanmak suretiyle mahkum edilmiştir. Diğer yandan Mustafa mesken masuniyetini ihlal suçundan mahkum edilmiş, Mustafa ve Feride haklarında zina suçundan açılan dava ise şikayetten vazgeçme nedeniyle düşürülmüştür.

Görülüyor ki; iki yıl kadar önce vuku bulan zina olayının hemen akabinde, zina yapan kadının kocası tarafından tepki verilmiş ve ayrıca hukuki girişimler yapılmıştır.

Hal böyle iken; anılan zina olayından kaynaklanan öfke ve intikam duygusuyla ve kendilerine göre "namus temizleme" ihtiyacıyla 14.10.1999 günü İsmail'in yeğeni olan sanık Ferat tarafından İsmail'e ait av tüfeğiyle Mustafa'ya ateş edilerek vurulmuş ve böylece dava konusu olay gerçekleşmiş bulunmaktadır. Zina yapan kadın, sanık Ferat'ın eşi, kız kardeşi veya annesi gibi bir yakını değildir. Diğer yandan İsmail ve Feride'nin müşterek çocukları olup olay tarihinde 18 yaşını bitirmemiş bulunan Emrah, bu suçu üstlenmek istemiştir.

Özetlenen bu oluş karşısında; dava konusu eylemin, mazur görülebilecek bir haksız tahrikten değil, toplumsal barışı ve hukuk düzenini tehdit eden ilkel aile intikamcılığından kaynaklandığı anlaşılmaktadır ki, buna prim verilmemelidir. Aksi takdirde hala öldürülememiş bulunan Mustafa'nın öldürülmesine kadar tevali edecek suçlara kapı aralanacak, her iki taraf için daha büyük mağduriyetler doğacak ve hukuk düzeni de yara alacaktır.

Öte yandan, köyde ve şehirde hangi sosyal çevrede yaşıyor olurlarsa olsunlar; davada adı geçen kişilerin ve bu arada zina yapan kadının; eşit hak ve yükümlülüklere sahip, özgür tercihleri olan ve eyleminin sorumluluğunu taşıyan, toplumsal hayatın dinamiği içinde hayata ve olaylara bakış açıları değişebilen bireyler oldukları gözardı edilmemelidir." Görüşü ile, bir kısım Kurul Üyesi ise; haklı nedenlere dayanan Yerel Mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiğini belirterek karşı oy kullanmışlardır.

Sonuç : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün (BOZULMASINA), dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 10.6.2003 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.

Kaynak : YKD Ekim 2003 Sayfa:1596

CD 04 <> E: 1991/7141 <> K: 1991/8305 <> Tarih: 25.12.1991

* HAKSIZ TAHRİK

Haksız tahrik maddesinin uygulanabilmesi için zamanın kısa olması zorunlu bir etken değildir.

Haksız bir olayın bulunması, bu olay ile sanıkta meydana gelen öfke ve acı, bu öfke ve acı ile de suçun işlenmesi arasında nedensellik bağlarının saptanması psikolojik yapısına göre tahrikin derecesinin takdiriyle sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.

(765 s. TCK. m. 51)

Yaralama suçundan sanık Ali Ö. hakkında, Türk Ceza Yasasının 456/2, 457/1, 36. maddeleri uyarınca 2 yıl 8 ay hapis cezasıyla hükümlülüğüne ve suç aletinin zoralımına ilişkin, (Tarsus İkinci Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 1990/394 Esas, 1991/21 Karar sayılı ve 31.1.1991 tarihli hükmün temyiz yoluyla incelenmesi sanık Ali, O yer C. Savcısı tarafından istenilmiş ve temyiz edilmiş olduğundan; Yargıtay C. Başsavcılığı’nın 19.11.1991 tarihli bozma isteyen tebliğnamesiyle 28.11.1991 tarihinde Daireye gönderilen dava dosyası, başvurunun nitelik ve kapsamına göre görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak; Sanığın eylemi, hiç bir kavga ve benzeri olay olmaksızın mağduru yaralamaktan ibarettir.

Yerel mahkeme, sanığın üç ay önce bir kaza nedeniyle mağdurun arkadaşı olan biriyle tartıştığını, mağdurun bu olay sırasında hem arkadaşını ve hem de sanığı tokatladığını kabul etmiş ve fakat aradan üç ay geçmesi ve koşulların bulunmaması nedenlerine dayanarak TC. Yasasının 51. maddesini uygulamamıştır.

Oysa, haksız tahrik maddesinin uygulanabilmesi için, zamanın kısa olması zorunlu bir etken değildir. Haksız bir olayın bulunması, bu olay ile sanıkta meydana gelen öfke, ve acı; bu öfke ve acı ile de suçun işlenmesi arasında nedensellik bağlarının saptanması ve mahkemece olay ve sanığın psikolojik yapısına göre tahrikin derecesinin takdiriyle sonuca göre hüküm kurulması gerekir.

Bu araştırma ve saptamalar yapılmadan hüküm kurulması,

Yasaya aykırı ve O yer C. Savcısı ile sanık Ali Ö. müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, 25.12.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


CG 00 <> E: 2003/1-322 <> K: 2003/27 <> Tarih: 11.03.2003

uyuşmazlığın bu şekilde taraflar arasında anlaşma ile sonuçlandığı, öldürme ile sonuçlanan olayın ise aracın teslimi esnasında gelişen olaylardan kaynaklandığı, sanığın savunması, tanık Ayhan, Ali ve Mehmet'in yeminli anlatımlarından anlaşılmış olup, olayda tahrikin derecesinin belirlenmesi için bundan sonraki aşamalarda gelişen olaylarla ilgili kanıtların irdelenmesi gerekmektedir.
(1412 s. CMUK. m. 326) (765 s. TCK. m. 51, 448)

İki kişiyı kasten öldürmek suçundan sanık Gürcan'ın TCY.nın 448, 51/1 ve 59. maddeleri (ikişer kez) ve 72. maddesi uyarınca 30 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ikişer kez hakkında aynı Yasanın 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına, tabanca ve kovanın zoralımına, tutuklulukta geçirdiği sürenin mahkûmiyetinden mahsubuna, katılanların kişisel hakları konusunda hukuk mahkemesinde dava açmaktan muhtariyetlerine ilişkin Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 9.10.2000 gün ve 99-322 sayılı hüküm re'sen temyize tâbi olmasının yanında C.Savcısı, sanık ve vekilleri ile katılanlar vekili tarafından da temyiz olunmakla, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.6.2001 gün ve 2030-2788 sayı ile;

"Olayın tarafsız görgü tanığı Erkan'ın asker olduğu ve hazırlıkta alınan ifadesinde de askerlik adresinin açıkça belirtildiği dikkate alınarak bu tanığın talimatla ifadesi alınıp, sanığın savunmasına göre bilgisi de sorulduktan sonra, delillerin birlikte değerlendirilerek suç vasfının belirlenmesi ve de tahrikin değerlendirilmesi gerekirken noksan tahkikatla karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmuştur.

Bozmaya uyan Yerel Mahkemece; bozma gerekleri yerine getirilerek 13.2.2002 gün ve 486-40 sayı ile yine aynı şekilde hüküm tesis edilmiştir.

Re'sen de temyize tâbi olan bu hüküm sanık ve vekilleri ile katılanlar vekili tarafından da temyiz olunmakla dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 18.11.2002 gün ve 3389-4173 sayı ile tebliğnamedeki isteme aykırı olarak onanmıştır.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 20.12.2002 gün ve 73598 sayı ile;

1- Yerel Mahkemece hüküm kurulurken "iki kez 24 sene ağır hapsine" denilip TCK.nun 29. maddesine uygun şekilde kanuni ve takdiri tahfif sebepleri uygulanıp her seferinde "iki kez" denilerek sonuç ceza 71. maddeye göre içtima ettirilmiştir.

Yüksek Daire 10.4.2000 gün 59-954 sayılı kararında "her bir mağdura karşı eylemden dolayı TCK.nun 448, 62, 59 ve 448, 62, 59. maddeleri uyarınca ayrı ayrı uygulama yapılarak ceza tayini yerine birbirinin içinde tek uygulama ile karar verilmesini", yine 18.6.1999 gün ve 2156-2395 sayılı kararında "her bir mağdura karşı eylemden dolayı ayrı ayrı ceza tayin edilmesi gerekirken tek uygulama ile karar verilmesini" kanuna aykırı bulmuş, kararları bozmuştur.

Somut olayda da Yerel Mahkemenin yaptığı uygulama bu kararlara ve CMUK.nun 268/4. maddesine aykırı olmasına rağmen hükmün onanmasına karar verilmiştir.

2- İkinci itiraz konusu ise tahrikin derecesine yöneliktir.

Maktûl Fikret ve kardeşi diğer maktûl, harici satış senedi yapılıp 2000 Mark'ın peşin alınmasına rağmen kendilerine düşen trafik kaydını sanığa devir işlemini aradan geçen uzun zamana rağmen yapmamıştır.

Bu konuda iyi niyetli olduklarından söz edilemez. Zira olaydan sonra 1.3.2000 gün ve 1841 yevmiye numarası ile Kırıkkale 2. Noterliğinin vekâletnamesi ile maktûllerin kardeşi müdahil İsa, kayıt maliki Aynur'dan aracın devri için vekâletname almıştır.

Öyleyse olay, önceki bu vekâletin alınıp devrin sağlanması ve olayın önlenmesi mümkün olup bu yapılmayarak olayın oluşuna sebebiyet verilmiştir.

Galeri sahibi Ali ve Muhammet 'in anlatımlarına göre senede bağlı 660 milyon liranın aracın devrinin verilmesinden sonra ödeneceği kararlaştırılmasına rağmen bu alacak devir işlemi gerçekleştirilmemesine rağmen maktûllerce istenmiş, hatta sanık ve gayri resmi eşine ödenmeme halinde yaşamlarının tehlikeye gireceği yolunda tehditler de yapılmıştır.

Sanık 18 milyon lira tamir masrafı ile akitten dönülmesi halinde ödenmesi gereken 100 milyon lira cezai şartı maktûllerden almaktan feragat etmelerine rağmen maktûllerce peşin alınan 2000 Mark'ın iadesinden sonra makul bir miktar paranın hakkı yokken kendilerine geri verilmesini istemiş, talebin kabul edilmemesi üzerine tanık Ayhan'ın çantasında bulunan paraların alınabilmesi için çanta zorla çekiştirilerek alınmak istenmiştir.

Bu kadar haksızlığa maruz kalan ve bu zamana kadar sessiz duran sanık buna mani olmak istemesi üzerine her iki maktûlce dövülerek yere düşürülmüştür. Bu müessir fiil sırasında maktûllerin birinin elinde demir bir çubuk olduğu onunla vurduğu da tesbit edilmiştir.

Değişik zamanlarda oluşan, TCK.nun 51/1. madde ve fıkrası düzeyinde şekillenen tahrik edici davranışların tevali ettiği ahvalde yasanın 51/2. madde ve fıkrasına mümas ağır tahrik halini oluşturmuş sayılacağına ilişkin yerleşmiş uygulama gözetilip, 51/2. maddenin uygulanması, ancak olası ağır tahrik oluşumları düşünüldüğünde en ağır düzeye ulaşmadığının kabulü ile makul bir nisbette indirimi gerektiğinin kabulü icap ettiği halde tahrik düzeyini belirlemede yanılgıya düşülmüştür." gerekçeleriyle itiraz yasayoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılarak, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığının görüşleri arasında sübut ve vasıflandırma bakımlarından uyuşmazlık bulunmayıp, çözülecek sorunlar;

1- Hükmün usulüne uygun bir şekilde kurulup kurulmadığı

2- Tahrikin derecesinin belirlenmesi noktalarında toplanmaktadır.

İlk itiraz nedeni, hükmün usulüne uygun bir şekilde kurulmadığına ilişkin bulunduğundan, bu hususun önsorun olarak öncelikle ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesine;

1- Yerel Mahkemece, TCY.nın 448. maddesi (iki kez) uygulanmak suretiyle sanığın iki kez 24 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, bu cezadan TCY.nın 51/1. maddesinin iki kez uygulanması suretiyle iki kez 18'er yıl ve yine aynı şekilde 59. maddenin iki kez uygulanarak ikişer kez 15'er yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve bu cezaları toplanarak sonuç olarak 30 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ayrıca hakkında TCY.nın 31 ve 33. maddelerinin iki kez uygulanması şeklinde karar verildiği anlaşılmaktadır.

CYUY.nın 268. maddesinin 4. fıkrasında; "hüküm fıkrasında 253 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurmanın mümkün olup olmadığının tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi" gerektiği belirtilmiştir.

İnceleme konusu somut olayda; yukarıda belirtilen yasal düzenlemeye uygun olarak Yerel Mahkemece, verilen hüküm, uygulanan yasa maddeleri ve verilen ceza miktarı hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde hükümde açıkça gösterildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının bu yöne ilişkin itirazının yerinde olmadığı anlaşılmakla oybirliğiyle reddine karar verilerek diğer itiraz nedeni yönünde yapılan incelemede;

2- Yasal bir indirim nedeni olan tahrik, ceza hukuku bakımından, failin haksız bir fiilin yarattığı gazap veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir. Bu halde fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin tesiri altında, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışardan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Buna göre, haksız tahrikten sözedebilmek için ;

a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalıdır,

b) Bu fiil haksız olmalıdır.

c) Fail, öfke ve şiddetli elemin etkisi altında bulunmalıdır.

d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalıdır.

Yasanın anılan maddesinde haksız tahrikin, hafif ve ağır olmak üzere iki şeklinden söz edilmişse de, birbirinden ayırt edilmesini sağlayacak ölçüt gösterilmemiş, "tahrik ağır ve şiddetli olursa" şeklinde genel ve soyut bir tanımlama yapılarak,tahrikin derecesinin belirlenmesinde kullanılacak kıstasların uygulama ile ortaya konulması, benimsenmesi ve istikrar kazanması amaçlanmıştır.

Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında duraksamasız olarak benimsendiği üzere, tahrikin derecesi belirlenirken, haksız hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel koşullar ve tahrik eden ile edilenin durumları gözönüne alınıp değerlendirilmeli, eğer haksız hareket bu özellikleri itibariyle yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa, haksız tahrikin "ağır ve şiddetli" olduğu kabul edilmelidir.

İnceleme konusu olayda sanığın, arkadaşı olan Ayhan adına, ölenler Fikret ve İbrahim'den bir araç satın aldığı, aracın ruhsatının Ankara'da ikamet eden Aynur isimli şahısta olması nedeniyle, ölenler tarafından devrinin yapılamadığı, anlaşma uyarınca ölenlere 2000 Mark ödendiği, kalan 640 milyon lira için ise aralarında senet düzenlenerek aracın devrinde kalan miktarın ödenmesinin kararlaştırıldığı, aracın devrinin verilememesi üzerine, ölenlerin sanığa ödediği peşinatı iade ederek aracı teslim almak istedikleri, kabul etmesi karşısında peşinatın sanığa iade edildiği, karşılıklı olarak senet ve sözleşmelerin yırtıldığı, araçla ilgili uyuşmazlığın bu şekilde taraflar arasında anlaşma ile sonuçlandığı, öldürme ile sonuçlanan olayın ise aracın teslimi esnasında gelişen olaylardan kaynaklandığı, sanığın savunması, tanık Ayhan, Ali ve Mehmet'in yeminli anlatımlarından anlaşılmış olup, olayda tahrikin derecesinin belirlenmesi için bundan sonraki aşamalarda gelişen olaylarla ilgili kanıtların irdelenmesi gerekmektedir.

Sanık Gürcan, yer gösterme sırasında; birlikte otonun yanına geldik, arabadan özel eşyalarımızı aldık, ölen İbrahim, bayan arkadaşıma, bütün paramı aldınız, biraz para ve sigara verin diyerek üzerine yürüdü, aralarına girip engel olmaya çalıştım, İbrahim demir parçasıyla, Fikret ise yumrukla vurmaya başladı, yere düştüm, silahımı çekerek üç el yere sıktım, tekrar saldırınca rastgele ateş ettim,

Kollukta ve C.Savcılığında; İbrahim elindeki akü şalteri ile vurmaya başladı, bu arada Fikret de gelip yumrukla vurdu, altlarında kaldım, tabancamı çekip yere doğru bir el ateş ettim, Fikret korkup geri çekildi, İbrahim'e silahı doğrultup rastgele hedef gözetmeksizin ateş ettim, kaç el ateş ettiğimi ve neresine isabet ettiğini hatırlamıyorum, geri çekilen ölenler, tekrar saldırıp vurmaya başladılar, silahımı İbrahim'e yönelterek ateş ettim, yere düştü, Fikret'le boğuştuk, yüzyüze gelince ateş ettim şeklinde beyanlarda bulunmuş,

Duruşmada ise, ben aracı Fikret'e gösterirken, eşim bana seslendi, döndüğümde Halil'in eşimin çantasını tutup çektiğini, eşimin de çantayı bağrına basıp geri geri kaçtığını gördüm, aralarına girdim, Halil arkamdan boynuma sarılıp vurmaya başladı, Fikret de geldi, yola doğru sürüklediler, düştüm, Halil tabancamı ceket üzerinde tutuyor diğeri ise vuruyordu, yumruklardan sakınmak için ellerimi yüzüme kalkan yaptım, eşim bağırıyordu, eşime saldırıldığını düşünerek, çömelmiş durumda tabancamı çekip iki el yere sıktım, bırakmayıp vurmaya devam edince, arkamda ve üstümde bulunan Fikret'e, sağ elimi arkama götürüp ateş ettim, boynumu tutan diğer şahsa ise tabancamı yöneltip ateş ettim, serbest kalınca eşime yöneldim, Fikret tekrar saldırınca engellemek için tabancamı ateşledim kaç el ateş ettiğimi ve neresine isabet ettiğini bilmiyorum, şeklinde savunma yapmıştır.

Tanık Erkan kollukta; bugün 15.30 sıralarında küfürleşme sesleri duydum, caddeye doğru gelen şahıslar birbirlerine küfür ediyorlardı, iki genç şahıs, huzurdaki sanığa saldırıp dövmeye başladılar, boynuna sarıldılar, bu şahıs da silahını çekip önce birine ateş etti, ateş ettiği şahıs olay yerinden bir taksiye binerek uzaklaştı, ikinci şahıs da ateşle birlikte kaçtı, ancak tekrar gelip kavga etmeye başladı, tabancalı şahsın arkasından sarılarak kavradı, yere çömelir duruma gelince, silahlı şahıs, kendisine arkadan saldıran şahsa dönerek göğsüne doğru ateş etti, yaralı şahıs ayağa kalkıp 6-7 metre ilerledi ve tekrar yere yığıldı, tabancalı şahıs 6-7 el ateş etti, kendisine doğru gelen bayana, hepsini temizledim dedi, ana caddeye yürüyüp apartman girişinde beklediler.

Duruşmada ise; küfürleşme sesi duydum, bir bayan beni rahat bırakın diye bağırıyordu, sanığın iki kez ateş ederek yaraladığı şahıs, bayanın elinde tuttuğu çantasını almak için asılır durumda idi, huzurdaki şahıs, bu şahsa karşı direndi, çantayı almak isteyen şahsın yanında bir kişi daha belirdi, bu şahıslar sanığa saldırdı, ilk ateş edilen kişinin elinde bıçak vardı, bıçakla saldırdı, o an sanığın elinde silah yoktu, diğer saldıranın elinde bir şey yoktu, arkadan sanığın sırtına çöküp boynuna sarıldı, boğuşma esnasında yere çökünce, sanık silahını çekti, önce bir el havaya, sonra taksiye binen kişiye ateş etti, bu şahıs geriye çekilerek, sen bizi silahla mı korkutuyorsun diyerek sinkaflı bir şekilde küfür etti, bir yandan da sanığın elinden tutuyordu, taksiye binmeden sanıkla tekrar kucaklaştı, sanık sırtı dönük durumda iken bir el ateş etti, şahıs ayağa kalkarken gömleği kanlı idi, bir araca binip uzaklaştı, ikinci şahıs sanığın boynuna sarıldı, sanık sol kolunun altından arkaya doğru tabancasını ateşledi, ateşten sonra geriye dönüp iki el daha ateş etti, şahıs düşe kalka geri çekildi, bir büfenin yanına vardığında yığılıp kaldı, şeklinde açıklamalarda bulunmuş,

Tanık Ayhan kollukta ve C.Savcılığında benzer şekilde; Otonun yanına gittik, otoya benzin koyduğumuzu şubeye gidip kimlik çıkaracağımızı söyledim, kabul ettiler, kardeşlerden biri arabanın ön kaputunu açıp baktı, arabayı mahvetmişsiniz, böyle mi verdik, diye konuşmaya başladı, bana hitaben "sen çok fena bir insansın, sizde insanlık yok mu, bizi mahvettiniz, cebimizde hiç para kalmadı, bizi bu durumda bırakamazsın" dedi, sigara istedi, olmadığını söyleyince çantayı aç yoksa parasını ver biz alalım diyerek ikisi üzerime yüklendi, çantamdaki parayı alacaklarından korktum, geri çekildim, Gürcan araya girdi, ikisi Gürcan'ın üzerine çullanıp dövdüler, birinin elinde 20-30 cm. uzunluğunda bir demir parçası vardı, itişe kakışa ana caddeye sürüklendiler, Gürcan iki kardeşin arasında yerde dayak yiyordu, bir silah sesi duydum, şahıslardan biri can acısıyla bağırmaya başladı, Gürcan'ın elinde tabancayı şuursuzca sıktığını gördüm demiş,

Duruşmada ise; Aracı teslim etmek için gittiklerinde Halil'in elinde falçataya benzer bir alet gördüğünü, Fikret'in arkadan, Halil'in ise önden kendilerine saldırıp, çantasına hücum etmeleri üzerine, eşine bağırdığını, çantayı vermemek için direndiğini, eşinin araya girmesi üzerine ölenlerin eşine saldırdığını, Halil'in elinde yine aynı aletin bulunduğunu, sanığın korunmak için ellerini kalkan yaptığını, ölenin salladığı bıçağın, sanığın eline değdiğini, iki maktülün sanığı yatırıp üstten ve alttan vurduklarını, ölenlerden birinin sanığın belindeki tabancayı giysisi dışından tutmaya çalıştığını, yardım için bağırırken, silah sesi duyduğunu, baktığında sanığın maktüllerin elinden kurtulup ayağa kalktığını ve elinde tabanca olduğu halde havaya ateş ettiğini gördüğünü, Fikret sanığa yönelince, bacağına doğru ateş ettiğini, Fikret'in, vuruldum, yandım diye bağırdığını, o anda Halil'in elindeki aletle sanığın üzerine yöneldiğini, sanığın gelme vururum dediğini, Halil yaklaşmasını sürdürünce ve diğer maktülde arkadan saldırınca sanığın aşağıdan yukarıya doğru bir el ateş ettiğini gördüğünü söylemiştir.

Sanık Samet duruşmada: öğle üzeri taksimle geçerken bir el silah sesi duydum, baktığımda iki kişinin birbirlerini çekiştirdiğini ve yola doğru yöneldiklerini gördüm, genç olan yere düşmüş, huzurdaki sanık ise gencin üzerine abanmış yumruk ve tokat vuruyordu, gelen bir şahıs sanığı tutup vurarak uzaklaştırmaya çalıştı, yerdeki genç koşarak yanıma gelip, yaralandım, beni hastaneye götür dedi, hastaneye götürdüm, taksiden indikten sonra yığılıp kaldı, diğer kişileri yerden kaldırıp hastaneye bıraktım. Kimin elinde tabanca vardı bilmiyorum, tabanca atışını kimin yaptığını da görmedim demiştir.

Savunma Tanıklarından Yeşim duruşmada; Sanığın iki kişi tarafından tartaklandığını, tabancasını çıkarıp havaya 3-4 el ateş ettiğini, saldırının sürdüğünü, saldıranlardan birinin ayağını tutarak uzaklaştığını, diğerinin ise tekrar saldırdığını gördüğünü, daha sonra olay yerinin kalabalıklaşması nedeniyle olanları görmediğini,

Ali; 3-4 kişinin küfürleşerek tartıştıklarını, bir kişinin bayanın çantasına saldırdığını, bu kişilerin bayanı kurtarmak isteyen şahsa saldırdığını, iki el peşpeşe tabanca sesi duyduğunu, 20-30 saniye sonra bir el silah sesi daha duyduğunu, saldırganlardan birinin kaçmaya başladığını, bu şahsın gömleğinin kanlı olduğunu, bir taksiyi durdurarak bindiğini, ikinci kişinin ise arkadan sanığın omuz ve boynuna çöktüğünü, sanığın koltuk altından arkaya doğru peşpeşe iki kez ateş etmesi üzerine arkadaki şahsın bıraktığını, 3-4 metre ilerledikten sonra yığılıp kaldığını, ilk yaralanan kişinin saldırı anında elinde bıçak bulunduğunu beyan etmişlerdir.

Ölü muayene ve otopsi tutanaklarında; Fikret 'e tek bir mermi isabet ettiği, atışın uzak atış mesafesinden yapıldığı, ölüm nedeninin ateşli silah yaralanmasına bağlı göğüs içi organ yaralanmasından gelişen kanama ile organ yetmezliği neticesi meydana geldiği, ölen İbrahim'e ise tek mermi isabet ettiği ve tek başına öldürücü nitelikte bulunduğu, atışın bitişik ve bitişiğe yakın atış mesafesi dışında uzak atış mesafesinden yapıldığı, ölümün ateşli silah yaralanmasına bağlı batın içi organ ve büyük damar yaralanmasından gelişen kanama ile organ yetmezliği sonucu olduğu bildirilmiştir.

Olay yerinde yapılan incelemede; 6 adet 7.65 mm. çapında boş kovan ve bir adet çekirdek elde edilmiş, sanığın silahının mermi haznesinde bir adet dolu merminin bulunduğu anlaşılmış, tanık Ayhan Haman'ın çantasında ise 2.100 DM., caydırıcı göz spreyi ve Fikret adına satış mukavelesi olduğu saptanmıştır.

Sanığa ait adli raporda; sağ elde 4 adet 1 cm. uzunluğunda radial sıyrık bulunduğu, iki gün iş ve gücüne engel olacağı bildirilmiştir.

Bu bilgi ve belgeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yargıtay C.Başsavcılığınca değişik zamanlarda ve her biri TCY.nın 51. maddesinin 1. fıkrası düzeyinde kalan tahrik edici davranışların tevali etmesi halinde, aynı maddenin 2. fıkrasındaki ağır tahrik halinin oluşacağı belirtilerek itiraz yoluna başvurulmuş ise de, aracın alım ve satımı ve devrinin verilememesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların taraflar arasında anlaşmayla çözümlendiği, olayın aracın teslimi anında ölenlerden Halil'in sanıkla birlikte yaşayan tanık Ayhan'dan aracın kötü kullanılmış olduğu düşüncesiyle uğranılan zararın tazminini sağlamak için çantasından para almak istemesi üzerine başladığı, taraflar arasında bu şekilde başlayan kavgada, sanığın aşamalardaki savunmaları, tanıklar Ayhan, Samet ve tanık Erkan'ın kolluk anlatımları ve sanığa ait adli rapor kapsamı ve atışların uzak atış mesafesinden yapıldığına ilişkin otopsi tutanağındaki saptamalar dikkate alındığında, maktüllerin tevali eden haksız hareketlerinin bulunmadığı, basit etkili eylem düzeyinde kalan saldırıların TCY.nın 51/1. madde ve fıkrasına uygun hafif haksız tahrik oluşturacağı, Yerel Mahkeme ile Özel Daire kararlarında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olmakla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Bir kısım Kurul Üyeleri; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının haklı nedenlere dayandığı görüşüyle kabulü yönünde oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; Yargıtay C.Başsavcılığının her iki itirazının REDDİNE, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 11.3.2003 günü yapılan müzakerede, (1) nolu neden yönünden oybirliğiyle, (2) nolu neden yönünden ise oyçokluğuyla karar verildi.







DİĞER

CD 04 <> E: 1998/12450 <> K: 1999/747 <> Tarih: 08.02.1999

* TEMEL CEZADA GEREKÇE
* TEHDİT
* YARALAMA
* CEZA ARTIRIMINDA SIRA
* ERTELİ CEZA
* EK SAVUNMA


İddianamede yer alan TCY.nın 51. maddesi uygulanmadığı halde CYY.nın 258. maddesi uyarınca ek savunma verilmemesi yasaya aykırıdır.

(765 s. TCK. m. 456, 51, 457, 463, 95/2, 81, 29/son) (1412 s. CMUK. m. 258)

Yaralama ve tehdit suçlarından sanıklar Sebahattin, Cavit, Mustafa, Tacettin’in yapılan yargılamaları sonunda hükümlülüklerine ilişkin (Geyve Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 1996/87 Esas, 1997/257 Karar sayılı ve 24.12.1997 tarihli hükmün temyiz yoluyla incelenmesi O yer C. Savcısı ile sanıklar Sebahattin, Tacettin, Cavit ve Mustafa müdafii tarafından istenilmiş ve temyiz edilmiş olduğundan; Yargıtay C. Başsavcılığının 11.12.1998 tarihli bozma isteyen tebliğnamesiyle 21.12.1998 tarihinde daireye gönderilen dava dosyası, başvurunun nitelik ve kapsamına göre görüşüldü.

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede cezalar toplanırken yapılan maddi yanılgısının yerinde düzeltilmesi olanaklı bulunmuş ve başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- T.C. Yasasının 29/son madde ve fıkrasına göre temel cezaların gerekçe gösterilmeden belirlenmesi,

2- Mağdur Kemal’in 25.12.1996 tarihli anlatımında koluna ve başına vuranın sanık Sebahattin, 18.9.1996 tarihli anlatımında ise koluna Sebahattin’in, başına ise Cavit’in vurup yaraladığını açıklamış olması karşısında, bu çelişki giderilip, her iki yarasının ayn sanıklar tarafından yapılmış olması durumunda ayrı ayrı raporları da alınmak suretiyle o sanık ya da sanıklarla ilgili T.C. Yasasının 456. maddesinin ilgili fıkra ya da fıkraları, diğer sanıklar için ise kanıtların kabul ediliş biçimine göre aynı Yasanın 456/4. ya da 464/2. madde ve fıkrasının uygulanması gerekirken, eksik soruşturma ve yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması,

3- Mağdur Kemal’in iyileşme ve alışılmış uğraştan kalma sürelerinin Adli Tıp Kurumundan sorulmadan karar verilmesi,

4- Suçun niteliğine ilişkin T.C. Yasasının 463. maddesinin 457. maddeden sonra uygulanması,

5- Savunmalar, olayın çıkış nedeni, gelişmesi üzerine durularak, sanıklar yararına yasal indirime yer olup olmadığının tartışılmaması,

6- Sanık Tacettin’in ertelenmiş cezasının aynen çektirilmesi yerine tekerrüre esas alınarak fazla ceza verilmesi,

7- Sanık Sebahattin’e yükletilen silahla tehdit suçunu işlediğine ilişkin kanıtlar gösterilmeden, hükümlülüğüne karar verilmesi,

8- Sanık Kemal hakkında iddianamede T.C. Yasasının 51. maddesinin de uygulanması istenmiş ve bu madde uygulanmamış olmasına göre, CY. Yasasının 258. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmemesi,

Yasaya aykırı ve O yer C. Savcısı ile sanıklar Sebahattin, Tacettin, Cavit ve Mustafa müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden (HÜKÜMLERİN BOZULMASINA), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 8.2.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak : YKD. Haziran-1999 s: 855

CD 01 <> E: 2002/715 <> K: 2002/1491 <> Tarih: 24.04.2002

* DUYULAN ÜZÜNTÜNÜN ETKİSİ ALTINDA TASARLAYARAK ADAM ÖLDÜRME
* KAN GÜTME SAİKİ

Ferzander´in oğlu sanık Güven ile yeğeni Gökhan´ın maktülü öldürmeye karar verip İstanbul´a geldikleri silahlı vaziyette maktülü takip ettikleri ve Kartal açık oto pazarına geldiğini tespit edip olay günü oto pazarına gelip hiçbir şeyden habersiz maktüle yaklaşarak taşıdıkları ruhsatsız silahları çektikleri, sanık Güven´in tabancasıyla peşpeşe maktüle ateş edip maktülü vurduktan sonra Gökhan´la birlikte olay yerinden kaçtıkları bilahare silahları ile yakalandıkları anlaşılmaktadır. Sanıkların her ikisinin de önceki olayın faili kabul ettikleri maktül İbrahim´i, duydukları elem ve üzüntünün etkisi altında tasarlayarak öldürdükleri ve münhasıran kan gütme saiki bulunmadığından, sanık Güven´in TCK. 450/4, 51/1, 59 ve 6136 sayılı yasanın 13/1, Gökhan´ın TCK. 450/4, 65/3, 51/1, 55/3, 59. ve 6136 sayılı yasanın 13/1. maddeleri ile cezalandırılmaları gerektiğinin düşünülmemesi hatalıdır.

(765 s. TCK. m. 51/1, 55/3, 59, 65/3, 450/4) (6136 s. ASK. m. 13/1)

İbrahim U'u taammüden kangütme saikiyle öldürmekten sanık Güven U, işbu ölümle biten kavgaya fer'i fail olarak katılmaktan sanık Gökhan U, izinsiz silah taşımaktan adları geçen sanıklar Güven U. ile Gökhan U'un yapılan yargılanmaları sonunda:Hükümlülüklerine ilişkin (KARTAL) İKİNCİ Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 29.6.2001 gün ve 53/267 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi C.Savcısı ile sanıklar taraflarından istenilmiş sanıklar duruşmada talep etmiş ve hüküm kısmen re'sen de temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: sanıklar hakkında duruşmalı C.Savcısının temyizi veçhile incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde 6136 sayılı kanuna muhalefet suçlarının niteliği tayin, cezayı azaltıcı takdiri indirim sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafiinin duruşmalı incelemede eksik incelemeye, taammüdün bulunmadığına, Gökhan'ın beraat etmesi gerektiğine, Güven'e TCK. 448. maddenin uygulanmasına, Cumhuriyet Savcısının Gökhan'ın beraati gerektiğine, Güven'e TCK. 448,51/1. maddelerinin uygulanmasına, taammüdün bulunmadığına yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

İncelenen dosyaya ve içeriğine göre; 28.8.1996 tarihinde İbrahim ve Saim U'un Ferzander U'un öldürülmesinden dolayı yargılandıkları ve yargılama sonunda Saim U'un TCK.nun 448, 51/2, 59. maddeleri uyarınca tecziyesine, İbrahim U. hakkında da TCK.nun 464/1. maddesinden açılan davanın 4616 sayılı yasa ile ertelenmesine karar verildiği ve İbrahim U'un tahliye edildiği, karşı tarafla barışma girişimlerinin kabul edilmemesi üzerine memleketini terk edip İstanbul'a gelerek kardeşi ile beraber açık oto pazarlarında oto alım satım ticareti yaptığı ve genellikle Kartaldaki açık oto pazarını kullandığı maktül Ferzander'in yakınlarının intikam alınmadan barışmayacakları hakkındaki tutumları sürerken Ferzander'in oğlu sanık Güven ile yeğeni Gökhan'ın maktülü öldürmeye karar verip İstanbul'a geldikleri silahlı vaziyette maktülü takip ettikleri ve Kartal açık otopazarına geldiğini tesbit edip olay günü otopazarına gelip hiçbir şeyden habersiz maktüle yaklaşarak taşıdıkları ruhsatsız silahları çektikleri sanık Güven'in tabancasıyla peşpeşe maktüle ateş edip maktülü vurduktan sonra Gökhan'la birlikte olay yerinden kaçtıkları bilahare silahları ile yakalandıkları anlaşılmaktadır.

Açıklanan bu oluş çerçevesinde her ikisinin öldürme suçunu önceki olayın faili kabul ettikleri maktül İbrahim'i duydukları elem ve üzüntünün etkisi altında tasarlayarak öldürdükleri olayda yerleşmiş uygulamalar veçhile münhasıran kan gütme saiki bulunmadığından,

1- a) Sanık Güven'in TCK. 450/4, 51/1, 59 ve 6136 sayılı yasanın 13/1., TCK. 59,

b) Sanık Gökhan'ın TCK. 450/4, 65/3, 51/1, 55/3, 59. ve 6136 sayılı yasanın 13/1., TCK.55/3, 59. maddeleri ile tecziyeleri yerine yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- Kabul ve uygulamaya göre sanıklar hakkında uygulamanın ölüm cezası ile başlatılması, 17 Ekim 2001 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve T.C. Anayasası'nın 38. maddesine; "savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemez" hükmünü ekleyen 4709 Sayılı Yasa ve TCY. 2/2. maddesi uyarınca TCK. 450. maddesince verilebilecek ölüm cezalarının hukuki dayanağının kalmaması, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce ceza yasalarında yapılacak uyarlama ve değişimler çerçevesinde sanıkların öldürme suçlarıyla ilgili olarak yerel mahkemece yeniden hüküm kurulmasının zorunlu bulunması karşısında, kısmen re'sen de temyize tabi hükümlerin Cumhuriyet Savcısının ve duruşmalı inceleme sırasında sanıklar müdafiinin temyizi sebebiyle (BOZULMASINA) 24.04.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.

CD 01 <> E: 2002/572 <> K: 2002/1554 <> Tarih: 29.04.2002


Sanık Ergin´in; olaydan kısa bir süre önce babası Ferit´in Alican tarafından öldürülmesini takiben evden aldığı kalaşnikof tüfekle maktüllerin evine gelerek, babasının öldürülmesinin intikamını almak için öldürme olayıyla ilgisi bulunmayan Alican´ın yakınları olan maktüllere ateş ederek öldürdüğü ve mağduru yaraladığı bu suretle münhasıran kan gütme saikiyle hareket ettiği oluş ve delillerden anlaşıldığından, sanığın her bir maktülü öldürmekten ayrı ayrı TCK. 450/10, 55 ve 59. maddeleriyle cezalandırılması gerektiğinin düşünülmemesi hatalıdır.

(765 s. TCK. m. 51/2, 55, 59, 62, 448, 450/10)

Bedriye Ç, Ayno Ç, Sinan Ç ile Ferit A'i aynı sebep ve kasıt altında öldürmekten sanık Ergin A'in yapılan yargılanması sonunda:Hükümlülüğüne ilişkin (BİTLİS) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 17.7.2001 gün ve 27/169 sayılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: sanığın duruşmaya müdafii göndermemesi nedeniyle duruşmasız olarak incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Temyiz kapsamına göre sanık Ergin hakkında adam öldürmek ve öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan hükümlere hasren yapılan incelemede;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin eksik incelemeye, TCK.nun 65/3. maddesi uyarınca ceza tayininin gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1- Sanık Ergin'in; olaydan kısa bir süre önce babası Ferit'in Alican tarafından öldürülmesini takiben evden aldığı kalaşnikof tüfekle maktüllerin evine gelerek babasının öldürülmesinin intikamını almak için öldürme olayıyla ilgisi bulunmayan Alican'ın yakınları olan maktülleri ateş ederek öldürdüğü ve mağduru yaraladığı bu suretle münhasıran kan gütme saikiyle hareket ettiği oluş ve delillerden anlaşılmakla;

a- Sanığın her bir maktülü öldürmekten ayrı ayrı TCK. 450/10, 55 ve 59. maddeleriyle,

b- Mağdur Ömer'in ise sanığın babasının ilk öldürme olayında dahil olup olmadığı araştırılıp sonucuna göre TCK. 450/10, 62, 55/3, 59. veya TCK. 448, 51/2, 55, 59. maddeleriyle tecziyesi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- Kabul ve uygulamaya göre;

a- TCK. 450/5, 51/2, 55/3. maddeleriyle belirlenecek cezanın 14 yıla indirilmesi ve 59. maddenin bu miktar üzerinden yapılması gerektiği halde yazılı şekilde fazla ceza verilmesi,

b- Sanık hakkında öldürme suçlarında uygulamanın ölüm cezası ile başlatılması, 17 Ekim 2001 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve T.C. Anayasası'nın 38. maddesine; "savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemez" hükmünü ekleyen 4709 Sayılı Yasa ve TCY. 2/2. maddesi uyarınca TCK. 450. maddesince verilebilecek ölüm cezalarının hukuki dayanağının kalmaması, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce ceza yasalarında yapılacak uyarlama ve değişimler çerçevesinde sanığın öldürme suçuyla ilgili olarak yerel mahkemece yeniden hüküm kurulmasının zorunlu bulunması karşısında,

Sanık müdafiinin temyizi sebebiyle ceza miktarı itibariyle kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla hükmün sonuç itibariyle tebliğname gibi (BOZULMASINA) 29.04.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.


CG 00 <> E: 2003/1-143 <> K: 2003/183 <> Tarih: 10.06.2003


Uğradığı önceki haksız davranışın yargılama koşulu yapılıp mahkumiyet veya beraatle sonuçlanmış bulunması, dava veya cezanın afla ortadan kalkması; önceki olaydan öfke ve şiddetli elem duyacak şekilde etkilenmiş ve bu duyguları olay tarihine kadar da sürmüş bulunan sanık hakkında basit tahrik hükmünün uygulanmasına engel oluşturmaz.

(765 s. TCK. m. 31, 33, 51, 59, 62, 448) (4721 s. MK. m. 471)

Adam öldürmeye tam kalkışma suçundan sanık Ferafın TCY'nın 448, 62 ve 59. maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay ağır hapsi cezasıyla cezalandırılmasına, TCY'nın 31. maddesinin uygulanmasına, TCY'nın 33. maddesi uyarınca ceza müddetince yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına ilişkin (Kayseri ikinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 28.2.2002 gün ve 260/53 sayılı hüküm sanık vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay Birinci Ceza Dairesince 5.11.2002 gün ve 2913-3944 sayı ile;

a- Mağdurun iki yıl kadar evvel sanığın dayısının eşi ile gayrimeşru ilişki halinde yakalanıp ayrıca konut dokunulmazlığını bozması sebebiyle sanığın tahrik altında bu suçu işlediği kabul edildiği halde adaba aykırılık teşkil eden ve toplumun değer yargıları itibariyle kalıcı etkisi sanık yeğeni de kapsayan zina fiilinden dolayı basit kışkırtmanın kabulü yerine zinadan gerekli kanuni takibat yapıldığından bahisle ve başka bazı gerekçelerle TCK. 51.maddesinin 1. fıkrasının uygulanmaması,

b- 4721 sayılı TMK.nun 471.maddesiyle TCK.nun 33.maddesinde gerçekleştirildiği kabul edilen zımni değişikliğin gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmuştur.

(b) bendinde belirtilen bozma nedenine uyan Yerel Mahkeme (a) bendindeki bozma nedeni yönünden 28.2.2002 gün ve 358-23 sayı ile; "Olaydan yaklaşık iki yıl evvel müdahil Mustafa'nın sanık Ferat'ın dayısı olan İsmail'in karısı Feride ile zina yaparken İsmail'in kendilerini yakalayıp tabanca ile yaraladığı ve İsmail'in bu olay nedeniyle mahkememizin 1998/132 esas sayılı dava dosyasında muhakeme edilip tecziye edildiği, hadise günü Sarıoğlan ilçesi Palas kasabasında ikamet etmekte olan müdahil Mustafa'nın yanında karısı Hanım olduğu halde misafirlikten evine dönerken saat 22.00 sıralarında sanık Ferat'ın ele geçirilemeyen av tüfeği ile yaklaşık 10 metre mesafeden müdahil Mustafa'ya tesbit olunamayan bir nedenle 1 el ateş ederek onu karın bölgesinden hayati tehlike geçirip 60 gün iş ve güçten kalacak ve uzuv tatili intaç edecek biçimde yaraladığı, kanaatine varılmıştır.

Müdahil Mustafa, sanık Ferat'ın dayısı olan İsmail'in karısı Feride ile zina yaparken yakalanması sonrası İsmail tarafından silah ile vurulmuş hakkında zina suçundan açılan dava şikayetten vazgeçme nedeniyle düşürülmüş ve mesken masuniyetini ihlal suçundan tecziyesi cihetine gidilmiştir. Açıklanan bu durumun olayın sebebini teşkil etmediği kabul edilmekle birlikte, önceki haksız davranışı nedeniyle müdahil hakkında kanuni takibat yapılmış olmasından dolayı da olayda tahrik düşünülemez. Müdahilin, kanuni takibattan sonra olayı canlı tutmak şeklinde davranışları bulunmadığı gibi bu durum iddia dahi edilmemiştir. Kaldı ki müdahilin haksız eyleminden ötürü sanık Ferat'ın dayısı İsmail ayrıca müdahili tabanca ile vurup yaralamıştır. Müdahil ohaksız eylemden dolayı hem kanuni takibe uğramış hem de fiilen saldırıya maruz kalmış ve saldırıyı gerçekleştiren İsmail'in yakınlarının müdahil Mustafa'ya karşı gerçekleştirdikleri eylemlerde artık bu haksız davranışları tahrik nedeni olarak görmek TCK.nun 51. maddenin yapısına uygun düşmez." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C. Başsavcılığının "bozma" isteyen 25.4.2003 günkü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

Sanığın belirlenemeyen bir nedenle katılanı öldürmeye kalkıştığı kabul edilerek TCY'nın 448, 62 ve 59. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanık hakkında basit kışkırtma hükmünün uygulanması gerekip gerekmediğine ilişkindir.

İnceleme konusu olayda;

Sanık Ferat'ın dayısı olan İsmail olaydan iki yıl kadar önce 13.7.1997 günü karısının kapıyı gecikmeli açmasından kuşkulanıp araştırdığında katılan Mustafa'yı divanın altında çıplak halde görünce tabanca ile ateş edip önce karısını öldürmeye kalkıştığı, ardından katılana ateş etmek istediği, ancak eline sarılıp direnmesi üzerine katılanla aralarında boğuşma çıktığı, elinden ve ağzından yaralanan katılanın bir fırsatını bulup kaçtığı, olaydan sonra üç ay kadar tutuklu kalan ve eşinden boşanan İsmail'in yargılandığı ve zina yaptıklarından kuşku duyulmayacak biçimde yakaladığı eşi ile katılan Mustafa'yı öldürmeye kalkışmak suçlarından cezalandırıldığı, hükmün kesinleşmesi üzerine cezaevine konulduğu anlaşılmaktadır. Aynı davada sanık olarak yargılanan katılan Mustafa ise konut dokunulmazlığını bozmak suçundan cezalandırılmış, karısının ırzına zorla geçildiğine inanan İsmail'in karısı hakkındaki şikayetinden vazgeçmesi ve vazgeçmenin diğer faile de sirayeti nedeniyle, İsmail'in eşi ve katılan Mustafa hakkında zina suçundan açılan davaların düşürülmesine karar verilmiştir, İsmail'in tutuklanması üzerine küçük çocuklarına sanığın annesi olan halaları tarafından bakılmış, salıverilmesinin ardından İsmail de kız kardeşinin evine taşınarak yeğeni sanık Ferat ve ailesi ile birlikte yaşamaya başlamıştır.

Hükmün kesinleşip İsmail'in cezaevine konulmasından sonra 14.10.1999 günü 22.00 sıralarında eşi ile birlikte yürüyerek evine gitmekte olan katılan Mustafa av tüfeği ve 10 metre mesafeden ateş edilerek karın bölgesinden hayati tehlike geçirecek ve uzuv tatili oluşturacak biçimde vurulmuş, katılan ile eşi tanık Hanım'ın beyanları doğrultusunda sanık Ferat'ın olay faili olarak aranmasına başlanmış, olayın ertesi günü sanığın dayısı İsmail'in oğlu Emrah suçu kendisinin işlediğini bildirerek teslim olmuş, ardından sanık Ferat da yakalanmıştır.

Sanık suçlamayı inkar etmiş, daha önceden dayısı İsmail'in karısı ile katılanı birlikte yakalayarak vurduğunu, bir süre hapiste yatıp çıktığını, uzunca süre yanlarında kaldığını, bu olay nedeniyle katılanla aralarında husumet bulunduğunu savunmuştur.

Katılan Mustafa aşamalardaki tüm beyanlarında, kendisini sanık Ferat'ın vurduğunu, sanığın dayısı olan İsmail'in birkaç yıl önce eşi ile arasındaki ilişki nedeniyle kendisini silahla yaralayıp hapse girdiğini, sanığın da bu nedenle kendisini öldürmeye çalıştığını ileri sürmüş, katılanın eşi tanık Hanım da bu doğrultuda beyanda bulunmuştur.

Yerel Mahkeme, olayın gerçek nedeninin belirlenemediğini, sanığın dahi aşamalardaki savunmalarında dayısının karısı ile katılan arasındaki zina ilişkisini olay nedeni olarak ileri sürmediğini, esasen katılanın önceki haksız davranışı yüzünden önce sanığın dayısının fiili saldırısına uğrayıp ardından da yargılanarak konut dokunulmazlığını bozmak suçundan cezalandırılması, zina suçundan açılan kamu davasının ise şikayetten vazgeçme dolayısıyla düşürülmesi karşısında, önceki bu haksız davranış nedeniyle haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağına karar vermiştir.

Ceza yargılanmasının amacı, isnada konu maddi gerçeği araştırarak sanığın suçlu olup olmadığını saptamak, suçlu ise uygun yasa normlarına göre cezalandırmak, masum ise beraat ettirmektir. Bu bakımdan, sanığın esasen savunma yapmama hakkına sahip olduğu da dikkate alınarak, suçlamayı inkarla yetinip haksız tahrik keyfiyetini ileri sürmese dahi, bu husus yargılamada ortaya konulan kanıtlarla kesin biçimde saptandığı taktirde, ortaya çıkan maddi gerçeğe itibar edilmeli ve fail haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılmalıdır.

Somut olayda sanık, tüm aşamalarda suçu inkara yöneldiğinden olayın nedeni konusunda açıklama yapmamış ve haksız tahrikin varlığını ileri sürmemiştir. Geçmişteki ilişkilerine bakıldığında, sanığın dayısının eşi ile katılanın olaydan iki yıl kadar önce görünüşe göre zina ettiklerinden kuşku duyulmayacak biçimde yakalandıkları ve sanığın dayısı tarafından öldürülmeye çalışıldıkları anlaşılmaktadır. Sanığın dayısı bu nedenle eşinden boşanmış, olaydan sonra çocuklarına sanığın annesi tarafından bakılmış, cezaevinden salıverildikten sonra kendisi de yanlarına taşınarak sanık ve ailesi ile birlikte yaşamaya başlamışlardır. Bu süreç içinde dayısının ve çocuklarının geçiminin de sanık tarafından sağlandığı anlaşılmaktadır. Sanığın, dayısı ve onun aile fertlerine karşı üstlendiği sorumluluklar ile yakınlıklarının düzeyi, keza katılanın da oturduğu küçük bir kasabada yaşadığı ve toplumsal değer yargıları da dikkate alındığında, dayısının maruz kaldığı önceki haksız davranıştan dolayı sanığın öfke ve şiddetli elem duyacak biçimde etkilendiği, bu etkinin olay tarihine değin sürdüğü, nitekim savunmasında da belirttiği üzere katılanla aralarında bu olaydan dolayı husumet oluştuğu anlatılmaktadır. Öte yandan, gerek katılan, gerekse katılanın eşi olan görgü tanığı Hanım da olayın namus meselesinden gerçekleştirildiğini belirtmektedirler. Olaydan sonra sanığın dayısının oğlu olan küçük yaştaki Emrah'ın, sanığın da yardımı ile suç faili olarak kolluk kuvvetlerine teslim olması, suç aleti olarak da babasına ait av tüfeğini teslim etmesi, katılana yönelik eylemin önceki olaydan kaynaklandığını ortaya koyan bir başka husustur. Tüm bunlara göre, sanığın Yerel Mahkeme kabulünün aksine, katılan Mustafa'yı belirlenemeyen bir nedenle değil, dayısının eşi ile gayrimeşru ilişkide bulunmasından kaynaklanan öfke ve şiddetli elemin etkisiyle öldürmeye kalkıştığı anlaşılmaktadır.

Katılanın önceki bu haksız davranışının sanık yönünden haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirip gerektirmediği hususunu inceleyecek olursak;

Cezayı etkileyen bir hal olarak TCY'nın 51. maddesinde düzenlenen haksız tahrik; failin, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir.

Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;

a) Tahriki oluşturan bir fiilin olması

b) Bu fiilin haksız bulunması,

c) Failin öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalması,

d) Failin işlediği suçun, bu ruhi durumun tepkisi olması,

e) Haksız tahrik oluşturan eylemin mağdurdan sadır olması ya da mağdurun o fiili önleme sorumluluğunun bulunması,

f) Suçun, tahriki oluşturan fiili gerçekleştiren kişiye yönelik olması gerekir.

Görüldüğü gibi, tepki suçunun işlenmesi bakımından yasamızda bir zaman sınırlamasına yer verilmemiştir. Maddenin uygulanması yönünden önemli olan, failin suçu, önceki haksız davranışın doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisi altında işleyip işlemediğidir. Mağdurdan gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hallerde, haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gereklidir. Öte yandan, bir eylemin kışkırtma nedeni sayılabilmesi için haksız olması yeterlidir. Ayrıca ceza yasalarında öngörülen bir suç kalıbına uyması, başka bir deyişle suç oluşturması gerekli değildir. Bu nedenle, tahrik teşkil eden fiilin faili, bu eylemi nedeniyle yargılanarak mahkum edilmiş ve cezası infaz edilmiş olsa bile, bu haksız fiilin doğurduğu öfke ve şiddetli elemin etkisi altında bulunup, bu ruhi durumunun tepkisi ile suç işleyen kimse hakkında haksız tahrik kuralları uygulanmalıdır. Bir başka deyişle, aradan uzun zaman geçmesi, taraflar arasında önceden vuku bulan olayın yargılamaya konu edilmesi ve hatta mahkumiyetle sonuçlanıp, cezanın infaz edilmesi ya da eylemin bir suçu oluşturmaması nedeniyle kişinin beraat etmesi, dava veya cezanın afla ortadan kalkması, tahrik hükümlerinin uygulanmasını engellemez.

Bu bakımdan, olaydan iki yıl önce dayısının karısı ile zina halinde yakalanarak konut dokunulmazlığını bozmak suçundan cezalandırılan katılanı, toplumun değer yargıları ve aralarındaki mevcut ilişki düzey nedeniyle kalıcı etkileri sanık yeğeni de kapsayan önceki bu haksız davranışın doğurduğu öfke ve şiddetli elemin etkisiyle öldürmeye kalkışan sanığın TCY'nın 51. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen hafif haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması gerekmektedir. Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı; "Sanığın dayısı olan İsmail olaydan iki yıl kadar önce evinde karısı ile birlikte zina sırasında yakaladığı katılan Mustafa'yı ve eşini tabanca ile ateş ederek öldürmeye kalkışmış, bu olay nedeniyle yargılanan katılan, konut dokunulmazlığını bozmak suçundan dolayı hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılmış, hakkında zina suçundan açılan kamu davası ise İsmail'in şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle düşürülmüştür, ilk olayın üzerinden iki yıl kadar geçtikten ve her iki hükmün de kesinleşmesinden sonra bu kez sanık, av tüfeği ile ateş ederek katılanı öldürmeye kalkışmıştır.

Haksız tahrikin esası, haksız bir hareket karşısında kalan failin, içine düştüğü psikolojik durumun cezayı etkileyen bir hal olarak göz önünde bulundurulmasının gerekliliğidir. Haksız tahrikin uygulanmasının koşulları ise, tahrik teşkil eden bir fiilin bulunması, bu fiilin haksız olması, haksız fiilin failde (gazap) veya (şedit bir elem) yaratması ve suçun bu psikolojik buhran halinde işlenmiş olmasından ibarettir.

Ceza Genel Kurulumuzun 16.4.1979 gün ve 93-71 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, "Haksızlık keyfiyeti, yasaların saptadığı koşulların dışına çıkılması halinde, söz konusu olur... Yasaların yasakladığı eylemlere karşı koyduğu cezaları kafi görmemek halinin yasa ile bağdaştırılması olanaksızdır. Aksi davranış yasanın öngördüğü cezayı yeterli bulmayarak, kişisel duygu, düşünce ve takdirle davranma sonucunu doğurur ki; bu hal, bir taraftan kişilerin haklarını kendiliklerinden almalarına yol açar, diğer taraftan anarşik bir ortam yaratır."

TCY'nın 51. maddesi, kişilerin intikam duygularının tatminini değil, suç işleme anındaki psikolojik durumlarını esas alan bir düzenlemedir. Bu bakımdan yasal takibe uğramış ve yaptırıma bağlanmış haksız eylemlerin tahrik nedeni sayılması mümkün değildir.

Katılan, önceki eylemi nedeniyle takibata uğrayarak konut dokunulmazlığını bozmak suçundan hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edilmiş, zina suçuna ilişkin dava ise sanığın dayısının şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle düşürülmüştür. Katılanın önceki olayı canlı tutmaya yönelik bir davranışı da bulunmamaktadır. Dolayısıyla somut olayda haksız tahrikin uygulanması koşullarının bir kısmının gerçekleştiğinden söz edilemez. Kaldı ki, katılan, önceki haksız davranışı nedeniyle esasen o tarihte de sanığın dayısının silahlı saldırısına maruz kalıp yaralanmış, iki yıl sonra bu kez sanık tarafından yargılamaya konu silahlı saldırı gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan, aksine düşüncenin kabulü, müteakip eylemlerde de haksız tahrikin uygulanması gibi adalet ve nasafet kurallarıyla bağdaşmayacak bir sonuca götürecektir." Biçimindeki açıklamalarla, Kurul Üyesi Ali Güzel: "13.7.1997 tarihinde mağdur müdahil Mustafa ile Feride'yi zina halinde gören Feride'nin kocası İsmail, tabanca ile ateş edip Mustafa'yı ve Feride'yi yaralayarak öldürmeye teşebbüs suçundan TCY.nın 462. maddesi de uygulanmak suretiyle mahkum edilmiştir. Diğer yandan Mustafa mesken masuniyetini ihlal suçundan mahkum edilmiş, Mustafa ve Feride haklarında zina suçundan açılan dava ise şikayetten vazgeçme nedeniyle düşürülmüştür.

Görülüyor ki; iki yıl kadar önce vuku bulan zina olayının hemen akabinde, zina yapan kadının kocası tarafından tepki verilmiş ve ayrıca hukuki girişimler yapılmıştır.

Hal böyle iken; anılan zina olayından kaynaklanan öfke ve intikam duygusuyla ve kendilerine göre "namus temizleme" ihtiyacıyla 14.10.1999 günü İsmail'in yeğeni olan sanık Ferat tarafından İsmail'e ait av tüfeğiyle Mustafa'ya ateş edilerek vurulmuş ve böylece dava konusu olay gerçekleşmiş bulunmaktadır. Zina yapan kadın, sanık Ferat'ın eşi, kız kardeşi veya annesi gibi bir yakını değildir. Diğer yandan İsmail ve Feride'nin müşterek çocukları olup olay tarihinde 18 yaşını bitirmemiş bulunan Emrah, bu suçu üstlenmek istemiştir.

Özetlenen bu oluş karşısında; dava konusu eylemin, mazur görülebilecek bir haksız tahrikten değil, toplumsal barışı ve hukuk düzenini tehdit eden ilkel aile intikamcılığından kaynaklandığı anlaşılmaktadır ki, buna prim verilmemelidir. Aksi takdirde hala öldürülememiş bulunan Mustafa'nın öldürülmesine kadar tevali edecek suçlara kapı aralanacak, her iki taraf için daha büyük mağduriyetler doğacak ve hukuk düzeni de yara alacaktır.

Öte yandan, köyde ve şehirde hangi sosyal çevrede yaşıyor olurlarsa olsunlar; davada adı geçen kişilerin ve bu arada zina yapan kadının; eşit hak ve yükümlülüklere sahip, özgür tercihleri olan ve eyleminin sorumluluğunu taşıyan, toplumsal hayatın dinamiği içinde hayata ve olaylara bakış açıları değişebilen bireyler oldukları gözardı edilmemelidir." Görüşü ile, bir kısım Kurul Üyesi ise; haklı nedenlere dayanan Yerel Mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiğini belirterek karşı oy kullanmışlardır.

Sonuç : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün (BOZULMASINA), dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 10.6.2003 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.


e) İşlenen suçun, gazap veya elemden kaynaklanan bir tepki olması


5.cd 24.01.1978 51/84 e)

"Irza geçme suçlan, şehevi kastla ve bu duygunun tatmini için işlenen suçlardandır. Olay­da kendi bahçesinden gizlice kayısı toplarken gördüğü mağdur E.'yi yakalayan sanığın, boş bir evin içinde mağdurun zorla ırzına geçtiği kabul edilir. Mağdurun bahçeden kayısı çalması sanık lehine haksız tahrik sayılmıştır. E'nin sanığın zararına işlediği eylemiyle işlenen suç karşılaştırılırsa, bu ikisi arasında ve nitelikleri bakımından ne bir bağlantı, ne de ağırlık yönünden bir orantı uyarlılığı bulunmadığı kolaylıkla göze çarpmaktadır. Demek ki, tahrik sayılan eylem, ne ağır ne de hafif bir tahrik nitelinde değildir. Belki bir takdiri indirme nedeni olarak kabul edilebilir.

CD 01 <> E: 2002/2463 <> K: 2002/3108 <> Tarih: 17.09.2002


bidayette bu sanıklardan kaynaklanan haksız hareket göz önüne alınmadan TCK.nun 51/2. maddesinin uygulanmasında indirimin makul bir düzeyde takdiri yerine azami oranda yapılması,

(765 s. TCK. m. 29, 39, 51/2, 448)

Mustafa'yı kasten öldürmekten sanık Sezer, işbu ölümle biten kavgada maktule el uzatmaktan sanıklar Bülent, Özcan ile mükerrir sanık Bülent'in yapılan yargılanmaları sonunda: Hükümlülüklerine ve diğer sanıklar Burhanettin ile Kayhan'ın üzerlerine atılı müsnet suçtan beraatlerine ilişkin (İstanbul Beşinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 16.11.2001 gün ve 1217351 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi sanık Sezer ve müdahiller taraflarından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, cezayı azaltıcı sebebinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanıklar Burhanettin ve Kayhan hakkında ölene el uzatmak suçundan elde edilen delillerin mahkumiyete yeter nitelik ve derecede bulunmadığı mahkemece kabul ve takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümde isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık Sezer müdafinin ağır tahrikin bulunmadığına, sanıklar Kayhan ve Burhanettin hakkındaki beraat hükümlerinin yerinde olmadığına ilişen, müdahiller vekilinin bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle sanıklar Burhanettin ve Kayhan hakkındaki hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA),

Sanıklar Sezer, Bülent, Özcan ve Bülent haklarındaki hükmün incelenmesinde;

1- Öldürme olayından kısa bir süre önce maktulün sanıklar Sezer ve Bülent ile Özcan tarafından dövüldüğünün ve maktulün tabanca ile korkutmak amacı ile ateş etmesinin bu dövülmenin etkisi altında vuku bulduğunun delillerden anlaşılmasına ve mahkemece de oluşun bu şekilde kabul edilmesine göre bidayette bu sanıklardan kaynaklanan haksız hareket göz önüne alınmadan TCK.nun 51/2. maddesinin uygulanmasında indirimin makul bir düzeyde takdiri yerine azami oranda yapılması,

2- Aynı suçun müşterek faili bulunmayan sanıklar Sezer, Bülent, Özcan ve Bülent'in sebebiyet verdikleri masraflardan sorumlu tutulmaları yerine, yargılama giderinin müştereken tahsiline karar verilmesi,

Kanuni aykırı ve sanıklar vekili ile müdahiller vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle sanıklar hakkındaki hükmün kısmen tebliğnamede ki düşünce gibi (BOZULMASINA), 17.9.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kaynak : Ykd Mart 2003 Sayfa 455

[Copyright © CD MEDYA YAZILIM - Corpus™ Mevzuat ve İçtihat Programı]

CG 00 <> E: 2002/4-173 <> K: 2002/307 <> Tarih: 17.09.2002


TCY.sının 228. maddesinin 1. fıkrası birinci cümlesi uyarınca tayin olunan temel ceza, aynı fıkranın ikinci cümlesi uyarınca "siyasi saik nedeniyle artırıldığına göre sanık hakkında tahrik hükümlerinin uygulanması çelişki oluşturur. ..bir yandan siyasi saikle müştekiye keyfi muamelede bulunup kişisel hakkını ihlal ettiği kabul edilip temel ceza artırılırken, diğer yandan bu muameleye müştekinin haksız hareketiyle sebep olduğundan bahisle sanığın tahrik hükmünden yararlandırılması hukuksal bir çelişki oluşturmaktadır...


(765 s. TCK. m. 51/1, 228/1)

Keyfi muamele suçundan sanık Remzi'nin TCY.nın 228/1-2. cümle, 51/1, 81/1-3. maddeleri uyarınca 6 ay 1 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin (Acıgöl Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.10.2000 gün ve 34-57 sayılı hüküm, sanık ve Üst C.Savcısının lehe temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesince 8.4.2002 gün ve 3436/5633 sayı ile;

TCY.nın 35. maddesi uyarınca kamu hizmetlerinden yasaklanma cezasına hükmolunmaması, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni sayılmayarak onanmıştır.

Yargıtay C.Başsavcılığınca 6.6.2002 gün ve 2499 sayı ile;

Müştekinin siyasi bir parti üyesi olduğu, işten çıkarılmasına kadar da bu Üyeliğinin devam ettiği belirlenmiştir. Bu konuda sanığın Devlet Memurları Kanununun 125. maddesine istinaden Belediye Encümenince görevden çıkarma kararı alındığı, sanığın bu kararı uyguladığı anlaşılması karşısında, her ne kadar görevden çıkarma yetkisinin talep üzerine Yüksek Disiplin Kurulu kararı ile verilmesi mümkün bulunmasına rağmen, sanığın eyleminde, kişinin hakkını ihlal eden haksız bir fiilin söz konusu olamayacağı bu durumda ise suç kastının da bulunmadığı gözetilmemiştir.

Olay öncesi müştekinin sanığa söverek üzerine kürekle yürümesinin sanık lehine haksız tahrik olarak görüldüğü, başka bir deyişle sanığın müştekiyi işten çıkarmasının bu tahrik sonucu meydana geldiği, bu nedenle TCK.nun 51/1. maddesinin uygulanması karşısında, bu gerekçeyle çelişki oluşturacak şekilde bu defa mahkemece, sanığın yerel seçimlerde kendisine oy vermeyen belediye çalışanlarını sıfatlarına uygun olmayan görevlerde çalıştırdığı açıklanarak, yerel seçimlerde muhalif tavrından dolayı müştekiyi işten çıkarma amacında olduğu kabul edilerek TCK.nun 228/1. madde ve fıkrasının ikinci cümlesinde belirtilen özel amaç ve siyasi saik ve sebep ile hareket ettiğinden dolayı arttırıma tabi tutulmuştur. Bu durumda işten çıkarma sebebi olarak hem sanığın tahriki ile indirim uygulanması hem de siyasi saik ve sebep kabul edilerek artırıma gidilmesi çelişki doğurmaktadır." görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire onama kararının kaldırılıp, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

Sanığın keyfi muamele suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlıklar,

1- Suçun yasal unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı,

2- Sanık hakkında TCY.nın 51/1. maddesi ile aynı Yasanın 228. maddesinin 1. fıkra 2. cümlesinin birlikte uygulanma alanı bulunup bulunmadığı,

noktalarında toplanmaktadır.

TCY.nın 228. maddesi, "Devlet memurlarından her kim bir şahıs veya memur hakkında memuriyetine ait vazifeyi suistimal ile kanun veya nizamın tayin ettiği ahvalden başka surette keyfi bir muamele yapar veya yapılmasını emreder veya ettirirse .... cezalandırılır. Bu muamelede hususi maksat veya siyasi saik veya sebep mevcut ise cezası.... arttırılır." hükmü yer almaktadır.

Esasında görevde yetkiyi kötüye kullanmanın bir nev'i olan keyfi muamele suçunda korunan hukuki yarar, Yargısal kararlarda ve öğretide de belirtildiği üzere; kamu fonksiyon ve hizmetlerinin yerine getirilmesinde disiplinin sağlanması ve kamu gücünü elinde bulunduranlara karşı kişi haklarının korunmasıdır. Bu suçun oluşabilmesi için ceza uygulanmasında memur sayılan failin, görevini kötüye kullanmasının yanında bu kötüye kullanmanın doğrudan doğuya bir kişinin hakkını ihlal edici nitelikte "keyfi bir muamele" olması gerekir. Keyfi muamele mevzuatın gösterdiği haller dışında başkalarının haklarına karşı yapılan her türlü haksız icrai veya ihmali hareket olarak tanımlanabilir, genel nitelikteki görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunu düzenleyen TCY.nın 240. maddesindeki suçun tamamlayıcı bir hükmü niteliğindeki keyfi muamele suçunu genel nitelikte görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan ayıran ölçüt; "keyfi muamelenin" doğrudan doğruya kişilere yönelmesi, bir kimsenin kişisel hakkına zarar vermesidir. Keyfi muamele niteliğindeki hareketin objektif olarak bir hakkı ihlal etmesi veya zarar tehlikesi yaratması yeterli olup, bireysel bir zarar veya zarar tehlikesine yolaçmayan fiiller bu madde kapsamında değil, TCY.nın 240. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.

Suçun oluşması için genel kasıt yeterli olup, görevine ilişkin yetkileri kötüye kullanarak kişilere karşı keyfi muamelede bulunan memur, yaptığı hareketin kanunsuz ve keyfi olduğunu bilmeli, bunu istemelidir. Suçun gerçekleşmesi bakımından saik önemli olmayıp, siyasi saikle suçun işlenmesi bu cürmün ağırlaştırıcı nedenini oluşturmaktadır. "Siyasi saik" ibaresi parti çekişme ve düşmanlıklarının, kamu fonksiyon ve hizmetlerinin herkese eşit olarak götürülmesine engel olmaması düşüncesi ile 5.1.1961 gün ve 235 sayılı Yasa ile maddeye ağırlaştırıcı neden olarak eklenmiştir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; belde belediye başkanı olan sanığın, seçimlerde kendisine oy vermediği düşündüğü müştekinin işine son vermek ve kendi siyasi görüşlerini paylaşan kişileri işe almak amacıyla zabıta memuru kadrosunda bulunup 27.5.1999 tarihine kadar evlendirme memurluğu, başkatiplik ve mutemetlik görevini yürüten müştekiyi, kanalizasyon, çöp, taş toplama, duvar yapma, beton atma işlerinde çalıştırdığı, hakaret edip, işten kovma tehdidinde bulunduğu, 22.11.1999 günü yine hakaretlerini sürdürmesi üzerine, müştekinin sanığa saldırdığı, bu olay üzerine müşteki hakkında 22.11.1999 tarihli tutanağın düzenlenerek işten kovulduğu, 6.12.1999 tarihinde düzenlenen ikinci tutanakta ise Adnan'ın 22.11.1999 tarihinden itibaren mazeretsiz işe gelmediğinin belirtildiği, 7.12.1999 gün ve 180 sayılı Encümen kararı ile de; müştekinin belediye başkanına saldırdığı, görevine mazeretsiz gelmediği, siyasi bir partiye üye olduğu ve üyeliğinin sürdürdüğü gerekçeleriyle, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 125. maddesinin (E) bendinin c, d ve f fıkraları uyarınca görevinin sona erdirilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Karara dayanak yapılan 6.12.1999 tarihli tutanağın incelenmesinde bu tutanağın gerçeği yansıtmadığı, müştekinin belirtilen tarihlerde işe gelmesine rağmen sanık tarafından çalıştırılmasına izin verilmeyerek gönderildiği, müştekinin parti üyesi olduğu yönündeki gerekçenin de gerçeği yansıtmadığı, zira müştekinin 23.12.1998 gün ve 44-45 sayılı karar ile parti ile ilişiğinin kesilmesine karar verildiğinin saptandığı, yine sanık hakkında disiplin amirince yaptırılacak soruşturma sonucunda meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılması yolunda teklif getirilmesi halinde dosyanın içişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurula gönderilerek, bu kurul tarafından karar alınması gerekirken, sanığın bu hükümlere uymadan ve yetkisi bulunmadığı halde müştekinin encümen kararıyla Devlet memurluğundan çıkarılmasını sağladığı, verilen kararın yetki yönünden hukuka uyarlılığı bulunmadığının idare Mahkemesince saptanarak 8.3.2000 gün ve 106 sayı ile yürütmenin durdurulduğu, atılı suçun tüm öğeleri bakımından oluştuğu anlaşılmaktadır.

Bu itibarla (1) nolu itiraz nedeni yerinde bulunmadığından reddine karar verilmelidir, ikinci itiraz nedeni yönünden yapılan incelemede ise;

Yasal bir indirim nedeni olan tahrik, ceza hukuku bakımdan, failin haksız bir fiilin yarattığı gazap veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir. Bu halde fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin tesiri altında, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışardan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Buna göre, haksız tahrikten sözedebilmek için;

a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalıdır.

b) Bu fiil haksız olmalıdır.

c) Fail, öfke ve şiddetli elemin etkisi altında bulunmalıdır.

d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalıdır.

inceleme konusu somut olayda; sanık belediye başkanı seçim döneminde kendisine oy vermediğini düşündüğü müştekinin işine son vermek ve yerine kendi siyasi görüşünde olanları işe almak amacıyla ona çeşitli baskı ve yıldırma metodları uygulamış, müştekinin, bu olumsuz davranışlara tepki göstermesi üzerine de düzenlediği tutanakla, mevzuata aykırı olarak encümen kararıyla memuriyetten çıkarılmasını sağlamıştır. Müştekinin 22.11.1999 günü sanık belediye başkanına karşı koyması, memuriyetten çıkarılma gerekçeleri arasında belirtilmiş ise de; kendi haksız hareketleriyle olaya neden olan sanığın tahrik hükümlerinden yararlanmasına olanak bulunmamaktadır. Tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için failin, haksız bir fiilin yarattığı gazap veya elemin tesiri altında suç işleme yönünde önceden karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklık sonucu suçu işlemesi gerekir, baştan beri siyasi saikle hareket eden sanığın bu ruhi durumun tepkisi olarak suçu işlediği söylenemez, kaldı ki yukarıda belirtildiği gibi 5.1.1961 günü kabul edilen 235 sayılı Yasa ile TCY.sının 228. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesine "siyasi saik" sözcükleri eklenmiştir. Bu düzenleme ile keyfi muamelenin siyasi saikle işlenmesi halinde temel cezanın artırılması öngörülmüştür. Siyasi saik fail memurdaki siyasi görüş ve anlayış anlamındadır. Somut olayda sanığın bir yandan siyasi saikle müştekiye keyfi muamelede bulunup kişisel hakkını ihlal ettiği kabul edilip temel ceza artırılırken, diğer yandan bu muameleye müştekinin haksız hareketiyle sebep olduğundan bahisle sanığın tahrik hükmünden yararlandırılması hukuksal bir çelişki oluşturmaktadır.

Bu itibarla, sanık hakkında tahrik hükmünün uygulanması isabetsiz olup, Yargıtay C.Başsavcılığının (2) nolu itiraz nedeni yerindedir; ancak hükmün sanık lehine temyiz edildiği nazara alındığında bu husus ancak eleştiri konusu yapılabilecektir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım kurul üyeleri her iki nedenin bir arada uygulanabileceği ve olayda tahrik bulunduğu görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C.Başsavcılığının (1) nolu itiraz nedeninin (REDDİNE),

2- (2) nolu itiraz nedeninin (KABULÜNE), sanık lehine tahrik hükmünün uygulanması isabetsiz ise de, aleyhe temyiz bulunmadığı saptanmakla bu hususun bozma nedeni sayılmayarak Yerel Mahkeme hükmünün eleştirilmek suretiyle (ONANMASINA),

(1) nolu nedende 9.7.2002 günü yapılan ilk müzakerede oybirliğiyle, (2) nolu neden yönünden ise 17.9.2002 günü yapılan ikinci müzakerede yasal oyçokluğuyla karar verildi.

Kaynak : YKD. Aralık 2002


TAHRİKİN DERECESİ

CG 00 <> E: 2002/1-55 <> K: 2002/220 <> Tarih: 26.03.2002


Sanık, gerek savunmaları, gerekse eşi olan tanık Ayşe´nin anlatımları dikkate alındığında, maktüle olan kira borcunun bir bölümünü ödememekle esasen haksız konumdadır. Maktülün, sanık ve eşinin evi boşaltmak üzere hazırlandıklarını görerek, kira alacağını istediği, ancak bunu hukuka aykırı bir şekilde sanığa hakaret ederek yaptığı anlaşılmaktadır. Sanık ve maktülün, hareketleri kıyaslandığında, maktülün, tevali etmeyen ve olay anında isabet eden aynı zaman aralığında söylediği, hakaret ve aşağılama içeren sözlerinin yarattığı öfke ve elemin etkisiyle ona av tüfeğiyle ateş edip öldürmesinde sanığın hafif haksız tahrik altında suçu işlediğinin kabulü zorunludur.

CG 00 <> E: 2002/1-142 <> K: 2002/267 <> Tarih: 04.06.2002

* GÖREVİ SIRASINDA KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK
* KIŞKIRTMA DERECESİ
* CEZANIN ARTIRILMASI

Maktulun 1984 yılında sanığın resmi eşi ile ilişkiye girdiği, zaman içinde karşılaştıklarında bu ilişkiyi hatırlatacak şekilde aşağılayıcı sözler sarfetmesi sanık lehine ağır tahriki oluşturduğunun kabulü ile TCK.nun 51. maddesinin 2. fıkrası, TCK.nun 29. maddesi de nazara alınarak adil oranda indirim yapılmak suretiyle uygulanması gerekirken ilişkinin rızaya bağlı olduğu belirtilerek TCK.nun 51. maddesinin 1 fıkrasının uygulanması,

(765 s. TCK. m. 448, 251, 51/1-2)

Görevi sırasında kasten adam öldürmek suçundan sanık Abidin'in TCY.nın 448, 251, 51/1 ve 59/2. maddeleri uyarınca 20 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında TCY'nın 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına ilişkin (Edirne Birinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 7.12.2000 gün ve 140/148 sayılı re'sen temyiz incelenmesine tabi hüküm sanık vekili tarafından da temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay Birinci Ceza Dairesince 2.10.2001 gün ve 2089/3466 sayı ile;

"1-Maktulun 1984 yılında sanığın resmi eşi ile ilişkiye girdiği, zaman içinde karşılaştıklarında bu ilişkiyi hatırlatacak şekilde aşağılayıcı sözler sarfetmesi sanık lehine ağır tahriki oluşturduğunun kabulü ile TCK.nun 51. maddesinin 2. fıkrası, TCK.nun 29. maddesi de nazara alınarak adil oranda indirim yapılmak suretiyle uygulanması gerekirken ilişkinin rızaya bağlı olduğu belirtilerek TCK.nun 51. maddesinin 1 fıkrasının uygulanması,

2-Sanığın görevi gereği kendisine verilen resmi silahını da kullandığı anlaşıldığından TCK.nun 281.madde ile arttırma yapılması gerekirken TCK.nun 251 .maddesinin uygulanması" isabetsizliğinden bozulmuştur.

(1) numaralı bentte belirtilen neden yönünden bozmaya uyan Yerel Mahkeme (2) numaralı bentte gösterilen neden yönünden 22.11.2001 gün ve 209/197 sayı ile;

"Sanığın görev sırasında adi suç işlerken memuriyete ait kuvvet ve vasıtaları kullanması sonucu değiştirmez. Ancak memurun suçu görev sırasında işlemeyip sadece memuriyete ait kuvvet ve vasıtaları kullanılarak suç işlemiş olması halinde TCY'nın 281.maddesinin uygulanması gerekir. TCY'nın 251.maddesinde suçun görev sırasında işlenmesi öngörüldüğü halde TCY.nın 281.maddesinde suçun görev sırasında işlenmesi koşulu aranmamıştır. O halde yargılaması yapılan olaya uygun düşen madde TCY'nın 251.maddesidir.Bir an için olayda her iki maddenin birden uygulanma alanı kabul edilse bile bu durumda TCY'nın 79.maddesi gereği en ağır arttırımı öngören TCY'nın 251.maddesinin uygulanması gerekir." gerekçesiyle önceki hükümde direnerek sanığın TCY'nın 448, 251, 51/2 ve 59/2. maddeleri uyarınca 8 yıl 10 ay 20 gün ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında TCY'nın 31. ve 33. maddelerinin uygulanmasına karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık vekili ile katılan vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının direnilen kısım yönünden "onama" istekli, uyulan kısım yönünden ise Özel Daireye hitaben düzenlenmiş olan 17.5.2002 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

Çarşı ve mahalle bekçisi olan sanığın olay günü Ayşekadın Karakol Amirliğinde çevre koruma nöbeti tutuğu sırada, önceden eşi ile ilişkiye girdiği iddiası nedeniyle aralarında husumet bulunan ve zaman zaman karşılaştıklarında bu ilişkiyi hatırlatacak biçimde aşağılayıcı sözler söyleyen maktulün nöbet yerine gelip yine kendisine aşağılayıcı sözler söylemesi üzerine, görev silahı olan makineli tabanca ve ayrıca zati demirbaş tabancası ile maktul Yüksel'e birçok kez ateş edip öldürdüğü, dosyadaki kanıtlardan anlaşılmaktadır.

Somut olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanığa kasten adam öldürme suçundan verilen cezanın TCY'nın 251. maddesi ile mi. yoksa 281. maddesi ile mı arttırılması gerektiğine ilişkindir.

Uyuşmazlık konusunun sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için TCY'nın 251. ve 281. maddelerindeki yasal düzenlemelerin öğreti ve yargısal kararlardaki görüşler ışığında incelenmesinde yarar bulunmaktadır.

Ceza Kanunumuzun 251. maddesinde "Bir kimse vazife esnasında bir kimse aleyhine bir cürüm işlerse kanunda yazılı olmayan hallerde o cürme kanunen terettüp eden ceza üçte birden yarısına kadar arttırılır." hükmüne yer verilmiştir. Bu suretle, cürmün görev sırasında işlenmesi, memurların işledikleri cürümlerde ortak ağırlatıcı neden olarak öngörülmüştür. TCY'nın 251. maddesinin uygulanabilmesi için gerekli koşullar;

a) Failin memur olması,

b) Eylemin kasıtlı bir cürüm olması,

c) Cürmün görev sırasında işlenmesi,

d) Suç kalıbı içinde "memur" niteliğinin öğe ya da ağırlaştırıcı neden olmaması,

e) Eylemin "bir kimseye" karşı işlenmiş olmasıdır.

Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için cürmün görev sırasında işlenmesi yeterli olup, ayrıca görevle ilgili olması gerekmez. Bu husus 27.6.1955 gün ve 20/14 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı gibi, öğretide de benimsenmiştir (Bkz. Prof. Dr. Faruk Erem, Türk Ceza Kanunu Şerhi-Özel Hükümler Ankara-1993, Cilt II, sy. 1404/ Dr. Jur. Abdulah Pulat Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu Açıklaması, 1976, 3. Bası, Cilt III, sy. 262 / Doç. Dr. Sami Selçuk, Türk Ceza Yasasının 251. Maddesinin Uygulanması, Yasa Hukuk Mevzuat ve içtihat Dergisi, Mayıs 1988, sy. 656).

Memuriyete ait kuvvet ve araçları kullanarak cürüm işlemeyi ağırlatıcı neden olarak öngören Ceza Kanunumuzun 281. maddesi ise şu hükmü içermektedir: "Bir kimse cürüm işlemek için haiz olduğu memuriyete ait kuvvet ve vasıtaları kullandığı takdirde eğer kanun esasen memuriyet sıfatını nazarı itibare almamış ise irtikap olunan cürüm için tayin olunacak ceza altıda birden üçte bire tezyit olunur."

Buna göre 281. madde, bir "memur" tarafından işlenen, fakat memurluk sıfatı öğe veya ağırlatıcı neden olarak gözönüne alınmış olmayan bütün cürümler için öngörülen ve bu anlamda "genel" sayılması gereken bir ağırlatıcı nedendir (Erman-Özek, Kamu idaresine Karşı işlenen Suçlar, İstanbul 1992, sy. 269).

Bu ağırlatıcı nedenin uygulanması için gereken koşullar ise:

a) Failin memur olması,

b) Eylemin kasıtlı cürüm olması,

c) Memuriyet sıfatının işlenen cürümde unsur ya da ağırlatıcı neden olmaması,

d) Memuriyete ait kuvvet ve aracın kullanılmasıdır.

Görüleceği üzere, sırf memurluk sıfatını ağırlatıcı neden kabul eden 251. madde ile, memuriyete ait "kuvvet ve araçları kullanmayı" ağırlatıcı neden sayan 281. madde arasında esaslı farklar vardır. Yine 251. madde, 281. maddeye oranla daha fazla arttırımı öngörmektedir.

Somut olayda; çarşı ve mahalle bekçisi sanık görevi sırasında ve memuriyete ait kuvvet ve araçları kullanarak kasten adam öldürme suçunu işlediğine göre, TCY'nın gerek 251. gerekse 281. maddelerinin uygulanması koşulları kuşkusuz gerçekleşmiştir.

Ancak, 281. madde "... eğer kanun esasen memuriyet sıfatını nazarı itibare almamış ise..." demek suretiyle, memurun görevi sırasında cürüm işlemesini ağırlatıcı neden sayan, böylelikle memurluk sıfatını dikkate alan 251. maddeyi dışarıda bırakmıştır. Dolayısıyla Ceza Yasamızın, diğerine nispetle daha fazla arttırım öngören 251. maddesinin uygulandığı hallerde, ayrıca 281. madde ile artırım yapılması olanağı bulunmamaktadır.

Bu itibarla, görevi sırasında görev tabancası ile zatı demirbaş tabancasını kullanarak adam öldüren çarşı ve mahalle bekçisi sanığın TCY'nın 448. maddesi ile tayın olunan cezasında aynı Yasanın 251. maddesi ile arttırım yapılması gerektiğinden, Yerel Mahkemenin direnme hükmüne konu bu doğrultudaki uygulaması isabetli bulunmuştur.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Kurul Üyesi ise; Özel Daire kararında gösterilen gerekçenin haklı nedenlere dayandığını ileri sürerek direnme hükmünün bozulması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün (İSABETLİ BULUNDUĞUNA), bozmaya uyulan kısım yönünden inceleme yapılması için dosyanın Yargıtay Birinci Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 4.6.2002 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.

Kaynak : YKD. Ekim 2002

CG 00 <> E: 1996/1-260 <> K: 1996/257 <> Tarih: 03.12.1996

* KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK
* AĞIR TAHRİK
* HAFİF TAHRİK

"Bunun oğluna iş bulma, çalışmaz, başına bela olur" dediği, sanığın; ölene, "Muzurluk yapıyorsun, çocuğumun ekmeğine mani olma" şeklinde cevap verdiği; ölenin, "muzurluk yapanın anasını, avradını sinkaf ederim"diyerek küfür etmesi üzerine, sanığın olay yerinden uzaklaşmaya başladığı, ölenin küfürlerine devamla; "kaçma anasını, avradını sinkaf ettiğim" dediği, sanığın aynen karşılık vermesi üzerine, ölenin sanığa doğru sıçrayarak onu tekmeleyip sendelettiği, sanığın da üzerinde bulunan çakı bıçağını sallayarak, onu karnından yaralayıp öldürdüğü ...(ağır tahriki oluşturur)
(765 s. TCK. m. 448, 51/1-2)

Kasten adam öldürmek suçundan sanık Bektaş’ın, TCY.nın 448, 51/2, 59. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, (Şebinkarahisar Ağır Ceza Mahkemesi)’nce 25.1.1996 gün ve 56/4 sayı ile verilen kararın, sanık ve katılan vekili tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Birinci Ceza Dairesi’nce, 27.5.1996 gün ve 1900/1936 sayı ile;

( Sair itirazlar yerinde değilse de;

Sanık, oğluna iş bulması için tanık Ertan ile konuştuğu sırada, ölenin müdahalesiyle çıkan kavgada, ölenden gelen haksız hareketlerin, sanığın tekmelenmesi ve hakarete uğramasından ibaret olmasına göre, bu hareketlerin TCY.nın 51/1. maddesinin uygulanmasını gerektirir nitelikte hafif tahrik oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde ağır tahrik olarak kabulü) isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise, 4.7.1996 gün ve 25/24 sayı ile;

Ölenden gelen, her biri basit tahriki oluşturan hareketlerin kül halinde değerlendirilmesi sonucu ağır tahrikin varlığının kabul edilmesi gerekir, açıklaması ile önceki kararda direnmiştir.

Bu karar da katılan vekili tarafından süresinde temyiz edildiğinden, Yargıtay C. Başsavcılığı’nın, "bozma" istekli 12.11.1996 gün ve 81394 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

İncelenen dosyaya göre;

Olay tarihinde tanık Ertan’ın bulunduğu kahvehaneye giden sanık, tanık Ertan’ı dışarıya çağırarak, zaman zaman ölenin yanında amele olarak çalışan oğluna İstanbul’da iş bulması için ricada bulunmuştur. Bu sırada oraya gelen ölenin bu konuşmaya müdahale ederek, "Bunun oğluna iş bulma, çalışmaz, başına bela olur" dediği, tanık Ertan’ın "ben çocuğa güveniyorum" diye söyleyip kahvehanenin içine girmesinden sonra, sanığın; ölene, "Muzurluk yapıyorsun, çocuğumun ekmeğine mani olma" şeklinde cevap verdiği; ölenin, "muzurluk yapanın anasını, avradını sinkaf ederim"diyerek küfür etmesi üzerine, sanığın olay yerinden uzaklaşmaya başladığı, ölenin küfürlerine devamla; "kaçma anasını, avradını sinkaf ettiğim" dediği, sanığın aynen karşılık vermesi üzerine, ölenin sanığa doğru sıçrayarak onu tekmeleyip sendelettiği, sanığın da üzerinde bulunan çakı bıçağını sallayarak, onu karnından yaralayıp öldürdüğü anlaşılmakta, bu oluşta ve tahrikin varlığında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, tahrikin derecesine ilişkindir.

Ceza Yasasında tahrikin hafif ve ağır olmak üzere iki şekli düzenlenmiş, birbirinden ayırt edilmesini sağlayacak kesin bir ölçü konulmamıştır. Fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında kalarak suçu işlediği takdirde, faili harekete geçiren saikler daha az vahim sayılarak, olaya mağdurun (ölen) sebep olması gözönünde tutulmuştur.

Tahrikin derecesinin tesbiti, esasen ilk derece mahkemesinin yetkisi kapsamına girmekle beraber, mahkemeler bu yetkiyi, hukukun genel ilkelerine, haksız hareketin niteliğine ve ağırlığına göre, adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun biçimde kullanmalıdırlar. Ülke genelinde uygulamada birliğin sağlanması, mahkemelerce kullanılan bu yetkinin yasaya uygun olup olmadığının denetlenmesi üst mahkemenin görevi içindedir. Tahrikin gerek varlığı ve gerekse derecesi, failin durumu ile tüm koşullar gözetilerek değerlendirilmeli, olayın işleniş şekli, niteliği, özellikleri, tahrik eden (mağdur-ölen) ile failin hal ve davranışları nazara alınmalıdır.

Haksız tahrikin, ağır derecede olduğunun kabulü için, olay sebebinin sanığın ruhsal durumu üzerinde şiddetli bir elem ve büyük bir hiddetle sarsıntıya yol açması gerekir. Eğer mağdurdan (ölen) gelen haksız fiil, niteliği ve işleniş biçimi itibarı ile önemli boyutlara ulaşmışsa ağır tahrikin kabul edilmesi gerekir.

İncelenen olayda;

1- Tanık Ertan’dan, oğluna iş bulması için yardım isteyen sanığın yanında, ölenin; "onun oğluna iş bulma, çalışmaz, başına bela olur",

2- Sanığın, ölenden gelen bu haksız harekete; "muzırlık yapma, çocuğumun ekmeğine mani olma" şeklindeki cevabına, ölenin; "muzurluk yapanın da anasını avradını sinkaf ederim" bilahare de "kaçma, anasını avradını sinkaf ettiğim",

3- Ölenin bu küfür ve hakaretlerine küfürle karşılık veren sanığa karşı ölenin sıçrayarak tekme atıp, onu sendeletmesi,

Biçiminde, her biri başlı başına adi tahrik oluşturan ve tevali eden haksız hareketlerin yapılması üzerine, bu hareketlerin sanıkta oluşturduğu ağır gazap ve çok şiddetli elemin etkisiyle suçun işlendiği anlaşıldığından, ağır haksız tahrik hükümlerinin uygulanması isabetlidir. Sair yönleri de usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanmasına karar verilmelidir.

Karşı oy kullanan Kurul Üyeleri; Özel Daire bozma kararının haklı nedenlere dayandığını ileri sürmüşlerdir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, katılan vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının istem gibi (ONANMASINA), 3.12.1996 tarihinde yasal oyçokluğuyla karar verildi.

Kaynak : YKD. Şubat -1997 s: 272



CD 01 <> E: 2003/1887 <> K: 2003/2109 <> Tarih: 02.10.2003

* AĞIR TAHRİK
* BIÇAKLA YARALAMA

Tarafların bıçaklarını çekip raporlarında belirtildiği biçimde ve derecede birbirlerini yaraladıkları savunmalarına göre hangi tarafın bıçak çekme suretiyle ilk haksız davranışta bulunduğunun belirlenemediği olayda taraflar lehine TCK.nun 51/2. maddesindeki ağır tahrik hükmünün uygulanması gerekir.

(765 s. TCK. m. 51)

Damadı Burhan A. uzuv tatili niteliğinde bıçakla yaralamaktan sanık Mehmet T. yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin (ANKARA) ÜÇÜNCÜ Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 22.10.2002 gün ve 183/349 sayılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtayca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: duruşmalı olarak incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde ve duruşmada TCK.nun 49, 50. maddelerinin uygulanması gerektiğine ilişen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Kayınpederinin evine dönen eşi ve çocuklarını alıp götürmek için sanığın evine gelen mağdurla sanık arasında çıkan tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine tarafların bıçaklarını çekip raporlarında belirtildiği biçimde ve derecede birbirlerini yaraladıkları savunmalarına göre hangi tarafın bıçak çekme suretiyle ilk haksız davranışta bulunduğunun belirlenemediği olayda taraflar lehine TCK.nun 51/2. maddesindeki ağır tahrik hükmünün uygulanması ve sanık Mehmet T.'un damadı mağdur Burhan'da bıçakla oluşturduğu darbelerin yeri ve yaraların niteliği itibariyle fiilinin emsal uygulamalara göre adam öldürmeye tam teşebbüs sayılması gerekip TCK. 449/1, 62, 51/2, 59. maddeleriyle tecziyesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,

Yasaya aykırı sanık Mehmet müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden kabulüyle ceza miktarındaki kazanılmış hakkı saklı tutulmak suretiyle hükmün (BOZULMASINA) tahrikin derecesindeki bozma lehe olup hükmü temyiz etmeyen mağdur sanık Burhan A.'a da teşmili ile hakkındaki hükmün TCK. 51/2. madde yönünden (BOZULMASINA) 29.9.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.

Ahmet Sevinç E.'ın huzurunda ve duruşmada savunmasını yapmış bulunan sanık Mehmet T. müdafii Avukat M.Şükrü D.'in yokluğunda 02.10.2003 gününde usulen ve açık olarak anlatıldı.

CG 00 <> E: 2002/1-55 <> K: 2002/220 <> Tarih: 26.03.2002


kira alacağını istediği, ancak bunu hukuka aykırı bir şekilde sanığa hakaret ederek yaptığı anlaşılmaktadır. Sanık ve maktulün, hareketleri kıyaslandığında, maktulün, tevali etmeyen ve olay anında isabet eden aynı zaman aralığında söylediği, hakaret ve aşağılama içeren sözlerinin yarattığı öfke ve elemin etkisiyle ona av tüfeğiyle ateş edip öldürmesinde sanığın hafif haksız tahrik altında suçu işlediğinin kabulü zorunludur.

(765 s. TCK. m. 51, 448, 452)

Adam öldürmek suçundan sanık Halil A.'ın TCY.nın 448, 51/2, 59. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay ağır hapis ve fer'i cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesince 28.4.2000 gün ve 407-121 sayı ile verilen kararın sanık vekili, katılan vekili ve C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.2.2001 gün ve 216-668 sayı ile;

"Maktülün kira borcunu ödemeden evini taşımakta olan sanığa vaki hakaretleri TCK.nun 51/1. maddesinin tatbikini gerektirir adi tahrik oluşturduğu halde sanık yararına ağır tahrik hükmünün tatbiki" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise, 7.5.2002 gün ve 99-153 sayı ile; "Dosyamız kül halinde değerlendirildiğinde, Ceza Yasasında tahrikin hafif ve ağır olmak üzere iki şeklinden söz edilmiş, birbirinden ayırt edilmesini saptayacak kesin bir ölçü ve sınır konulmamıştır. Fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında kalarak suçu işlediğinden, faili harekete geçiren saikler ile maktûl veya mağdurun olaya sebep vermesi nazara alınmıştır.

Tahrikin varlığı ve derecesi, failin durumu ve yöresel koşullara göre değerlendirilmeli, olayın işleniş şekli, niteliği, özellikleri, tahrik eden ile failin hal ve davranışları dikkate alınmalıdır.

Haksız ağır tahrikin kabulü için olay sebebinin, sanığın ruh yapısı üzerinde şiddetli bir elem ve büyük bir hiddetle sarsıntıya yol açması gerekir. Eğer haksız fiil niteliği ve işleniş biçimi itibariyle önemli boyutlara ulaşmış ise, haksız ağır tahrikin kabulü gerekmektedir.

Yargıtayımızın aynı olay içinde ya da değişik zamanlarda oluşan ve her biri adi tahrik düzeyinde şekillenen davranışların kül halinde ağır tahrik oluşturacağına yönelik içtihatları bulunmaktadır.

Maktülün sanığa karşı hakaret ve küfür ile yetinmeyip ve hemen arkasından "karını sat borcunu öde" diye söyleyerek olayın gerçekleşmesi yönünde sanığın bilincini tetikleyen eylemde bulunduğu mahkememizce kabul edilmiştir.

Basit bir küfür sonucu işlenen suçlarda TCK.nun 51/1. maddesi uygulanması ile olayımızda olduğu gibi süregelen küfür ve hakaretler ile birlikte "karını sat borcunu öde" sözcüğü karşısında işlenen suçlara verilen ceza arasında hakkaniyet ölçüsünde bir fark olması gerekmektedir." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu kararın da katılan vekili, sanık vekili ve C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 4.2.2002 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle CEZA GENEL KURULUnca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık Halil'in, kiracı olarak oturduğu evi, sahibi maktül Hasan Hüseyin Ş.'in istemesi nedeniyle boşaltmaya başladığı sırada, olay yerine gelen maktülün kira alacağını istediği, sanığın, parası olmadığından bahisle daha sonra ödeyeceğini söylemesi karşısında maktülün küfür etmeye başlayıp sanığın üzerine doğru yürüdüğü, sanığın toplanmış eşya arasında bulunan av tüfeğini alıp küfür etmemesi için uyardığı maktülün ise "karını sat, borcunu öde" şeklinde sözler söyleyip küfürlerini sürdürdüğü sırada sanığın tüfeği doğrultması nedeniyle kaçmaya çalıştığı ve gerek otopsi gerekse bilirkişi raporlarıyla sabit olduğu şekilde sanığın, maktülün arkasından ve yaklaşık 3 metre mesafeden ateş ederek, sağ bacak düz çukuru arkasında 9x7 cm.lik alanı kaplayan çok sayıda saçma giriş deliği oluşturacak şekilde yaraladığı, maktülün hastaneye kaldırılıp tedavi edilmesine rağmen büyük atar ve toplar damar delinmesi sonucu gelişen iç ve dış kanama nedeniyle öldüğü tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

Yukarıda açıklandığı biçimde oluştuğu hususunda uyuşmazlık bulunmayan somut olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, tahrikin derecesinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

5.3.2002 günü yapılan birinci müzakerede, sanığın eyleminin kastı aşan etkili eylem sonucu adam öldürmek suçunu oluşturabileceğinin ileri sürülmesi üzerine, öncelikle bu husus ele alınıp incelenmiş, ancak yapılan oylamada yasal çoğunluk sağlanamamıştır. Sanığın eyleminin hangi suç niteliğine uyduğunun belirlenmesi için yapılan ikinci müzakerede;

Kastı aşan etkili eylem sonucu adam öldürme ile kasten adam öldürme arasındaki ayırıcı ölçüt manevi unsurun farklılığına dayanmaktadır. Birinci durumda sadece daha hafif netice (darp ve yaralama) istenilmiş olup, daha ağır netice (ölüm) istenilmiş değildir. Ancak ölüm sonucu, yine de doğrudan doğruya failin hareketinden doğmuş bulunmaktadır. Şayet, fail daha ağır neticenin gerçekleşmesini istemişse, bu takdirde kasten adam öldürme suçunun oluştuğu kabul edilir.

Failin iç dünyasını ilgilendiren kastının belirlenebilmesi bakımından, dış dünyaya yansıyan davranışlardan hareketle sonuç çıkarmak olanaklıdır. Failin, olay öncesi, sırası ve sonrasındaki davranışları kastının belirlenmesinde ölçü olarak alınmalıdır.

Bu durumda;

a) Fail ile ölen arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,

b) Failin olayda kullandığı aracın öldürmeye elverişli olup olmadığı,

c) Ölendeki darbe sayısı ve şiddeti,

d) Darbelerin bulunduğu bölge,

e) Failin davranışlarına kendiliğinden mi yoksa engel bir nedenin etkisi ile mi son verdiği,

f) Suç aletinin kullanılış biçimi,

g) Failin olay sonrasında ölene ya da mağdura yönelik davranışları gözetilerek kastı ortaya çıkarılmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alınıp incelendiğinde;

Maktülü bacağından vurduktan sonra sanık ve eşi, eşyanın yüklü olduğu motosikletle

olay yerinden uzaklaşmışlar, sanık eşini kayınpederinin evine bırakarak Konya ilinden ayrılmış, olaydan 8 gün sonra maktülün öldüğünü öğrendikten sonra kolluk görevlilerine telefon ederek garda olduğunu bildirip teslim olmuştur. Sanık ve eşi aşamalardaki ifadelerinde soruşturmayı yönlendirerek, olayın boğuşma sırasında tüfeğin maktül ile sanık arasında çekiştirilmesi sırasında silahın kazaen ateş aldığı, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu oluştuğu kanaatini uyandırmaya çalışmışlardır. Oysa bilirkişi raporlarıyla oluşun farklı olduğu saptandığına göre, elindeki silahı korkutmak için kullanmaktan öte, arkadan maktüle etkili mesafeden ateş eden sanığın öldürme kastıyla hareket ettiği anlaşılmaktadır.

Olayda kullanılan silahın türü itibariyle, tek bir atışla çeşitli büyüklüklerde ve çok sayıda saçma tanesi isabet ettirebilme olanağı sağlaması nedeniyle av tüfekleri, vücut bütünlüğüne zarar verme ve ölüm sonucunu elde edilmesinde son derece etkili bir silahtır. Sanık tarafından etkili mesafe olan 3 metreden yapılan atış ile çok sayıda isabet sağlandığı, bu suretle beden bütünlüğü üzerinde önemli tahribat oluşturulduğu, bacak bölgesinden geçen büyük atar ve toplar damarlara çok sayıda saçma tanesi isabetinin yarattığı iç ve dış kanama sonucu hastanede yapılan tedaviye rağmen ölüme neden olduğu dikkate alındığında, suç aleti ve tüfeğinin ölüm sonucunu elde etmeye elverişli ve etkin biçimde kullanıldığı açıktır. Bu nedenle Yerel Mahkemece sanığın eyleminin kasten adam öldürme suçuna uyduğunun belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Kurul üyelerinden K.Y.Bal ise; "Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer: "...kanaatimizce 452. madde ile konulan suç, 448-450 maddelerinde yer alan adam öldürme suçunun hafifletici sebebi olmayıp, objektif sorumluluk esasına dayanan ayrı ve müstakil bir adam öldürme şeklidir". (Kişiler ve mala karşı cürümler adlı kitabının 91. sayfası).

Prof. Dr. Sahir Erman ise: "... bu hükmün müessir fiil suçunun bir ağırlaştırıcı sebebi mi, yoksa adam öldürme suçunun bir hafifletici sebebi mi yada bağımsız bir adam öldürme suçunu mu teşkil ettiği tartışılmıştır.

Ölüm neticesinin fail tarafından istenilmiş, iradesinin bu neticeyi kapsamına almış olması aranmadığı cihetle bir ağırlatıcı sebep söz konusu olamaz ise de netice sebebiyle ağırlaşmış bir suçun kabulü mümkündür". (Bkz. Erman Özek Ceza Hukuku Özel Bölümü Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, sayfa 59.) diyerek kastı aşan adam öldürme suçunun tanımını yapmışlardır.

Bilindiği üzere bu suçun maddi öğesini oluşturan hareketin "darp ve cerh veya bir müessir fiil" olması, bu hareketle ölüm arasında nedensellik bağının bulunması zorunludur. Suçun sonucu da bir kimsenin ölmesidir. bu nedenle ölümün gerçekleşmemesi halinde 452. maddedeki suçun oluşmayacağı ve faile de bu suça kalkışma hükümlerinin uygulanmayacağı, sadece işlediği etkili eylem suçunun derecesine göre cezalandırılacağı olgusundan hareketle özgün olayımıza dönecek olursak; maktûldeki yaranın sağ diz kapak iç kısmından av tüfeğiyle meydana geldiği, ateş uzaklığının üç metre olduğu, ateşin tek olduğu, doku kaybı ile birlikte toplar ve atar damarların parçalandığı saptanmıştır.

Sanığın kastını belirlemek açısından olayı irdelemek gerekirse; sanıkla maktûl arasında süregelen bir husumet olmadığı, anlaşmazlığın kira ödenmemesinden kaynaklandığı ve sanığın maktûlün evini boşalttığı sırada geçmiş döneme ait birikmiş kirayı ve o ayki zamlı kirayı istemesinden sonra, sanığın geçmişe ait borcu olmadığını, o ayki kirayı parası olmadığı için daha sonra verebileceğini söylemesi üzerine maktûlün: "karını sat, parayı öde" demesine sinirlenen sanığın, motosikletteki eşyalarının arasında bulunan av tüfeğini alarak tek el ateş etmesiyle yaralamanın, iki gün sonra da ölümün olduğu anlaşılmış ve kabulde bu yönde olmuştur. Aniden gelişen olayda üç metre uzaklıktan maktûlün baş yada gövdesi yerine bacağına ateş eden sanıkta öldürme kastının varlığından söz etmek ne derece hukuka uygun olacaktır. Üstelik eylem sonrası hemen olay yerinden kaçan bir sanık için... Benzer olaylara baktığımızda bu tür yaralamalarda ölüm oranının çok düşük olduğu da ayrı bir olgudur. burada bir sorunun yanıtını aramak gerekir ki, kanımızca yanıtı da bizi sonuca ulaştıracaktır. Maktûl ölmese ve en kötü olasılıkla bacağı kesilseydi, sanığın öldürmeye kalkışma suçundan mı mahkûm edecektik? Kuşkusuz hayır. Yukarıda açıkladığım nedenlerle Yüce CEZA GENEL KURULUnun sayın çoğunluğunun TCY.nın 448. maddesinin uygulanmasına ilişkin görüşüne katılmıyorum." şeklinde, bir kısım kurul üyeleri de aynı düşünceyle karşı oy kullanmışlardır.

12.3.2002 günlü ikinci müzakerede, suç niteliğine ilişkin uyuşmazlık çözüldükten sonra, tahrikin derecesinin belirlenmesi bakımından yapılan görüşmeler sonucunda, yasal çoğunluk sağlanamadığından, tahrikin derecesinin belirlenmesi bakımından yapılan üçüncü müzakerede:

Suçu etkileyen genel nitelikteki bir hal olan haksız tahrik, TCY.nın 51. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre tahrik; failin, haksız bir eylemin doğurduğu öfke ve elemin etkisi altında hareket ederek suç işlemesidir.

Yasanın anılan maddesinde haksız tahrikin, hafif ve ağır olmak üzere iki şeklinde söz edilmişse de birbirinden ayırt edilmesini sağlayacak kesin bir ölçüt konulmamış, "tahrik ağır ve şiddetli olursa" şeklinde genel ve soyut bir tanımlama yapılması ile yetinilerek, tahrikin derecesinin belirlenmesinde kullanılacak kıstasların uygulama ile ortaya konulması, uygulamanın yaygınlaşarak benimsenmesi ve nihayet süreklilik kazanması amaçlanmıştır.

CEZA GENEL KURULUnun yerleşik kararlarında duraksamasız olarak benimsendiği üzere, tahrikin derecesi belirlenirken, haksız hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel koşullar ve tahrik eden ile edilenin durumları gözönüne alınıp değerlendirilmeli, eğer haksız hareket bu özelliklerine göre yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa, haksız tahrikin "ağır ve şiddetli" olduğu kabul edilmelidir.

Bu açıklamalara göre somut olay ele alınarak değerlendiğinde;

Sanık, gerek savunmaları, gerekse eşi olan tanık Ayşe'nin anlatımları dikkate alındığında, maktüle olan kira borcunun bir bölümünü ödememekle esasen haksız konumdadır. Kira borcunu ödememesi nedeniyle maktülün isteğiyle evi boşaltmak durumunda kalmıştır. Maktülün, sanık ve eşinin evi boşaltmak üzere hazırlandıklarını görerek, kira alacağını istediği, ancak bunu hukuka aykırı bir şekilde sanığa hakaret ederek yaptığı anlaşılmaktadır. Sanık ve maktülün, hareketleri kıyaslandığında, maktülün, tevali etmeyen ve olay anında isabet eden aynı zaman aralığında söylediği, hakaret ve aşağılama içeren sözlerinin yarattığı öfke ve elemin etkisiyle ona av tüfeğiyle ateş edip öldürmesinde sanığın hafif haksız tahrik altında suçu işlediğinin kabulü zorunludur. Bu itibarla, haksız tahrikin derecesinin belirlenmesi yönünden isabetsiz olan Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve Üyeler ise; "Uzun süredir sanığı rahatsız ederek evden çıkmasını sağlayan maktülün, haketmediği bir kira artışını istemesi ve esasen yasal yollardan tahsil edebileceği kira alacağını zorla almaya kalkışması, yöresel koşullar dikkate alındığında "karını sat, borcunu öde" şeklinde sanık üzerinde derin izler bırakan sözler söyleyerek yarattığı ağır ve haksız elemin etkisiyle suç işleyen sanık lehine ağır haksız tahrik hükümleri uygulanması isabetli olup, direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün;

1- Suç niteliğinin belirlenmesi yönünden isabetli olduğuna, 5.3.2002 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 12.3.2002 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile;

2- Haksız tahrikin derecesinin belirlenmesi yönünden isabetsiz olduğundan BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, bu uyuşmazlık yönünden 12.3.2002 günü yapılan müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 26.3.2002 günü yapılan üçüncü müzakerede oyçokluğu ile tebliğnamedeki isteme uygun olarak karar verildi.


Sübut

CD 10 <> E: 1995/2634 <> K: 1995/3177 <> Tarih: 11.04.1995

* GÖREVLİ MEMURA HAKARET
* MALA ZARAR VERMEK
* HAFİFLETİCİ SEBEP
* TUTUKLAMA KARARI
* NAS-I IZRAR

Şikayetçi hakimin, yargısal görevini yaptığı sırada sanıkların tutuklanmaları yolunda verdiği karar yasal denetime tabi olup, sanıkların şahsına yönelik bir davranış şeklinde nitelendirilemeyeceğinden, TCK.nun 272 ve 51. maddeleri kapsamında keyfi ve haksız hareket olarak kabul edilemez.

(765 s. TCK. m. 51, 272)

Görevli memura hakaret ve nas’ı ızrar suçundan sanık İlhan’ın yapılan yargılaması sonunda; hükümlülüğüne dair, (Yalova Asliye Ceza Mahkemesi)’nden verilen 11.10.1994 gün ve 1993/579 esas, 1994/577 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan; dava evrakı C. Başsavcılığı’nın onama isteyen 21.3.1995 tarihli tebliğnamesi ile Daireye gönderilmekle incelenip, gereği düşünüldü:

Dosya kapsamına göre, başkaca haksız hareketi saptanamayan müşteki hakimin yargısal görevini ifa ettiği sırada sanıkların tutuklanmalarına ilişkin vermiş olduğu kararın, yasal denetime tabi olduğu ve sanıkların şahsına yönelik bir davranış olarak nitelendirilemeyeceği, bu nedenle eylemin TCK. nun 272 ve 51. maddesi çerçevesinde keyfi ve haksız hareket olarak kabulünün mümkün olmayacağının düşünülmemesi, aleyhte temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi (ONANMASINA), 11.4.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak : YKD. Ocak-1996 s: 146

CD 08 <> E: 2003/4271 <> K: 2003/4716 <> Tarih: 10.10.2003

* MÜESSİR FİİL VE HÜRRİYETİ TAHDİT


Yakınan hakkında hırsızlık suçundan açılan davanın sonucunun beklenmesi ve buna göre sanıklar hakkında TCK.nun 51. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiği gözetilmelidir.

(765 s. TCK. m. 51, 180)

Müessir fiil ve hürriyeti tahdit suçundan sanıklar Zülküf, Özcan, Adil'in yapılan yargılanmaları sonunda; sanıklar Zülküf, Adil'in müessir fiil suçundan, sanıklar Özcan, Zülküf, Adil'in hürriyeti tahdit suçundan hükümlülüklerine, TCK.nun 31. maddesi gereğince takdiren sanıklar Zülküf, Adil, Özcan'ın 3'er yıl kamu hizmetlerinden yasaklanmalarına dair (Muğla Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 22.5.2002 gün ve 132 esas, 264 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca CMUK.nun 318. maddesi gereğince sanıklar vekili tarafından duruşmalı inceleme isteğinde bulunulan dava evrakı C. Başsavcılığının 28.3.2003 günlü onama istekli tebliğnamesiyle dairemize gönderilmiş ve duruşma günü tayin edilerek incelenip gereği düşünüldü;

Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine; ancak,

1- Özgürlüğü daraltma eylemi sırasında yakınanın 15 gün olağan uğraşına engel olacak şekilde yaralanması nedeniyle sanıklar hakkında TCK.nun 180/1. madde ve fıkrası uyarınca ceza tayini gerekirken, aynı yasanın 179/2- 3 ve 456/1. madde ve fıkraları ile uygulama yapılması,

2- Yakınan Adnan hakkında hırsızlık suçundan açılan davanın sonucunun beklenmesi ve buna göre sanıklar hakkında TCK.nun 51. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş sanıklar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan CMUK.nun 326/son maddesi uyarınca kazanılmış haklar saklı kalmak kaydıyla hükmün bu sebeplerden dolayı (BOZULMASINA), 10.10.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak : YKD Eylül-2004 Sf : 1461

CD 02 <> E: 2001/12792 <> K: 2002/2245 <> Tarih: 11.02.2002

* MÜESSİR FİİL
* SUÇTA KULLANILAN ALETTE ÇELİŞKİ
* DEMİR ÇUBUK
* HAKSIZ TAHRİK

Sanıkların karşılıklı sövme ve müessir fiil suçunu işledikleri, ancak olayı kimin başlattığı hususu belirlenemediğine göre her iki sanık hakkında da tahrik nedeniyle indirim yapılmalıdır.

(765 s. TCK. m. 51, 456, 457/1, 480)

Yaralamak ve hakaretten sanık Murat K., müessir fiil ve hakaretten sanık Kurul B. hakkında yapılan yargılaması sonunda; Mahkumiyetlerine, hakaretten tayin olunan cezanın hakaret karşılıklı olduğundan iskatına, yargılama giderinin sanıklardan peşin olarak alınmasına dair (ÇILDIR) Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 02.03.2000 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi Ardahan ve Çıldır C.Savcıları ile sanık Kurul tarafından süresinde dilekçeyle istenmekle ve dava evrakı C.Başsavcılığının 24.04.2001 tarihli tebliğnamesiyle daireye gönderilmekle okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği düşünüldü;

Geçmişte mahkumiyeti bulunmayan sanık Murat K.'ya sövme suçundan tayin olunan bir ay hapis cezasının 647 sayılı kanunun 4/2 maddesi gereğince aynı maddenin 1.fıkrasında öngörülen ceza veya tedbirlerden birine çevrilmesinin zorunlu olduğunun gözetilmemesi cezanın ıskatına karar verilmesi karşısında sonuca etkili görülmemiştir. Ancak;

1.Mağdur sanık Kurul B. olay esnasında sanık Murat'ın demir çubukla vurduğunu söylediği, Bülent Y.'ın ise sanık Murat'ın demir levye ile vurduğunu bildirdiği, sanık Murat'ın ise yumrukla vurduğunu söylemesi ve suçta kullanılan aletin ele geçirilmemesi karşısında sanık Murat'ın olayda ne ile vurduğu hususundaki bu çelişki giderilmeden ve olayda demir çubuk kullanılması halinde bu demir çubuğun vasıfları belirlenmeden eksik soruşturma ile sanık Murat K.'ya müessir fiil suçundan tayin olunan cezanın TCK'nun 457/1. maddesi ile artırılmasına karar verilmesi,

2.Sanıklar Kurul B. ile Murat K.'nın karşılıklı sövme ve müessir fiil suçunu işledikleri, ancak olayı kimin başlattığı hususu belirlenemediğine göre her iki sanık hakkında da tahrik nedeniyle indirim yapılması gerektiği nazara alınıp sanık Murat K. hakkında müessir fiil suçundan dolayı TCK'nun 51/1 maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

3.Karşılıklı suç işleyen sanıklardan yargılama giderinin eşit olarak alınması gerektiğinin gözetilmemesi,

4.Gerekçeli karar başlığına sanık Murat K.'nın nüfusa kayıtlı olduğu yerin Güvenocak köyü yerine Dedekorkut mahallesi olarak yanlış yazılması,

Bozmayı gerektirmiş, mahalli C.Savcıları, Üst C.Savcısı ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepdendolayı istem gibi BOZULMASINA, 11.02.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.

CD 01 <> E: 2004/943 <> K: 2004/2452 <> Tarih: 21.06.2004

* KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK
* HAKSIZ TAHRİK
* CEZA EHLİYETİ

a) Sanık savunmasında ...borçları sebebiyle mallarını hacizden kurtarmak amacıyla boşanmadan önce eşi maktüleye devrettiğini, ... eşinin bu muvazaalı boşanmadan sonra başkası ile ilişki kurduğunu, müşterek oturdukları evi terkettiğini, üzerine devredilen evlerden bir tanesini de başkasına sattığını beyan ettiğine göre, varsa bu evlerle ilgili eski ve yeni malikleri gösterir tapu kayıtları ile ......sanığın güvenini suistimal edip etmediği yolunda gerekli araştırma yapıldıktan sonra sonucuna göre, haksız tahrik hükmünün tatbiki gerekip gerekmediğinin düşünülmemesi,

(765 s. TCK. m. 46, 47, 51, 450)

Eda'yı kasten öldürmekten ve izinsiz silah taşımaktan sanık İzzet'in yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin (Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 25.6.2003 gün ve 380/199 sayılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş ve hüküm kısmen re'sen de temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: duruşmalı olarak incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliğini tayin, cezayı azaltıcı takdiri tahfif sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin duruşmalı incelemede ve temyiz dilekçesinde yasak silah taşımak suçunda 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddelerinin uygulanması gerektiğine vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

a) Sanık savunmasında eşi olan maktule ile anlaşmalı olarak boşandıklarını, bu arada iki evinden birini piyasaya olan borçları sebebiyle mallarını hacizden kurtarmak amacıyla boşanmadan önce eşi maktüleye devrettiğini, boşanmadan sonra da eşi ile aynı evde birlikte yaşamaya devam ettiklerini, vekaletname ile sahip olduğu bu evlerden birini de yine vekaletle eşinin oğlu Volkan'a devrettiğini, daha sonra eşinin talebi ile bu evinde eş'inin üzerine devrini sağladığını, eşinin bu muvazaalı boşanmadan sonra başkası ile ilişki kurduğunu, müşterek oturdukları evi terkettiğini, üzerine devredilen evlerden bir tanesini de başkasına sattığını beyan ettiğine göre, varsa bu evlerle ilgili eski ve yeni malikleri gösterir tapu kayıtları ile alım satım yetkisini içeren vekaletname suretleri, sanıktan ve maktülenin oğlu Volkan'dan mütemmim malumat alınmak suretiyle celp ve tetkik olunarak, maktülenin, savunmada ileri sürüldüğü üzere sanığın mali yönden zor durumda kalmasından dolayı yaptığı muvazaalı hukuki işlemlerin hasıl olduğu durumdan istifade ile fırsatçılık yaparak sanığın güvenini suistimal edip etmediği yolunda gerekli araştırma yapıldıktan sonra sonucuna göre, haksız tahrik hükmünün tatbiki gerekip gerekmediğinin düşünülmemesi,

b) Tanık beyanlarıyla da doğrulanan savunmaya göre intihar eğiliminde ve eşiğinde olduğu ileri sürülen sanığın ceza ehliyeti ile ilgili kuşku halinin giderilmesi için Ruh Sağlığı Hastanesinden ön rapor alınıp sonucuna göre işlem yapılması lüzumunun gözetilmemesi,

Kanuna aykırı ve sanık vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde bulunduğundan kısmen re'sen de temyize tabi bulunan hükmün kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA), 21.6.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.

CD 01 <> E: 2003/2998 <> K: 2004/307 <> Tarih: 16.02.2004

* KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK
* HAKSIZ TAHRİK

Sanığın, yerini maktule bildirdiği tarihi eser niteliğindeki altın karışımı eşyanın maktul tarafından gizlice ve kendisine haber verilmeden alınıp saklandığı altınların sanık tarafından istenmesi üzerine maktulün tenasül uzvunu göstererek, "bunları alırsın" demesi sonucu çıkan tartışma sürecinde maktulü onun evindeki balyoz ile öldürüp, tenasül uzvunu kestiği ve evde altınları arayıp bulamayınca bir kısım eşyayı aldığına yönelik yapmış olduğu savunmasının aksi sabit olmaması karşısında kuşkunun lehe yorumlanması" ilkesine bağlı kalınarak TCK.nın 448 ve 51/1 maddelerince hüküm kurulması gerekir.

(765 s. TCK. m. 51, 73, 448, 450/8)

Vasıl olduğu gayeye ulaşamamaktan duyduğu infial ile Bekir'i öldürmekten geceleyin konutta hırsızlıktan sanık Ahmet'in yapılan yargılanması sonunda: altı Ay geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle müebbet ağır hapis cezasıyla hükümlülüğüne ilişkin (Muğla Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 11.10.2002 gün ve 216/405 sayılı hüküm re'sen temyize tabi olmakla beraber duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından da istenilmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: Sanığın duruşmaya müdafii göndermemesi nedeniyle duruşmasız olarak incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde konutta geceleyin hırsızlık eyleminde suç niteliği tayin, cezayı azaltıcı bir sebep bulunmadığı takdir kılınmış, sair yönlerden savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma nedenleri dışındaki isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafiinin sanığın savunmasının CYUY.nın 135. maddesine aykırı alındığına, delil teşkil etmeyeceğine, eksik incelemeye, suçların sübut bulmadığına yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1. Adam öldürme cürmünde suçun vasfı ve haksız kışkırtma yönünden;

Maktülenin eşi Zahide'nin beyanı, tanık Turgay'ın tamamlayıcı şahadeti ve 28.4.2001 tarihinde sanığın yer göstermesi sonucu varlığı saptanan gömü çukurunun durumu, çukur yakınında gözlemlenen kürek ve maktulün evindeki belirlemeler itibariyle; sanık Ahmet'in, "yerini maktul Bekir'e bildirdiği tarihi eser niteliğindeki altın karışımı eşyanın maktul tarafından gizlice ve kendisine haber verilmeden alınıp saklandığına, altınlarını istemesi üzerine maktulün tenasül uzvunu göstererek bunları alırsın demesi sonucu çıkan tartışma sürecinde maktulü onun evindeki balyoz ile öldürdüğüne, bilahare tenasül uzvunu kestiğine, evde altınları aradığına, bulamayınca bir kısım eşyayı aldığına yönelik savunmasının aksi sabit olmaması karşısında, kuşkunun lehe yorumlanması ilkesine bağlı kalınarak, TCY.nın 448, 51/1. maddelerince hüküm kurulmak yerine, kuşkuyu aleyhe yorumlamak ve varsayıma dayalı bir kurgulamayla olayı senaryolandırmak neticesi yazılı biçimde hüküm kurulması,

2. Kabul ve uygulamaya göre;

TCY.nın 450/8. maddesince hükmedilen müebbet ağır hapis türünün "TBMM.'ce idam cezalarının yerine getirilmemesine karar verilenlere mahsus" olduğu gözetilmeyerek 4771 sayılı Yasanın 1 B. maddesi uyarınca, TCY.nın 73. maddesine göre hırsızlık cezasına karşılık tertip olunan hücrenin 2 katına çıkarılması zaruretinin düşünülmemesi,

Yasaya aykırı ve sanık müdafiinin temyizi isabetli görülmekle re'sen de temyize tabi kabili temyiz hükümlerin tebliğnamedeki görüş kısmen benimsenerek (BOZULMASINA), 16.2.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kaynak : YKD Mayıs 2004 Sayfa: 786

CD 01 <> E: 1975/1853 <> K: 1975/2553 <> Tarih: 24.06.1975

Sanık, maktulün önce kendisine keser fırlattığını, buna öfkelenerek (tehevvüre gelerek) ona kürekle vurup öldürdüğünü ileri sürmüştür. Suçun sübutu, sanığın bu ikrarı ile kabul edilmiştir. Suçun nedeninin de savunmaya göre kabulü zorunlu iken, ikrarın bölünerek (tecezzi ettirilerek) sanığın lehine yasal indirici nedeninin kabul edilmemesi doğru değildir.

(765 s. TCK. m. 51, 448)

Sami’yi kasten öldürmekten sanık Süleyman’ın yapılan yargılaması sonunda: Mahkumiyetine dair ELMALI Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 20/05/1975 gün ve 85/67 sayılı hüküm resen temyize tabi olmakla beraber Yargıtay’ca incelenmesi sanık tarafından da istenilmiş olduğundan dava dosyası sanığın duruşmalı istemli layihasıyla birlikte Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:

1 - Sanığın süresinden sonra vaki duruşma isteğinin reddine,

2 - Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebebi hariç bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanığın olayda meşru savunma hali olduğuna ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak:

A - Sanık çeşitli safhalarda esaslı aykırılıklar göstermeyen savunmalarında maktulün kendisine önce keser fırlattığını, bundan tehevvüre gelerek kendisine hakim olamayarak maktule kürek vurarak onu öldürdüğünü ileri sürmüş olmasına göre sübutu sanığın ikrarı ile kabul edilen öldürme suçunun sebebinin de savunmaya göre kabulü zorunlu iken ikrarın tecezzi ettirilerek sanığın lehine kanuni indirici sebebin kabul edilmemesi,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama isteğinin reddi ile hükmün gösterilen sebepten ötürü CMUK. nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24/06/1975 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak : {Ykd Şubat 1976 s:256}

CD 01 <> E: 1977/1774 <> K: 1977/2296 <> Tarih: 29.06.1977


Aileye mensup bulunan maktulden sadır olan haksız hareketlerin adabı umumiye ve aile düzeni aleyhine işlendiği de göz önüne alındığında, ağır ve şiddetli tahrik olarak kabulü gerekir.

(765 s. TCK. m. 51)

Öz oğlu D.’yi kasten öldürmekten sanık A. ve ölümle biten işbu kavgada maktule el uzatmaktan sanık A.U.’nun yapılan yargılamaları sonunda : TCK.nun 450/1, 51/1, 59, 464/1. maddeleri gereğince sanık A.’nın 30 sene ağır hapis ve diğer sanık A.U.’nun ise 1 sene 6 ay hapis cezaları ile mahkumiyetlerine ve sanık A. hakkında TCK.nun 31, 33. maddelerinin uygulanmasına ilişkin Ünye Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 08/11/1976 gün ve 46/263 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar taraflarından istenilmiş sanık A.U. koşulunu yerine getirmiş ve sanık A. duruşmada talep etmiş hüküm öldürme yönünden re’sen de temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle sanık A.’nın duruşmaya savunucu göndermemesi sebebi ile duruşmasız olarak incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : Öldürülen D.’nin kızkardeşi ve sanık A.’nın kızı Z.’ye sarkıntılıkta bulunduğu, durumu öğrenen sanık A.’nın aile nizamı ve adabı umumiye aleyhine işlenen bu eyleminden ötürü kendisini uyardığı, maktulün ise buna hareketle cevap verdiği gibi tokatla mukabele eden yaşlı babasını yere vurup altına aldığı, birbirini kovalayan bu haksız hareketlerin tevlit ettiği şedit elem sonucu sanık A.’nın oğlu D.’yi taşıdığı bıçakla üç yerinden yaraladığı ve böylece bu yaraların meydana getirdiği iç kanama ile onu kasten öldürdüğü,

Olayın tanığı olan ve bu sıfatla önce ifade veren A.’nın diğer oğlu ve maktulün kardeşi sanık Ali’nin, eyleme katılmadığı halde sonradan babasını kurtarmak amacı ile Adliye huzurunda sahte olarak bu suçu işlediğini ileri sürerek resmi mercileri aldattığı ikrarlar, tanıklık, resmi kayıtlar, ölü muayene zaptı gibi delillerle anlaşıldığına göre:

1 - Aileye mensup bulunan maktulden sadır olan haksız hareketlerin tevali ettiği bir kısmının adabı umumiye ve aile düzeni aleyhine işlendiği de gözönüne alındığında, ağır ve şiddetli tahrik olarak kabulü yerinde olacakken sanık A. hakkında tertip olunan cezaya TCK.nun 51/2. madde ve fıkrası yerine bu hallerin adi ve hafif tahrik olarak kabulü ile TCK.nun 51/1. maddenin uygulanması,

2 - Sanık A.’nın eylemi TCK.nun 238/2. madde ve fıkrasına uyduğu gözetilmeden bu sanık hakkında da uygulama yeri olmayan TCK.nun 464/1. madde ve bendi ile hüküm tesisi,

Sonuç: Yasaya aykırı, sanıkların temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden hükmün kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi bu nedenle BOZULMASINA, depo paralarının geri verilmesine 29/06/1977 gününde oybirliği ile karar verildi.


CD 01 <> E: 1977/2579 <> K: 1977/2844 <> Tarih: 05.10.1977


Kasten adam öldürmeye eksik teşebbüs olayında taraflar silaha davranmakta haksız olduğu halde her iki taraf için 51/2 ile indirme yapılmış olması yasa ile yasaklanmış olan düelloya cevap vermek anlamına geleceğinden 51/2 ile uygulama yapılması yersizdir.

(765 s. TCK. m. 51)

M.’yi kasten öldürmeye nakısen teşebbüsten ve izinsiz silah taşımaktan sanık Y.’nin yapılan yargılaması sonunda: TCK.nun 448, 61, 51/2, 59; 6136 sayılı Kanunun 13. maddeleri gereğince öldürmeye teşebbüsten iki sene iki ay 20 gün ağır hapis ve silah taşımaktan on ay hapis ve 416.60 kuruş ağır para cezalarıyla hükümlülüğüne ilişkin A......... Ağır Ceza Mahkemesinin 18/04/1977 gün ve 76/36 sayılı hükmünün duruşmalı olarak Yargıtay’ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş ve şartı yerine getirilmiş olduğundan dava dosyası, Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle duruşmalı olarak yapılan inceleme sonunda aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : 1 - Taraflar arasında çıkan münakaşa sırasında her iki sanığın tabancalarını aynı anda çektikleri hükme dayanak alınan şahadetten anlaşılmasına ve mahkemece de böylece kabul edilmesine göre her iki tarafın da tabancaya davranmaları için haklı bir sebep bulunmadığı gibi, bu halde iki tarafta silaha davranmakta haksız olduğu halde her iki taraf için 51/2 ile indirme yapılmış olması yasa ile yasaklanmış olan düelloya cevap vermek anlamına geleceğinden 51/2 ile uygulama yapılması yersiz kabul edilmekte ise de aleyhe temyiz olmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.

2 - Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve soruşturma uygun şekilde vasıfları tayin, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş incelenen dosyaya göre verilen hükümde eleştiri hariç bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanığın ve duruşmalı incelemede müdafiinin sübuta, eksik incelemeye ve saireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA, depo parasının gelir kaydına 05/10/1977 gününde oybirliği ile karar verildi.


Haksız Tahrikin Diğer Müesseselerle İlişkisi

CG 00 <> E: 1972/503 <> K: 1972/398 <> Tarih: 04.12.1972

* TAAMMÜT
* AĞIR TAHRİK

1- Taammüt ile ağır tahrik birleşebilir.
2- Haksız tahrik oluşturan eylem için kanuni yollara başvurulması, haksız tahrik hükümlerinin uygulanması için engel teşkil etmez.
(765 s. TCK. m. 51, 448, 450)

Mahkeme; fiil taammüden işlenmişse de sanığın ağır ve şiddetli tahrik sonucu bu suçu işlediği hakkında TCK.nun 51/2. maddesinin uygulanmasın gerektiği, bu ahvalde ise taammüden bahsedilemeyeceği diğer bir deyimle taammüt unsuru ile ağır tahrik hükümlerinin bağdaşamayacağı cihetle, hakkında TCK.nun 448. ve 51/2. maddeleri gereğince mahkumiyetine karar vermiştir.

Özel Daire; 1 - Sanığın, üvey annesi ile cinsi münasebette bulunması sebebiyle öldürmeye karar verdiği ve kahvede rastladığı maktule ortada yeni hiç bir olay mevcut olmadığı halde arkasından ateş ederek öldürdüğü anlaşılmasına göre, fiilin taammüden icra edildiğinin düşünülmemesi;

2 - Cinsi münasebet nedeni ile sanığın babası kanun yollarına başvurmuş bulunduğuna göre bu hareketin sanık hakkında ağır tahrik sayılamayacağının düşünülmemesini, kanuna aykırı bularak hükmü bozmuştur.

Dosya münderecatına ve oluşa uygun düşen mahkemenin de kabulüne göre; olay günü sanığın üvey annesi ile cinsi münasebette bulunduğunu öteden beri bildiği ve bu nedenle öldürmeye karar verdiği maktulü Terme Çarşısında oturduğu kahvede görünce aralarında yeni hiç bir olay olmadan tabancasını çekip arkasından 5 el ateş ederek öldürdüğü anlaşıldığından;

1 - Cumhuriyet Savcısının bu hususa ilişen itirazının kabulü ile, (Fiilin taammüden ika edildiği) ne değinen bozmaya uyulması gerekirken (ağır tahrikle taammüdün bağdaşmayacağı ve bu itibarla TCK.nun 450/4. maddesi yerine aynı Kanunun 448. maddesi ile sanığın mahkumiyetine) ilişkin direnme kararı yasaya aykırı bulunduğundan bozulması,

2 - C. Savcısının bu husustaki itirazının reddi ile, dosya münderecatına ve mevcut delillere ve sonradan gösterilen gerekçeye göre (olay nedenin ağır tahrik sayılacağına ve bu itibarla sanık hakkında TCK.nun 51/2. maddesinin uygulanmasına) ilişkin direnme kararı yasaya uygun bulunduğundan onanması gerekir.

SONUÇ : Bu nedenlerle tebliğnamedeki istek gibi direnme hükmünün 1. sebepten BOZULMASINA, tebliğnamedeki isteğe aykırı olarak 2. sebepten onanmasına 04/12/1972 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

CD 01 <> E: 2003/3103 <> K: 2003/1962 <> Tarih: 17.09.2003


Maktulün elindeki tabancayı zorla aldıktan ve böylece kendisine veya yakınlarının hayatına yönelik mutlak tehlike hali zail olduktan sonra ateş edip sırttan giren ve öldürücü etki yapan mermi de dahil onu 3 yerinden vurup öldürdüğünün, mermi isabet yerlerinden ve dosya kapsamından anlaşılmasına mahkemece de oluşun bu şekilde vuku bulduğunun kabul edilmesine, başlangıçta mevcut bulunan yasal savunma halinin maktulün elinden tabanca alındıktan sonra ortadan kalkmış bulunmasına göre, eylemin yasal savunma veya bunun aşılması suretiyle değil ağır tahrik altında gerçekleştirildiğinin kabulü gerekir.

(765 s. TCK. m. 50, 51, 59)

Zaruretin tayin ettiği hududu tecavüz etmek suretiyle Sayim Y. kasten öldürmekten sanık Mehmet Can S. yapılan yargılanması sonunda:Hükümlülüğüne ve diğer sanıklar Nurhan Y. (S.) ile Remziye S. üzerlerine atılı müsnet suçtan beraatlerine ilişkin (EYÜP) İKİNCİ Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 5.2.2003 gün ve 33/21 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi sanık Mehmet Can S. ve müdahiller taraflarından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

1- Sanık Mehmet Can vekilinin yüzüne karşı verilen kararı yasal süreden sonra temyiz ettiği anlaşılmakla sanık vekilinin süresinden sonra vaki temyiz inceleme isteğinin CMUK.nun 310. maddesi uyarınca reddine,

2- Müdahiller Mehmet ve Bilen Y.'in temyiz talepleri üzerine yapılan incelemede;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Mehmet Can'ın adam öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdiri cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen kabul ve kısmen reddedilmiş, sanıklar Nurhan ve Remziye'nin üzerlerine atılı suçtan elde edilen delillerin mahkumiyetlerine yeter nitelik ve derecede bulunmadıkları mahkemece kabul ve takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümde isabetsizlik görülmemiş olduğundan, müdahiller Mehmet ve Bilen Y.'in bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle sanıklar Nurhan ve Remziye'nin beraatlerine dair hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA),

Sanık Mehmet hakkındaki hükmün incelenmesinde;

Sanığın maktülün elindeki tabancayı zorla aldıktan ve böylece kendisine veya yakınlarının hayatına yönelik mutlak tehlike hali zail olduktan sonra ateş edip sırttan giren ve öldürücü etki yapan mermi de dahil onu 3 yerinden vurup öldürdüğünün, mermi isabet yerlerinden ve dosya kapsamından anlaşılmasına mahkemece de oluşun bu şekilde vukubulduğunun kabul edilmesine, başlangıçta mevcut bulunan yasal savunma halinin maktülün elinden tabanca alındıktan sonra ortadan kalkmış bulunmasına göre, eylemin yasal savunma veya bunun aşılması suretiyle değil ağır tahrik altında gerçekleştirildiğinin kabulü ile sanığın TCK.nun 448, 51/2 ve 59. maddeleri ile tecziyesi gerekirken TCK.nun 50. maddesi uygulanarak yazılı şekilde hüküm tesisi,

Kanuna aykırı ve müdahillerin temyiz itirazları bu itibarla yerinde bulunduğundan hükmün tebliğnamedeki düşünce hilafına (BOZULMASINA) 17.09.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.


CD 01 <> E: 2002/127 <> K: 2002/1873 <> Tarih: 15.05.2002

* KAN GÜTME SAİKİYLE ADAM ÖLDÜRME
* BASİT TAHRİKLE ÖLDÜRME
* 6136 SAYILI KANUNA MUHALEFET
* ÖLÜM CEZASININ KALDIRILMASI

Yerleşmiş uygulamalara göre kan gütme saikinin kabul edilebilmesi için, kan gütme saikine başkaca bir saikin eklenmemesi, öldürme fiilinin münhasıran kan gütme saikiyle işlenmesi gerekir.Oysa sanık; babasını öldüren maktulü babasının öldürülmesinden duyduğu elem ve öfkenin etkisi altında öldürmüştür. Bu halde münhasıran kan gütme saikinden bahsedilemez. Aradan 11 yılın geçmesi, ilk olayın failinin cezasını çekip çıkması tahrik halini bertaraf etmeyip, derecesini etkileyecek bir neden oluşturabilir. Bu nedenle sanığın basit tahrik altında kalarak ve tasarlayarak adam öldürmekten TCK.nun 450/4, 51/1, 59. maddeleriyle cezalandırılması yerine, kan gütme saikiyle öldürmekten hüküm kurulması hatalıdır.

(765 s. TCK. m. 51/1, 59, 77, 450/4) (2709 s. Anayasa. m. 38) (4616 s. ŞSEK. m. 1) (6136 s. ASK. m. 1)

Abdulvahap K'nu kan gütme saikiyle öldürmekten ve izinsiz silah taşımaktan sanık Oktay G'nun yapılan yargılanması sonunda: müebbet ağır hapis cezasıyla hükümlülüğüne ilişkin (NİĞDE) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 29.6.2001 gün ve 25/136 sayılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş ve hüküm kısmen re'sen de temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: duruşmalı olarak incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Oktay G'nun suçlarının sübutu kabul kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin TCK.nun 448. maddesinin tatbik edilmesi gerektiğine ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

a) 19.9.1987 tarihinde sanığın babasının maktul Abdulvahap ve Ünal tarafından öldürüldüğü ve faillerinin TCK.nun 448, 463. maddeleriyle hükümlülüklerine karar verildiği, sanık Ünal'ın bu olay nedeniyle 11.9.1993 tarihinde sanığın kardeşi Barış ve amcası Başar tarafından öldürülmesinden sonra önceki olayın faili olan Abdulvahap'ın da bu nedenle tasarlanarak sanık Oktay tarafından öldürülmüş olduğu, dosya içeriği delil ve oluştan anlaşılmıştır.

Yerleşmiş uygulamalara göre kan gütme saikinin kabul edilebilmesi için kan gütme saikine başkaca bir saikin eklenmemesi öldürme fiilinin münhasıran kan gütme saikiyle işlenmesi gerekir.Oysa sanık; babasını öldüren maktulü babasının öldürülmesinden duyduğu elem ve öfkenin etkisi altında öldürmüştür. Bu halde münhasıran kan gütme saikinden bahsedilemez. Aradan 11 yılın geçmesi, ilk olayın failinin cezasını çekip çıkması tahrik halini bertaraf etmeyip derecesini etkileyecek bir neden oluşturabilir. Bu nedenle sanığın basit tahrik altında kalarak ve tasarlayarak öldürmekten TCK.nun 450/4, 51/1, 59. maddeleriyle tecziyesi yerine yazılı şekilde kan gütme saikiyle öldürmekten hüküm kurulması,

b) 6136 sayılı Yasaya aykırılıktan açılan kamu davasında; suçun işlendiği tarih ve fiilin kanunda öngörülen azami sınırı itibariyle 4616 sayılı Yasanın 1. maddesi 4. bendi uyarınca ertelenmesine karar verilmesi gerektiği halde hükme bağlanıp bundan sonra TCK.nun 77/2. maddesi uyarıca tenziline karar verilmesi, kanuna aykırı,

c) Kabule ve uygulamaya göre de; hükmünden sonra yürürlüğe giren 4709 sayılı kanun ile Anayasanın 38. maddesine eklenen fıkra uyarınca ölüm cezası kalkıp, temel cezayı gerektiren yaptırımın idam ile başlayıp, TCK.nunda yapılacak yeni uyarlamalar karşısında yeniden mahallinde hüküm kurulması zorunluluğu bozmayı gerektirmekle;

Sanık müdafiinin duruşmalı incelemede temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA) 15.05.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.

2001/1059 <> K: 2001/2220 <> Tarih: 21.05.2001

1- Cezayı hafifletici bir saik varsa "kan gütme saikinin" geçerliliği kalkacağından ağır kışkırtma altında tasarlanarak öldürüldüğü kabul edilen maktulle ilgili fiil yönünden sanıkların TCK.nun 64/1, 450/4, 51/2, 59. maddelerince hükümlendirilmeleri;

2- Maktul Vezir´i öldürmekten verilen müebbet ağır hapse 73. madde uyarınca özgürlüğü bağlayıcı tüm cezaların "hücre hapsi" olarak ayrı ayrı içtimai gerekir.

(765 s. TCK. m. 64/1, 450/4, 10, 51/2, 59)

Ali Rıza'yı kangütme saikiyle taammüden birlikte öldürmekten, diğer bir suçu hazırlamak ve de kolaylaştırmak maksadıyla Vezir'i keza birlikte öldürmekten Gıyasettin ile Ali'yi kasten birlikte öldürmekten Zübeyit ile Vahyettin'i silahla birlikte yaralamaktan sanık Fesih ile köy korucusu sanık (RP), Veli, Fahrettin, (RG) ile İlhan'ı silahla birlikte yaralamaktan köy korucusu sanık (RP) ve izinsiz silah taşımaktan adı geçen sanık Fesih'in yapılan yargılanmaları sonunda: sanık Fesih'in 1 yıl 12 ay 60 günü geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle müebbet, sanık Rıza'nın da keza 1 yıl 12 ay 40 günü geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle müebbet ağır hapis cezası ile hükümlülüklerine ilişkin (Doğubeyazıt Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 2.6.2000 gün ve 52/73 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi sanıklar tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

1- Sanıklar Fesih ve Rıza'nın adam öldürme suçlarıyla ilgili hükümlerin sanık müdafiilerinin temyizine hasren ve kısmen re'sen yapılan incelemesinde;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar Fesih ve Rıza'nın öldürmelere ilişkin suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç nitelikleri tayin, maktul Ali Rıza'ya yönelik eylemde ağır tahrike ve takdire diğer eylemlerde takdire yönelik cezayı azaltıcı sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle değerlendirilip kısmen kabul ve kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre incelemeye konu eylemlerle ilgili olarak verilen hükümde isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanıklar müdafiinin; maktul Ali Rıza'nın öldürülmesinde sanık Rıza için suç vasfına, sanık Fesih için sübuta, maktul Vezir'in öldürülmesinde sanık Fesih için suç vasfına, sanık Rıza için sübuta, maktuller Gıyasettin ve Ali'nin öldürülmesinde sanık Fesih için sübuta ve sanık Fesih'e TCK. 66. maddesinin uygulanmasının gerekmediğine vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

2- Ancak;

a) "Kangütme saik"nin, "kışkırtma kapsamında cezayı hafifletici" herhangi bir saikle birlikte mütalaa olunamayacağı, eğer bu nitelikte, bir saik mevcut ise "kangütme saiki"nin geçerliliğinin kalkacağı gözetilmeden, ağır kışkırtma altında tasarlanarak öldürüldüğü kabul edilen maktul Ali Rıza ile ilgili fiil yönünden sanıklar Fesih ve Rıza'nın; TCK.nun 64/1, 450/4, 51/2, 59. maddelerince mahkumiyeti yerine 450/4, 10, 51/2, 59. maddelerince hükümlendirilmeleri,

b) Cezaların içtimaına ilişkin 1. kitap 7. bab normlarının, ara içtimalarla cezanın vasfını değiştirmeye ve bu değişimi esas alarak ikinci bir işlemle hücre hapsi uygulamaya elverişli bulunmadığı, bu itibarla sanıklara verilen cezalardan ikisinin ayrı ayrı 24 yıl ağır hapsi aşması nedeniyle yasanın 71/2. maddesince öncelikle bunların müebbet ağır hapse çevrilmesinin ve bilahare bir diğer suç nedeniyle verilen müebbet ağır hapisle içtimainin 70. madde kapsamında yapılmasının yasanın lafzı ve ruhuyla ve süreklilik kazanan Dairemiz uygulamalarıyla çeliştiği gözetilmeden, maktul Vezir'i öldürmeleri nedeniyle verilen müebbet ağır hapse 73. madde uyarınca hürriyeti kısıtlayıcı diğer tüm cezaların hücre hapsi olarak ayrı ayrı içtimai yerine maktuller Gıyasettin ve Ali'yi öldürmekten tertip olunan ve herbiri 24 yılı aşkın bulunan cezaların önce 71. madde kapsamında müebbet ağır hapse çevrilerek ve bilahare yasanın 70 ve 73. maddeleri uygulanarak hücre hapsi uygulamasının yapılması yasaya aykırı bulunmakla,

3- Sanıklar Fesih ve Rıza'nın; mağdurlar Zübeyit, Vahyettin, Fahrettin, Rıza, İlhan ve Veli'ye yönelik silahla yaralama ve sanık Fesih'in ruhsatsız silah bulundurma suçlarıyla ilgili hükümlerin incelenmesinde;

Gayrimuayyen kasıtla yapılmaları nedeniyle yaralamalarda ve silahın niteliği itibariyle ruhsatsız silah taşımada suç vasıfları isabetle saptanmış ise de;

Suçların niteliğine 27.4.1998 tarihinde işlenişine ve yasal cezalarının üst sınırına göre hüküm tarihinden sonra 22.12.2000 günü yürürlüğe giren 4616 sayılı Yasanın 1. maddesi 4. bendi uyarınca işbu suçlarla ilgili kamu davalarının ertelenmesi yönünde yerel mahkemece karar verilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmekle 2 a, b bentlerinde tebliğnameye aykırı olarak 3. bentte tebliğnamedeki görüş doğrultusunda tüm hükümlerin (BOZULMASINA), 21.5.2001 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kaynak : {YKD. Kasım-2001 s: 1754}

MEŞRU MÜDAFAA
CD 01 <> E: 1977/2684 <> K: 1977/3135 <> Tarih: 25.10.1977


Zorla kaçırılmak istenen mağdurenin yakınlarının sanığa karşı koyarak sanığa taş atmaları savunmanın tabii icaplarından olduğundan, sanığın işlediği suçta haksız tahrikten söz edilemez.

(765 s. TCK. m. 51, 450)

D.’yi evlenmek maksadıyla zorla kaçırmaktan buna mani olunmaktan duyduğu infialle H.’yi öldürmekten ve M.’yi de öldürmeye tam derecede teşebbüsten ve izinsiz silah taşımaktan sanık S.’nin yapılan yargılaması sonunda : Hükümlülüğüne ilişkin Muğla Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 23/05/1977 gün ve 233/138 sayılı hüküm dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile dairemize gönderilmekle, incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : 1 - Mağdurenin zorla kaçırıldığı ilk beyanlardan açıkça anlaşılmaktadır. Olay günü de mağdureyi tanık Z.’nin evinden alıp kamyona bindiren mağdurenin kardeşi H. babası M.’nin bu hareketlerine kızan sanığın kamyonu habersizce atladığı ve olay yerinde tabancasını çekerek kamyonu durdurduğu ve mağdurenin kendisinde kalmasını önlemelerinden duyduğu tehevvürle maktulü öldürdüğü, mağduru da öldürmeye teşebbüs ettiği dosyanın akışından tarafların ve tanıkların beyanından sübuta ermektedir. Maktul ve mağdurun davranışlarında yasalara aykırı bir durum yoktur. Kızlarının ve kardeşlerinin sanıkta kalmalarına rıza göstermeyerek mağdureyi götürmeleri normal bir davranıştır. Sanığın kamyonu durdurmasında ona karşı koymaları ve taş atmaları da savunmanın tabii icaplarındandır. Bu şartlar altında sanığın işlemiş olduğu suçlarda haksız tahrikten istifade ettirilmemesi ve 450/8. maddenin tatbiki yerindedir. Bütün bu sebepler mahkemenin duruşmadan ve tahkikattan edindiği kanaatle vardığı sonuçta bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki bozma isteğine iştirak edilmemiştir.

2 - ... yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile tebliğnamedeki düşüncenin reddiyle resen de temyize tabi bulunan hükmün ONANMASINA, depo parasının gelir kaydına 25/10/1977 gününde oyçokluğuyla karar verildi.


CD 01 <> E: 1977/2805 <> K: 1977/3370 <> Tarih: 09.11.1977

* ŞAHISLARA KARŞI CÜRÜMLER
* KASTEN ADAM ÖLDÜRME
* CEZAYA EHLİYET VE BUNU KALDIRAN VEYA HAFİFLETEN SEBEPLER
* MEŞRU MÜDAFAA
* KEŞİF

Maktulün sanığı kovalaması sırasında satırı sanığa vurmak için kaldırması fiilinde zaruret unsurunun oluşup oluşmadığının araştırılarak sonucuna göre olayda meşru savunma şartlarının mevcut olup olmadığının tespiti ve yara adedine göre de TCK.nun 50. maddenin uygulanıp uygulanamayacağının düşünülmesi gerekirken eksik soruşturmaya dayanılarak sanık hakkında 51/2. maddenin uygulanması verilen hükmün bozulmasını gerektirir.

(765 s. TCK. m. 49, 50, 51, 448, 450) (1412 s. CMUK. m. 78)

Özkardeşi Ahmet’i kasten öldürmekten ve izinsiz silah taşımaktan sanık Rasim’in yapılan yargılaması sonunda : Hükümlülüğüne ilişkin Trabzon Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 08/06/1977 gün ve 97/129 sayılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtay’ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş, koşulu da yerine getirilmiş olduğundan dava dosyası, Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle sanığın duruşmaya müdafii göndermemesi sebebiyle duruşmasız olarak incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : 1 - İncelenen dosyaya göre silahtan verilen hükümde bir isabetsizlik görülmediğinden bu yöne ilişen itirazlarının reddi ile silahtan verilen hükmün ONANMASINA,

2 - Öldürme suçundan verilen hükme gelince:

A) Sanık Rasim ile maktul kardeştirler. Olaydan önceki gecede aralarında para meselesinden bir tartışma çıkmış ve maktul sanığı hırsızlıkla itham etmiş ve onu dövmüştür; olay sabahı da kavga tazelenmiş ve maktul, sabahleyin de sanığı dövmüş eline geçirdiği satırla sanığa saldırmış, sanıkta kaçmaya başlamış, bir süre kaçan sanık arkasına baktığında maktulü iki-üç metreye kadar yaklaştığını görünce dört el ateş ederek onu göğsünden dört yerinden yaralayarak öldürmüş olmasına göre olay yerinde tanıklar ve taraflar hazır bulundurulmak suretiyle temsili ve tatbiki keşif yapılarak maktulün sanığı kaç metre kovaladığı, ateş ettiği anda maktulün satırı sanığa vurmak için kaldırmış olup olmadığının, tanıklardan sorularak satırı vurmak üzere iken maktulün vurulup vurulmadığının ve olayda bu suretle zaruret unsurunun oluşup oluşmadığının araştırılarak sonucuna göre olayda meşru savunma şartlarının mevcut olup olmadığının tespiti ve yara adedine göre de 50. maddenin uygulanıp uygulanmayacağının düşünülmesi gerekirken eksik soruşturmaya dayanılarak sanık hakkında 51/2. maddenin uygulanması,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları ile tebliğname münderecatı bu itibarla yerinde görüldüğünden öldürme yönünden verilen hükmün gösterilen nedenlerle bozulması gerekmektedir.

Sonuç: Öldürme suçundan verilen hükmün gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, depo parasının geri verilmesine 09/11/1977 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


İndirim oranı

CG 00 <> E: 1980/199 <> K: 1980/297 <> Tarih: 22.09.1980

* KANUNİ TAHFİF SEBEBİ

Olaydan 10-15 dakika önce meydana gelen tartışmada haksız olan sanığın daha sonra maktulle karşılaşıp karşılıklı olarak tabancalarını çekmeleri ve birbirlerine ateş etmeleri olayında ilk haksız hareket sanıktan gelmiş olduğundan, olayda ağır tahrik değil, adi tahrik hali vardır.

(765 s. TCK. m. 51)

Dosya kapsamına, toplanan delillere göre; köy muhtarının maktul Y.A.’a "çayırınız biçimine gelmiş, neden biçmiyorsunuz?" diye sorması üzerine orada bulunan ve sorulan soruyla bir ilişkisi olmayan sanık O.B. maktulle arası açık olduğundan (onlar bedava çalışacak adam arıyor) diyerek maktule sataşmıştır. Taraflar evlerine giderken köy çeşmesi yanında tekrar tartışmışlar ve karşılıklı tabanca çekmişler, araya giren tanıklar tarafından aralanarak evlerinde götürülmüşlerdir. Bu olaydan 10-15 dakika sonra maktulle sanık yol kavşağında karşılaştıklarında tabancalarını çekerek birbirlerine ateş etmişler, maktul aldığı isabetle ölmüştür. Kimin daha önce ateş ettiği kesin olarak anlaşılmamıştır.

Bu oluşa göre ilk haksız davranış sanıktan gelmiş, mahkemece bu durum ve tahrikin ağırlık ve muhtevasını yasaya uygun olarak değerlendirmiş, cezadan TCK.nun 51/1. maddesiyle indirme yapmıştır.

Mahkeme, ceza uygulaması yaparken cürüm ile ceza arasındaki adil orantıyı korumuş, değerlendirme yetkisini dosyaya, adalet ve nesafet kurallarına uygun olarak kullanmıştır.

Bu itibarla Özel Daire onama kararı yasaya uygun bulunduğundan, itirazın reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk kararına katılmayan üyeler ise, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararlılık gösteren kararlarında taraflardan hangisinin daha önce ateş ettiğinin anlaşılmaması halinde, değerlendirmenin sanık lehine yapılması ve TCK.nun 51/2. maddesinin uygulanması gerekeceği belirlendiğinden, itirazın kabulü yolunda oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle itirazın REDDİNE, gereği için dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, üçte ikiyi geçen çoğunlukla 22/09/1980 tarihinde karar verildi.

CG 00 <> E: 1980/236 <> K: 1980/313 <> Tarih: 06.10.1980

* TAHRİK

Karşılıklı olarak tabanca çekip ateş ederek birbirini vurma olayında, hangi tarafın daha önce davrandığı tesbit edilemediği durumlarda sanık lehine ağır tahrik kabul edilmelidir.

(765 s. TCK. m. 51, 448)

Suç tarihinden önce sanıkla öldürülen Bayram Özbakır’ın eşlerinin kavga ettikleri, öldürülenin de sanığın eşine küfür ettiği, bu olayları öğrenen sanıkla, olay günü odun getirmeye giden öldürülen arasında çıkan tartışma sırasında, her ikisinin de tabancalarını ateşledikleri, Bayram Özbakır’ın öldürdüğü, sanığınsa 15 gün iş ve gücünden kalacak şekilde göbeğinin sol tarafından yaralandığı, hangisinin daha önce ateş ettiğinin tesbit edilemediği anlaşılmıştır.

Sanığın savunmalarından ve tanık beyanlarından yararlanmasından sonra yere düşmeyen sanığın, yakında bulunan bir eve yürüyerek gidebildiği ve orada bulunanlarla konuşabildiğinin belirlenmesine göre; "sanığın da raporda gösterilen yarayı aldıktan sonra ateş etmesinin mümkün olup olmadığının dosyanın Adli Tıp meclisine gönderilerek bir raporla tesbit ettirilmesi’ne gerek bulunmadığından, bu yöne ilişkin direnme isabetli görülmüştür. Ancak;

Hangi tarafın tabanca atışını daha önce başlattığı belirlenmemiştir.

Kavganın durumu silaha davranmayı gerektirmediğine ve her iki taraf belli husumet nedeniyle kavgaya ve silahla müsademeye giriştiğine göre, taraflardan birini, ya da ötekini yasal savunma halinde görmeye olanak yoktur. Hangi tarafın silahını önce ateşlediği saptanamadığına göre, sanığın TCK.nun 51/2. maddesinin yararlandırılması gerekir.

CG 00 <> E: 1979/472 <> K: 1979/2 <> Tarih: 15.01.1979

* DÜELLO

Silahla düello yapıp adam öldüren sanığa verilen cezadan TCK.nun 51/2. maddesiyle indirim yapılmalıdır.

(765 s. TCK. m. 49, 50, 51, 448)

Hükme dayanarak yapılan şahadete, C. Savcısı tarafından olay yerinde yapılan keşfe dair 18/05/1977 günlü zabıt varakası ve yanı günlü ölü muayene tutanağı ve tüm dosya içeriğine göre sanık A.U.’nın olay günü saat 17.00 sıralarında öldürülenin akrabası olan A.S.’ye ait kahvehaneye giderek kahvecinin "asmazsan iyi olur" diye söylemesine rağmen ısrar ederek mensubu bulunduğu Adalet Partisinin seçim afişlerini asması üzerine, bir süre önce Cumhuriyet Halk Partisinin afişlerinin asılması teklifi reddedilen M.S.’ye ait kahvehaneye giderek kahvecinin "asmazsan iyi olur" diye söylemesine rağmen ısrar ederek mensubu bulunduğu Adalet Partisinin seçim afişlerini asması üzerine, bir süre önce Cumhuriyet Halk Partisinin afişlerinin asılması teklifi reddedilen M.S. adındaki şahsın yerinden kalkarak afişlerin asılmasına mani olmayan akrabası olan kahveciye "niçin astırıyorsun, astırma" diye söylediği, onun da "mahzuru yok" diye cevap verdiği ve bu cevaba sinirlenen adı geçeninde kendisine bir tokat vurduktan ve asılan afişlerden bir kısmını yırttıktan sonra kahveden ayrılarak lokantada arkadaşları H.O ve İ.U. ile birlikte yemek yiyip içki içmekte bulunan babası öldürülen İ.S.’nin yanına giderek "baba, Alaattine vurdum" diyerek kahvede cereyan eden afiş asılma olayını anlatması üzerine, öldürülenin "ben Alaattin’in yanına gideyim de olayı büyütmesinler" diyerek lokantadan ayrıldığı, arkadaşları ile birlikte kahveye giderek kahveci A.S.’ye "ne ...ok yemeye kavga ediyorsunuz, biz güya akrabayız önce birbirimizi kollamamız gerekirken birbirinize giriyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet Partisi dedirtmeyin, daha önce Mustafa’nın getirdiği afişlerin asılmasına müsaade etmemişsin, daha sonra ne halt etmeye başkasınınkini asıyorsun, asıyorsan hepsini asacaksın, yoksa hiçbirisini asmayacaksın, sen esnafsın, kalk bunları indir, burayı da kapat git" diye söylemesi üzerine, kahvenin arka tarafında oturan sanık A.U.’nın kahveyi terkettiği, bunu müteakip kahvecinin eline aldığı bir sopa ile sanık tarafından asılan afişleri sinirli bir vaziyette indirince, öldürülenin yerinden kalkarak kendisine bir tokat vurduğu ve bu arada kahvede oturanın şahadetlerine göre "bunu asanın da, astıranın da anasını avradını sk. ederim" diye küfrettikten sonra buradan ayrılıp TÖB-DER lokaline gittiği, arkadaşlarıyla birlikte bir masaya oturarak sohbete başladığı, sanığın saat 22.30 sıralarında lokalin kapısını açarak içeri girip kapıyı denetim altına alacak şekilde yarım sola döndükten sonra her iki elleri ceplerinde olduğu halde öldürülenin oturmakta bulunduğu masaya taraf " afişleri ben astım, bana küfredenin anasını avradını sk. ederim" deyince, öldürülenin "senin ağzına s.ç.tığımmın oğlu diyerek sanığa doğru yürüyünce sanığın eline bir sandalye alarak öldürene hücum ettiği, öldürülenin de bir sandalye kaptığı, bu durumu gören ve müessif bir olay cereyan edeceğini anlayan lokantadaki müşterilerin bunu önlemek amacıyla sanıkla maktul arasına sandalye atmaya başladıkları ve bir anda ortalığın karıştığı bir sırada hangisinin daha önce çektiği belli olmayan tabancalarıyla düelloya başladıkları, bu silahlı düello sonucunda İ.S.’nin öldüğü, sanığın da ağır biçimde yaralandığı anlaşılmıştır.

Olayın cereyan eden bu şekline ve ilk silahlı saldırının hangisi tarafından başlatıldığı hususunda kesin bir şahadet elde edilmemiş bulunmasına ve her iki tarafın tabanca gibi müessir bir silahla etkili bir mesafeden birbirlerine karşı saldırıda bulunmalarına göre; suçun ağır tahrik altında işlendiğine ve TCK.nun 49 ve 50. maddelerinde yazılı hal ve şartların gerçekleşmediğine ilişkin mahkemenin kabulünde ve bunun doğrultusunda TCK.nun 448, 51/2. maddeleri uyarınca verdiği hükmü onayan Özel Daire gerekçesinde de yasaya aykırı bir yön bulunmadığından ve C. Savcısının hakkındaki mütalaasından sonra, sanıktan bu mütalaa gereğince savunma alındığının anlaşılması karşısında, bu hususa yönelik itiraz nedeni de yerinde görülmediğinden, itirazın reddine karar verilmelidir.

CG 00 <> E: 1976/1-267 <> K: 1976/285 <> Tarih: 14.06.1976

* AĞIR KIŞKIRTMA

Geçimsizlik nedeniyle babası evine sığınan karısını, yasal yollara başvurmaksızın kendiliğinden ve zorla götürmek isterken kayınbabası tarafından öldürülen damadın bu haksız eylemi, ağır kışkırtma niteliğini taşır.

(765 s. TCK. m. 51/2, 449/1)

Adam öldürmekten sanık A.’nın yapılan yargılaması sonunda; hükümlülüğüne ilişkin Atındağ İkinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 18/04/1975 günlü hüküm re’sen de temyize tabi olup sanığın temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince incelenerek, 11/11/1975 gün ve 2187/3566 sayılı ilamıyla bozulup yerine geri çevrilmiştir.

İlk hükümde direnmeyi kapsayan 19/03/1976 günlü son hüküm re’sen de temyize tabi olup Yargıtay’ca incelenmesi sanık vekili tarafından istenilmiş olduğundan dosya Cumhuriyet Başsavcılığının hükmün onanması istemini bildiren 20/05/1976 gün ve 1853 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Damadını kasten öldürmekten sanık A.’nın TCK.nun 449/1, 51/1. maddelerince cezalandırılmasına ilişkin hükmü, Özel Daire; maktul kötü muamelesi sonucu babası olan sanığın evine sığınan karısını arzusu hilafına sanığın konut dokunulmazlığını bozarak evinin içinden kolundan tutup sürükleyerek zorla götürmek istemesi sırasında öldürülenin haksız ve ağır tahrik niteliğindeki bu eyleminin etkisi altında suçu işlediği anlaşıldığı cihetle, sanık lehine TCK.nun 51/2. maddesinin uygulanması gerekirken 51/1. ile cezadan indirme yapılması isabetsizliğinden bozmuş ve mahkeme ise bazı düşüncelerle ilk hükmünde direnmiştir.

Toplanan delillere ve oluşa göre öldürülen M., şiddetli uyuşmazlığı nedeniyle evini terk ederek babası sanık A.’nın evinde kalan karısı B.’yi yasal yollara başvurmadan bu yerden alıp götürmek istemiş, eşi ise bunu kabul etmeyerek direnmiş ve babası sanık A.’dan zorla götürülmesini önlemesi için feryat ederek yardım istemiştir. Sanık tabancasını alarak onların arkasından koşmuş, apartman merdivenlerinden müteaddit el ateş etmiştir. Maktul bu atışlara rağmen eşi B.’yi apartmandan 150 metre uzaklaştırarak kardeşinin kullandığı minibüse götürmek istemiş, bu sırada yetişen sanığın yaptığı atışlarla yaralanarak ölmüştür.

Maktul yasal yollara başvurmadan babası evine geçimsizlik nedeniyle sığınan eşini kendiliğinden ve zorla götürmek isterken kayın babası sanık A. tarafından öldürülmüş olmasına göre bu haksız ve ağır kışkırtmadan dolayı TCK.nun 51/2. maddesi uyarınca sanığın cezasından indirme yapılması gerekir.

Bu bakımdan sanık vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kendiliğinden de temyize tabi direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Üye O.M.K.’nin düşüncesi ise; sanığın geçinemediği kocasından ayrılan kızı evine geldikten sonra onu almak için gelen damadını öldürmüş olmasına göre tahrikin tayin olunan derecesinde bir isabetsizlik bulunmadığı düşüncesiyle direnme hükmünün onanması yolundadır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme hükmünün isteğe aykırı olarak BOZULMASINA 14/06/1976 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.

Kaynak : YKD. Kasım-1977 s: 1603

CG 00 <> E: 1973/216 <> K: 1973/578 <> Tarih: 24.09.1973

* TAHRİK

Aynı haksız hareketin sanıklardan biri hakkında idi, diğeri hakkında ağır tahrik kabul edilmesi ve farklı indirimler yapılması usule uygun değildir.

(765 s. TCK. m. 51)

Sanık Fatma Geniş’in oğlu diğer sanık Muzaffer Geniş, sınır anlaşmazlığından dolayı öldürülen İsmail Boztepe ile kavga yapmış ve İsmail’in kendisine tokat vurması, gerek kendisine ve gerekse kavgaya katılan annesi diğer sanık Fatma Geniş’e kesek atıp, kazma ile üzerine yürümesi sonucu ona tabancasıyla ateş ederek öldürdüğü şeklinde oluşan olayı mahkeme de bu biçimde kabul etmiş ve Muzaffer Geniş hakkında bu haksız eylemleri, adi kanuni tahrik kabul ederek, TCK.nun 51/1. maddesi uyarınca cezadan indirme yaptığı halde, kavgada öldürülen İsmail’e el uzatan Fatma Geniş hakkında aynı haksız eylemleri, kanuni ağır tahrik kabul ederek, TCK.nun 51/2. maddesince uygulama yapmıştır. Özel Daire; aynı haksız hareketin, sanıklardan biri hakkında adi, diğeri hakkında ağır kanuni tahfif sebebi kabul edilmek suretiyle, yapılan uygulamayı yerinde görmeyerek, hükmü bozmuş, bozmaya karşı da direnilmiştir.

Öldürülenin, haksız olarak nitelendirilip varlığı mahkemece de kabul edilen eylemleri, sanık Muzaffer’e tokat vurmak, kazma ile üzerine yürümek ve kazma elinden alındıktan sonra da, kesek atmaktan ibaret bulunmasına göre; aynı haksız eylemlerin, sanıklardan aslı fail Muzaffer lehine adi kanuni tahrik, öldürülene el uzatan sanık Fatma lehine ise ağır tahrik olarak kabul edilmesi suretiyle, cezalardan farklı indirimler yapılması usule ve yasaya, oluşa ve genel hukuk ilkelerine aykırı düşeceğinden direnme hükmünün bozulması gerekir.

CD 08 <> E: 1979/7345 <> K: 1980/1890 <> Tarih: 07.03.1980

* HÜRRİYET ALEYHİNDE İŞLENEN CÜRÜMLER
* ŞAHIS HÜRRİYETİ ALEYHİNDE CÜRÜMLER
* HÜRRİYETİ TAHDİT
* CEZAYA EHLİYET VE BUNU KALDIRAN VEYA HAFİFLETEN SEBEPLER
* TAHRİK

sanık İshak ile ( müdahil ) Aysel arasındaki evlilik dışı bu ilişkinin,... (müdahil) Aysel’in 15 yaşından küçük bulunduğu bir zaman içinde ...üvey babası....tarafından, sanık İshak’ın Hatice ile evli olduğu da bilinerek para karşılığında ona satılması ile başladığı, ....(müdahilin) kişiliğine önem verilmemiş, geleceğine hiç saygı duyulmamış. Aysel’in, zor günler yaşadığı sanık İshak’ın eşini terketmesine de ve bu arada sınırı kuşkulu bir mektuba bağlı ilişkiyi kurmasında onu ağır oranda kusurlu saymak ve buna karşın sanığın kıskançlığını pek geçerli ağır bir elem niteliğinde görmek yanlış bir takdir olur.


(765 s. TCK. m. 51, 179, 456)

6136 sayılı Kanuna aykırılık ve hürriyeti tahditten sanık İshak’ın yapılan yargılanması sonunda; adı geçen Kanunun 13 ve TCK.nun 51/2, 179/2. maddeleri uyarınca 1 sene ağır hapis 1 sene hapis 541 lira 60 kuruş ağır para cezasıyla hükümlülüğüne ve suç eşyalarının zoralımına dair B...... Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 03/05/1979 gün ve 978/6 E. 1978/77 K. sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi yerel Cumhuriyet Savcısı ve sanık vekilleri tarafından istenilmiş ve şartı sanık yönünden depo parası ile yerine getirilmiş olduğundan dava evrakı Cumhuriyet Savcılığı’ndan tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenip gereği düşünüldü:

KARAR : Sanık vekillerinin suçların niteliğine ve oluşmasına ilişen temyiz itirazların reddine,

C.Savcısının hürriyeti tehdit suçuna ilişen temyizen gelince:

Müdahil Aysel, Hatice ile resmen evli olan sanıkla aynı evde üç yıl kadar karı koca gibi birlikte yaşadığı, annesi Feride’nin de doğruladığı gibi yasa dışı bu evlilikten mutlu olmadığı 4 kez evi terkederek annesinin yanına sığındığı anlaşılmaktadır.

Esasen sanık İshak ile Aysel arasındaki evlilik dışı bu ilişkinin, dosya içinde bulunan Kıbrıscık Sorgu Hakimliğinin 09/10/1975 ve B......... Ağır Ceza Mahkemesinin 23/03/1976 günlü kararlarına göre, mağdure Aysel’in 15 yaşından küçük bulunduğu bir zaman içinde 25/03/1975 tarihinde üvey babası Hasan Hüseyin ve annesi Feride tarafından, sanık İshak’ın Hatice ile evli olduğu da bilinerek para karşılığında ona satılması ile başladığı, o aşamada 25/03/1975 gününde mağdurenin yaşı nedeniyle ağır suç niteliğinde bulunan bu eylemleri karşılamak için B......... Asliye Hukuk Mahkemesinde 28/04/1975 tarihinde Aysel’in velisi olan anası tarafından açılan bir dava ile 10/09/1960 doğumlu olan mağdurenin yaşının 1956 olarak düzeltildiği de anlaşılmaktadır.

Böylece Aysel, kendisinin seçemediği başkalarının yön verdiği güvencesiz bir yaşam biçimine, annesi Feride, üvey babası ve sanık İshak’ın anlaşmalarıyla sürüklenmiş bulunmaktadır. Kişiliğine önem verilmemiş, geleceğine hiç saygı duyulmamış Aysel’in zor günler yaşadığı sanık İshak’ın eşini terketmesine de ve bu arada sınırı kuşkulu bir mektuba bağlı ilişkiyi kurmasında onu ağır oranda kusurlu saymak ve buna karşın sanığın kıskançlığını pek geçerli ağır bir elem niteliğinde görmek yanlış bir takdir olur.

Böylece mahkeme tahrikin oranını tayin ederken sanığın olay içerisinde ard arda sürdürdüğü eylemlerin şiddetini ve yukarıda yazılı ayrıntıları gözönüne almamak suretiyle yanılgıya düşmüştür. Sanığın cezasından TCK.nun 51/1. maddesinde yazılı oranlar içerisinde bir indirim yapılmalıdır.

Sonuç: Sonuç olarak Cumhuriyet Savcısının temyiz istekleri bu nedenle yerinde bulunduğundan hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, depo parasının geri verilmesine 07/03/1980 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

CD 01 <> E: 2002/304 <> K: 2002/1968 <> Tarih: 21.05.2002

* AĞIR TAHRİK
* MEŞRU MÜDAFAA SINIRININ AŞILMASI

Mağdur müdahilin, sanığa küfretme ve altına alıp adiyen darp etmeden ibaret olan ve devam eden haksız davranışlarının ağır tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirdiği, sanığın yaşamına yönelik bir hareketin varlığından söz edilemeyeceği düşünülmeden, sanığın meşru müdafaa sınırını aştığı gerekçesiyle eksik ceza tayin edilmesi hatalıdır.

(765 s. TCK. m. 49, 51, 456)

Celal A'ı zaruretin tayin ettiği hududu tecavüz sureti ile silahla yaralamaktan ve izinsiz silah taşımaktan sanık Ali K'ün yapılan yargılanması sonunda:Hükümlülüğüne ve üzerine atılı diğer suçtan beraatine ilişkin (TEKİRDAĞ) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 7.6.2001 gün ve 293/236 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi müdahil tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1- Mütecaviz sarhoşluk suçundan açılan davaya müdahale imkanı bulunmadığından müdahil vekilinin bu suçla ilgili temyiz isteminin reddine, incelemenin müessir fiil suçundan verilen hükme hasren yapılmasına,

2- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın yaralama suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdiri cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiştir.

Ancak;

a) Mağdur müdahilin, sanığa küfretme ve altına alıp adiyen darp etmeden ibaret ve tevali eden haksız davranışlarının ağır tahrik hükmünün tatbikini icabettirdiği, sanığın yaşamına yönelik bir hareketin varlığından söz edilemeyeceği düşünülmeden, sanığın meşru müdafaa sınırını aştığından bahisle yazılı şekilde hüküm tesisi suretiyle eksik ceza tayini,

b) Uygulamaya göre de, yanlış hesap sonucu eksik ceza verilmesi,

Kanuna aykırı ve müdahil vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA) 21.05.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.

CD 01 <> E: 2002/1450 <> K: 2002/2504 <> Tarih: 12.06.2002


Uzun zamandan beri eşi mağdure ile arkadaşlık edip cinsel ilişkide bulunan maktulü bir çok kez bahçede gören, bu nedenle "utancından dışarı çıkamayan, mağdureyle bir çok kez kavga eden, dört çocuklu, çoban, yoksul ve çaresiz sanığın, olay günü çocuklarının yanında maktulü yine eşi mağdure ile el ele ve konuşurken görüp, eşinin yine maktul ile buluşacağından kuşkulanarak -gelip bıçakla maktulü öldürme eyleminde- sanığın kişisel özellikleri nedeniyle üst seviyeye çıkan ağır kışkırtmanın boyutu dikkate alınarak TCY.nın 51/2. maddesi ile azami indirim yapılması gerekir.

(765 s. TCK. m. 51/2, 462, 448)

Hüsnü K'yı kasten öldürmekten, eşi Şerife A'ı bıçakla yaralamaktan sanık Halil A'ın yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin (AKHİSAR) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 18.10.2001 gün ve 80/192 sayılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: sanığın duruşmaya müdafii göndermemesi nedeniyle duruşmasız olarak incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, kanuni ve takdiri cezayı azaltıcı sebeplerin nitelik ve ağır tahrikteki indirim oranı dışında derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebebi dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafiinin TCK.nun 462. maddesinin uygulanması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanığın eşi mağdure ile maktulün uzunca bir süreden beri sanığın "herkesin diline düştüm, utancımdan dışarıya çıkamaz duruma geldim" tarzındaki ifadesine hak verdirecek şekilde pervasızca ev içinde, bahçede vesair yerlerde cinsel birleşmeleri de içeren ilişki içinde bulundukları, sanığın ve çocuklarının da bu hale vakıf oldukları, sanığın, maktul ve mağdureyi birden ziyade birlikte bahçede gördüğü, bunu fark eden maktulün kaçtığı, sanığın eşiyle bu yüzden defaatle kavga ve münakaşa ettiği ve nihayet olay günü çocukları da yanında bulunan mağdurenin yanına gelen maktulün mağdurenin elini tutarak oturup konuştukları sırada, eşinin maktul ile yine buluşacağından şüphelenerek gelen sanığın bu durumu görerek bıçakla maktulü öldürüp eşini yaraladığının oluş ve delillerden anlaşılması karşısında, sanığın o zamana kadar sabretmiş olmasının bu zinayı affetme, hoşgörme veya göz yumma olarak değerlendirilmesinin hata olacağı, mağdure ile müşterek 4 küçük çocuğu olan çobanlık yapan birinin iyi niyetli, yoksul ve çaresiz kişiliğinin yansıması olarak değerlendirilmesi gerektiği cihetle her biri tek başına ağır tahrik teşkil eden, tevali ve teselsül suretiyle en üst seviyeye çıkan ağır tahrikin boyutu dikkate alınarak TCK.nun 51/2. maddesi ile azami indirim yapılması gerekirken sanığın geçmişte bu ilişkiyi bildiğinden ve kısmen göz yumduğundan bahisle 1/2 indirim yapılmak suretiyle fazla ceza tayini,

Kanuna aykırı, sanık ve vekilinin sair temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA) 12.06.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.

CD 01 <> E: 2002/1202 <> K: 2002/1256 <> Tarih: 09.04.2002


maktulün bıçak çekmesi ve bu arada birbirlerini yaralaması, sanığın da ciddi bir yara almamış olması dikkate alındığında bu hususun yerleşmiş uygulamaya göre sanık yararına TCK.nun 51/2. maddesinin tatbikini gerektiren ağır tahrik teşkil ettiği düşünülmeden hüküm kurulması hatalıdır.

(765 s. TCK. m. 51/1-2, 448)

Sabri A'ı kasten öldürmekten sanık Mustafa Ç'ın yapılan yargılanması sonunda:Hükümlülüğüne ilişkin (ADANA) İKİNCİ Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 13.9.2001 gün ve 68/237 sayılı hüküm resen temyize tabi olmakla beraber Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından da istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Mustafa Ç'ın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen kabul kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebebi dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yasal savunmaya yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Arkadaş olan maktul ile sanığın birlikte içki alırken tespit edilemeyen bir nedenle aralarında kavga çıktığı, kavga sırasında maktulün sanığa bıçak çekip saldırdığı sanığın da kendini savunmak için bıçak ile ona saldırdığı her ikisinin de bu saldırıda birbirlerini yaraladıkları; olay sonrası sanığın 8.2.2001 saat 20.30 da Hastanede polise verdiği ifadesinden anlaşılmış, tanık T'in anlatımı ile sanığın sonraki anlatımı cezayı azaltmaya yönelik beyan niteliğinde görülmüş bulunduğundan maktulün bıçak çekmesi ve bu arada birbirlerini yaralaması, sanığın da ciddi bir yara almamış olması dikkate alındığında bu hususun yerleşmiş uygulamaya göre sanık yararına TCK.nun 51/2. maddesinin tatbikini gerektiren ağır tahrik teşkil ettiği halde sanık hakkında yazılı şekilde TCK.nun 51/1. maddesinin tatbiki ile fazla ceza tayini,

Yasaya aykırı sanık müdafiinin temyiz itirazının kabulüyle hükmün kısmen tebliğnameye uygun olarak (BOZULMASINA) 09.4.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.



CD 01 <> E: 2001/4354 <> K: 2002/966 <> Tarih: 25.03.2002

Maktullerin kadın temini ve olmazsa kadının kendi evinden tedarik edilmesi şeklindeki sözlerinin bu yolda sanığa daha önce 5 milyon lira verildiğinin kabulü halinde dahi, sanığın haksız tahrike maruz kalması gerçeğini değiştirmeyeceğine, buna ilaveten kavga esnasında maktul Şerif tarafından sanığın bıçakla yaralanmasının bu maktulden kaynaklanan haksız davranışın ağır tahrik seviyesine ulaştığının kabulü...
(2709 s. Anayasa. m. 38) (765 s. TCK. m. 2/2, 448, 51/1-2)

Aynı sebep ve kasıt altında ve de müessir fiil sonucu Cahit ile Şerifin ölümüne sebebiyet vermekten ve izinsiz av tüfeği taşımaktan sanık Uğur'un yapılan yargılaması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin (Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 27.3.2001 gün ve 193/78 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş ve hüküm kısmen re'sen de temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın öldürme ve ruhsatsız av tüfeği bulundurma suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde ruhsatsız av tüfeği bulundurmak suçunun niteliği tayin kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebebleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık vekilinin bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle ruhsatsız av tüfeği bulundurmak suçundan verilen hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA),

Adam öldürme suçlarına ait incelemede;

1- Maktullerin sanıktan kendilerine kadın temin etmesini istedikleri, sanığın buna karşı çıkması üzerine sanığın karısını da dahil ederek istediklerini tekrar etmeleri üzerine sanığın maktul Şerifi tokatladığı bunu takiben Şerifin bıçakla sanığın sol bağrına vurup 7 gün işine mani olacak tarzda yaraladığı ve sanığın da eve gidip av tüfeğini alarak maktulleri arayıp bulmak suretiyle bacaklarına ateş ederek ağır şekilde yaraladığı ve kısa süre içinde ölümlerin husule geldiği oluş ve kabulden anlaşılmıştır. Buna göre;

a) Vücutta hayati ve hayati olmayan bölge ayrımının geçersiz olduğunun, av tüfeği gibi tesir gücü yüksek bir silahın yakın mesafeden bacaklara tevcihle ateşlenmesi halinde toplu saçma isabetiyle geniş doku kaybı ile ana atar ve toplar damarların parçalanarak ani ve bol kan boşalması sonucu çoğunlukla kısa sürede ölümün vuku bulduğunun bilinmesine, bu durumun sanıkça da öngörülür bir keyfiyet olmasına, olayımızda da aynı akibetin tahakkuk etmiş olmasına göre, sanığın iradi hareketinin beklenen sonucundan sorumlu tutularak maktullere karşı sabit olan hareketinin yaşama yönelik olduğunun düşünülmemesi,

b) Maktullerin kadın temini ve olmazsa kadının kendi evinden tedarik edilmesi şeklindeki sözlerinin bu yolda sanığa daha önce 5 milyon lira verildiğinin kabulü halinde dahi, sanığın haksız tahrike maruz kalması gerçeğini değiştirmeyeceğine, buna ilaveten kavga esnasında maktul Şerif tarafından sanığın bıçakla yaralanmasının bu maktulden kaynaklanan haksız davranışın ağır tahrik seviyesine ulaştığının kabulünü gerektirdiğine ve böylece her iki maktul yönünden öldürme saikinde farklılık meydana geldiğinin anlaşılmasına göre suç vasfının aynı sebep ve saik altında birden ziyade adam öldürme olmayıp ayrı kasıt altında iki ayrı adam öldürme olarak kabulü ile sanığın maktul Şerifi öldürmekten TCK.nun 448 ve 51/2., maktul Cahit'i öldürmekten TCK.nun 448 ve 51/1. maddeleri ile tecziyesi yerine yazılı şekilde hüküm tesisinin kanuna aykırı olması.

2- Kabule ve uygulamaya göre de;

Sanık hakkında uygulamanın ölüm cezası ile başlatılması, 17 Ekim 2001 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve T.C. Anayasası'nın 38. maddesine; "savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemez" hükmünü ekleyen 4709 sayılı Yasa ve TCY. 2/2. maddesi uyarınca TCK. 450. maddesince verilebilecek ölüm cezalarının hukuki dayanağının kalmaması, Türkiye Büyük Millet Meclisince ceza yasalarında yapılacak uyarlama ve değişimler çerçevesinde sanığın öldürme suçuyla ilgili olarak yerel mahkemece yeniden hüküm kurulmasının zorunlu bulunması karşısında, re'sen de temyize tabi bulunan hükmün sanık vekilinin temyiz sebebiyle CMUK.322. maddesi uyarınca toplam ceza miktarı bakımından kazanılmış hakka riayet şartıyla (BOZULMASINA), 25.3.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kaynak : YKD. Eylül 2002

f) Haksız tahriki teşkil eden eylem, eylemi işleyen kimseye yönelmiş olma

"Örf ve adete göre çocuklarını terbiye ve tedip hakkına sahip olan, ev reisi ve baba sıfat­larını taşıyan mağdurun olay yerinde bulunmasına ve keyfiyeti görmesine rağmen, sanığa taş vetezek atan eşi ile kızlarını o eylemleri dolayısiyle engelleyici herhangi bir ikazda bulunmaması veonları men etmemek suretiyle, huzuru ile adeta mütecaviz eşine ve kızlarına cesaret verir ve ma­nen müzahir olur duruma girmesi, toplumsal değer hükümlerine, ahlaka, örf ve adete, hukuka ay­kırı davranış niteliği taşıdığından TCK 51/1. maddenin tatbikine yol açar." (1. CD., 1.4.1980,41/1453 - E)